8 Mayıs 2013 Çarşamba

Namazda Huşûyu Elde Etmenin Yolları: Korku Duygusu (4)

Namaz serisi 1  2  3 4  5  6  7

Yazı dizimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu bölümde "korku" duygusundan bahsedilmiş:


Hz Ali'nin Duası

Namaz vakti geldiğinde, Hz Ali (ra) titremeye başlar ve yüzünün rengi değişirdi. Etrafındakiler neyi olduğunu sorduklarında "Allah emaneti yerlere, göklere ve dağlara teklif etti ama onların altına girmeye cesaret edemediğinin altına girmeyi ben kabul ettim" ( 33:72) diye cevap verirdi...


Onların namazları bizimkinden farklıydı, çünkü onların namaza dair hissiyatları bizimkinden farklıydı. İşte bizim yapmamız gereken onların bu hissiyatlarına bakarak kendimize ders çıkarıp namazın tadını yakalayabilme yolculuğunda önemli adımlar atmak...

Şimdiye kadar namaza başlarken huzûr'da olduğumuzun farkında olmak, dilimizle söylediklerimizi anlamak, ümitle kapıya gelmiş olmak konularına değindik. Serimizin bugünkü kısmında da reca yani ümit duygusunu dengeleyecek başka bir duygudan bahsedeceğiz. 

Başlamadan önce, hâlâ açıp girdiğimizde namazın tadını almamızı sağlayacak olan kapının kilidini açmadığımızı hatırlatmak isterim... Yakında oraya da geleceğiz inşallah... ama bugün değil...

Heybet

Heybeti Cenab-ı Allah'a karşı hissetmemiz gereken korkunun bir çeşidi olarak tanımlayabiliriz. Malesef tercüme ederken -Arapçadaki derinliği yakalayamadığımızdan-, 'heybet', 'haşyet', 'havf' gibi kelimeler sadece 'korku' kelimesiyle tercüme ediliyor ki bu kelime, herbirini birbirinden ayıran önemli özellikleri ayırd edemeyecek kadar genel bir kelime...

Ibn Al-Kayyim bize bu kelimeler arasındaki ilk bakışta öne çıkmasa da önemli olan farkları şöyle açıklıyor:

'Havf' korktuğumuz şeyin ne olduğunu bilmesek bile birşeyden korkup kaçmak olarak tanımlanıyor. Mesela karanlıktan korkuyorsak karanlığa karşı hissettiğimiz duyguya 'havf' diyebiliriz.

'Haşyet' ise biraz daha farklı. Bu duyguda korktuğumuz şey hakkında bilgimiz var...  İnsan Rabbini tanıdıkça O'na karşı hissettiği duygu 'havf' dediğimiz hissi 'haşyet' hissine çeviriyor. ( ben burayı çok sevdim, çok açıklayıcı geldi bana)

Yüce Kitapta buyrulduğu gibi:

"Allah'tan ancak hakkıyla âlimler korkar" (35:28)

Fakat 'heybet' hissi anlamında saygı ve medih ifadeleri taşıyor. Mesela,yangından korkabiliriz ama yangından korkma sebebimiz onun bize zarar verebilecek olmasıdır. Aslında yangına karşı 'heybet' hissetmeyiz ya da ona saygı duymayız... Bununla birlikte, bir tanıdığımızın babası 'heybetli' olabilir. Yanlış birşey yaparsam diye ondan da korkabiliriz ama bu korku yine bizim saygımızdan kaynaklanır... 

İlk Önce Reca Demiştik, Şimdi de Heybet mi Diyoruz??

Bu iki duygu birbiriyle çelişkili gözüküyor değil mi? Peki sizce bunları nasıl bir araya getirebiliriz? Aslında bu bizim için hiç de zor değil çünkü zaten hergün etrafımızdaki insanlara karşı bunu yapıyoruz.... Öğretmenine yeterince özen göstermediği bir ödevi götüren öğrenci, dersten kalmaktan korkacaktır çünkü ödevinin kötü olduğunun bilincindedir, fakat aynı zamanda içinde umut da taşıyacaktır (reca) , çünkü öğretmeni merhametli biri olduğundan onu affedebilir.( dönem sonunda ne kadar da çok çalınır hocaların kapıları öyle değil mi?)

Rabbimizle aramızdaki ilişkide de durum çok farklı değildir. Günah işlesek, işlediğimiz günah vicdanımızı rahatsız etse de bir tarafımız bilir ki; Rabbimiz Kerimdir, Rahimdir... ( böyle olduğunu bilemesek akıbetimiz yeis bataklığında kaybolup gitmek olurdu herhalde) 

Resulullah'ın (sav) bize sabah akşam okumamızı tavsiye ettiği ve af dilemenin en iyi yolu olarak gösterdiği seyyid'ül istiğfar duasında da bunu açıkça görürüz:

"Allah'ım! Rabbim ancak senin. Senden  başka ilah yoktur.Sen beni yarattın.Ben Senin kulunum ve gücümün yettiği kadar sana verdiğim ahde,söze sadakat gösteririm.İşlediklerimin şerrinden Sana sığınıyorum.Bana ihsan eylediğin üzerimdeki nimetlerini itiraf ediyorum.Günahımı da itiraf ediyorum.Bu bakımdan günahlarımı bağışla Zira gerçekten günahları ancak bağışlayan Sensin" 

Bakın bu duada da korku ve ümit duygumuzu bir arada hissediyoruz ( ya da hissetmemiz isteniyor) Yanlışlarımızın farkındayız ama aynı zamanda da bağışlanmayı diliyoruz.( ya da dileniyoruz)

Bu Şekilde Korkabilmenin Sağladığı Yararlar

Mesele: Allah'tan korkup yine O'na kaçabilmek (annesinden azar işiten çocuğun yine annesine koşması gibi)

Allah (cc) buyurur;

"Öyleyse Allah'a kaçın..." (51:50)

Resulullah (sav) duasında şöyle buyurur:


لا ملجأ ولا منجأ منك الا اليك

"Sen'den kaçıp sığınabileceğim Sen'den başka bir sığınak yok..."

Ayrıca şöyle buyurmuştur:

اللهم إني أعوذ برضاك من سخطك، وأعوذ بمعافاتك من عقوبتك، وأعوذ بك منك لا أُحصي ثناء عليك أنت كما أثنيت على نفسك

“Allah’ım! Senin gazabından senin rızana sığınırım. İkabından affına sığınırım. Allah’ım! Başka değil, Senden yine Sana sığınırım. (Celâlinden cemaline, gazabından rahmetine, azamet ve heybetinden, şefkat ve re’fetine sığınırım.) Zâtını senâ ettiğin ölçüde, Seni senâ etmekten âciz olduğumu itiraf ederim.”(müslim)

Allah'ın gazabının farkındasınız ama aynı zamanda O'na sığınıyorsunuz, ve biliyorsunuz ki O'nun azabından kaçıp sığınabilecek yer aradığınızda bu yeri ancak O'na doğru kaçarsanız bulacaksınız... 

(Alim bir zatın bu duayla alakalı şöyle dediğini okumuştum: " bu duaya bakarak Efendimiz'in (sav) tevhid, marifet ve kulluk bilgisinde ne kadar derinlerde olduğunu anlayabiliriz. Eğer biri bu duadaki tüm mânaâları kavrayıp anlatmak istese koca bir kitap yazması gerekirdi..." )

Allah'ı Bilmek ve Kendimizi Bilmek

Heybet duygusuna, içinde saygı, ürperti, aşk ve bilgi anlamlarını da taşıdığı için korku hissinin en üst derecesi de diyebiliriz. Bu his kişi Rabbini ve kendini bildikçe artacak... Allah bilgimizi (marifetullah) arttırdığımız zaman, ve O'nun güç ve kuvvetini algılayabildiğimiz zaman, korkumuz da artacak. 

O zaman diyebiliriz ki, günahlarımızı hatırladıkça, Allah'dan daha çok korkacağız. Böylece eksiklik ve gafletimizin farkında olacak. Ancak lütfederse affedileceğimizi aklımızdan çıkarmayacağız. 

Allah korkusunun dışındaki korkuların çoğu cesaret kırıcıdır,sadece bahsettiğimiz heybet duygusu, bu duygu inşallah ötede bize cennetin yolunu gösterecektir...

O zaman bundan sonra namazlarımızda heybet ve reca duygusunu bir arada hissetmeye çalışalım mı???


 


( Hz Ali'nin duası için kaynak olarak Gazali hazretlerinin İhyâsı belirtilmiş)
Devamını oku...

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Ben Sevdim: "Teselliler Kitabı"

Çok sıkıntılı olduğum bir dönemdi. Sanırım her insanın olur öyle zamanları, hani "üç nokta değil üç yüz nokta da yetmez ne kadar yarım olduğumu anlatmaya" cinsinden... 

İstanbul'da olsam Üsküdar'a giderdim de, o dönem Ankara'da olduğumdan kendimi mecbur önce Kocatepe'ye ardından kitapçıya atmıştım... Kitapların arasında bu kitabı görünce de sanki o gün oraya benim için konmuş olduğunu düşünüp kendisine elimi uzatmış ve hiç düşünmeden satın almıştım. 


Kitabın kapak resmi de dikkatlice bakıp üstüne düşünmeye değer....




 

Kitap şu sözle başlıyor:


"Kim musibete uğramış birini teselli ederse onun o dert sebebiyle kazandığı sevap kadar sevap kazanır"

Hadis-i Şerif ( ibn-i Mace)


Kitabın bölümlerini de şöyle sıralayabiliriz:


- Anlamsızlığın tesellisi

- Yalnızlığın tesellisi

- Hüznün tesellisi

- Ölümün tesellisi

- Ayrılığın tesellisi

- Çirkinliğin tesellisi

- İhtiyarlığın tesellisi

- Aşk acısının tesellisi


Sonunda da teselli eden sözler ve züğürt tesellisi bölümü var ki bence gayet sevimli olmuş.




 


Kitaptan küçük bir hikaye:


'Rivayet odur ki eski zamanların birinde bir ârif kişiye göklerden "ne istersin?" diye bir ses geldi. Cevabı şu oldu: "İstememeyi isterim." Çünkü, bütün elem ve kederler birşey isteyip onu elde edememekten kaynaklanır. İstemezsen keder de ortadan kaybolur. Bu istek histerisi çağında hep bir istekten diğerine savrulan tüketim köleliği zamanında bu sözler daha bir derinden düşünülmelidir....'


'Yalnızlığın ıssız çöllerinde Sahibini anmanın, O'nun düşüncesiyle dolmanın şevkiyle bir derin dondurucuda unuttuğumuz kalbimizin buzları çözülür.'


'Bir bataklıkta yaşansa bile yıldızların seyrine daldıran yüce yalnızlık... Bizi bitiren, eriten, tüketen değil çoğaltan, bir iken milyon eyleyen bereketli yalnızlık...


Daha birçok hoş cümle var alıntı yapılabilecek ama kitabı okusanız daha güzel olur diye bu kadar yeter sanırım...


Aslında uzatmaya gerek yok bence:


Kaderimiz kef'le yazılmış olsa da, kaderden emin olan kederden emin olur!



Devamını oku...

Uyurken Elde Tutulanlar:)

Şu sıralar yakınlarımda olup da kızımın dolayısıyla benim uyku problemi çektiğimizi bilmeyen yok. Gece kaç defa uyandığımızı, tekrar uyumak için neler yaptığımızı, mızmızlığının sebebinin uykusuzluk oluşunu anlatıp duruyorum orda burda... 

Rabbim başka dert vermesin, insanoğlu işte çenesi durmuyor...

Şimdilerde uyku problemimizi çözmek için bir kitap okuyorum ve malesef teori ile pratiğin birbirini tutmadığını fena halde savunanlardanım. O yüzden çok ümidim yok ama bir tarafım da kitapta anlatılanları çok mantıklı buluyor, eğer yazılanları becerebilir ve iyi sonuç alırsak kitabı burda tanıtacağım. Belki faydalanan olur... Hatta işe yararsa uyguladığım tekniği de ayrıntılı anlatırım inşallah... İnsan çocuğu olmadan önce, çocuğuna uyumayı bile öğretmesi gerektiğini tahmin edemiyor ama işte Allah onları herşeyiyle bize muhtaç yaratmış....

Neyse, kızım bebekliğinden beri uyurken eline birşeyler alıp uyumayı sever... Sanırım bu çok yaygın birşey bebekler arasında. Belki de, güven duygusu hissediyorlar bu şekilde bilmiyorum ama çoğu çocuk eline sevdiği oyuncağını alır uyurken öyle değil mi? Benim kızıma ne yaptıysam oyuncaklarını veremedim uyurken. Nerde anlamsız birşeyler buldu, onları tuttu uyudu. Şimdilerde biraz aştık bu meseleyi de, baktım fotoğrafların arasında birkaç tanesi var hatıra olsun diye paylaşmak istedim. 

Canım kızım benim... Aldığım en güzel hediyesin sen...

Bunlar sadece fotoğrafını çektiklerim:)

               


Devamını oku...

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Boşluk

Başımızdan kopup giden bir saç teline bile sahip olamazken, ne çok "şey" var sahip olmak istediğimiz.... 

Sahip olmak istedikçe koştuğumuz, koştukça yorulduğumuz, yoruldukça şikayet ettiğimiz, şikayet ettikçe kaybettiğimiz, kaybettikçe de sahip olmak istediğimiz....

Ve bu kısır döngüde dolanıp durduğumuz için; 

Eksik ve muhtâcız....

Biliyorum hepinizin içinde bir boşluk var.. Bazen hissettiğimiz bazen hissedemediğimiz....

İçine ne atarsak atalım dolmayan bir boşluk bu...

                            


 O yüzdendir; küçükken başlar isteklerimiz, emekli olana kadar sürer, sonra şanslıysak ev alırız, daha şanslıysak sağlıkla içinde otururuz da...

"Bir ev de çocuklara alsak!" deriz....

Hayal ettiğimiz kadar isteriz ama başımızdan düşen saça sahip çıkamayacak kadar yetersisiz... 

Bu çelişkiler yoruyor öyle değil mi?

Oysa o boşluk neden o kadar büyüktür biliyor musunuz?

İçine Rabbimizi alsın diye...

Ve O'nun yerini hiçbirşey dolduramayacağından, içine masivaya dair ne atsak "içimde bir boşluk var"  hissiyatından kurtulamayız...

Oysa cennetlere talip olan fıtratı dünyadaki oyuncaklarla oyalamaya çalışmak ne anlamsızdır...

Nasıldı şiir:

"Gönül Sen'i bulmuş ise, başkasını anar mı hiç
 Ateşine yanmış ise başka nâra yanar mı hiç..."

Sâkin, huzurlu, bast soluklu zamanlar diliyorum....

Devamını oku...

2 Mayıs 2013 Perşembe

Özgürlük Heykelinde Namaz Kılmak

Bu bloğu açtığımdan beri internette -öylesine- takılamaz oldum. Arada haber okur, tweeter da gezinir, başta yemek blogları olmak üzere birkaç siteye girerdim. Hele facebookta aktifken farkında olmadan dakikalarımı harcardım....Şimdi ise internet benim için bu blog haline geldi sadece, çünkü bulabildiğim her vakti (zaten çok olmuyor) buraya harcıyorum. Böylelikle aslında internette de ne kadar boş vakit geçirdiğimi anlamış oldum. Meğer o sürede başka birçok şey yapılabilirmiş...
Şimdi benim sağ tarafta gördüğünüz kategorilerim var ya, istiyorum ki hepsini dengeli bir şekilde götüreyim. :) Bu bağlamda gezi notlarını da boş bırakmak istemiyorum... Gel gelelim çeşitli sebeplerden dolayı öyle çok gezmeye vaktim yok. Ben de düşündüm dedim ki, neden önceki aylarda gördüğüm yerleri paylaşmayayım ki? Sonuçta okuyanlar için şimdi gitmişim ya da önce ne farkedecek? :) Hem ormanpark nereye kadar değil mi? :)

Biz güneye gelmeden önce Amerika'nın kuzey taraflarında yaşıyorduk ve yakın coğrafyada olan Özgürlük Heykeli, Niagara şelalesi, Manhattan, Pensilvanya gidip görme şansına sahip olduğumuz yerlerdi. Ben de diyorum ki, zamanla bu güzel coğrafyalara ait fotoğraf ve duygularımı paylaşayım sizinle:)

İşte bu niyetlerle oturdum bugün klavyenin başına ve ilk olarak sizi Amerika'nın simgesi haline gelen özgürlük heykeline götürmek istiyorum.... 

Önce özgürlük heykeli hakkında kısaca bilgi verelim mi?

28 Ekim 1886 yılında yapılmış olan bu heykelin ana maddesi bakır ve Fransa'dan gönderildiği için hafif olsun diye içi boş yapılmış... Renginin yeşil olmasının özel bir sebebi yok sadece zamanla yeşermiş:) Heykelin kendi boyu, tepeden meşaleye kadar 46 metre. Alttaki taş yapıyla uzunluğu 93 metreye çıkıyor. Toplam ağırlığı 204 ton. Heykelin Sultan Abdulaziz tarafından yaptırıldığı iddia edilse de Tarihçi Mustafa Armağan Osmanlının o dönemki mali durumunun bunun altından kalkamayacağı görüşünde. Fransa bu heykeli Süveyş kanalının Akdeniz girişine yerleştirmek istemiş ama Osmanlı bunu kabul etmeyince, heykel Amerikaya hediye edilmiş. 

Bu kadar ansiklopedik bilgiden sonra, kendi görüşlerimi söyleyeyim: Amerika çok güzel bir ülke kabul ama bence güzelliğinden fazla reklam yapıyor. Bu heykel de evet kocaman, içinden metrelerce yukarı çıkıp limanı görebiliyorsun ama o kadar. Sadece özgürlüğün simgesi haline getirmişler belki manevi değeri var diyebiliriz:) Bir de şu enteresan; Avrupa'dan gelenler ilk buraya getirilir ve sağlık kontrolü yapıldıktan sonra ülkeye girişlerine izin verilirmiş. Bu küçük adacıkta yanlış hatırlamıyorsam bir restoran, bir de müze vardı sadece.

                                      
                                           






Bu gemilere binip gidiyorsunuz heykele....




Heykelden bakınca da bu manzarayı görüyorsunuz....





 


 


 

Gerçekten çok karlı bir gündü o gün.. Buralarda ne kadar da hasret kaldık kara... Bir de restoranın bahçedeki masaları gerçekten çok şıktı...




Bu kuş insanlara o kadar alışmış ki, tabağınıza konuyor ve her an sizi ısıracak gibi duruyordu. Her ne kadar burda çok asil görünse de biraz yapışık bile sayılabilirdi:)




Hımm evet, özgürlük heykeline gitmişken bu ülkenin ne kadar özgür bir ülke olduğunu kanıtlayalım dedik:) Aslında mecbur kalmadıkça dışarda namaz kılmam ama zaman daralınca, en tenha yer de heykelin arka tarafı olunca burda namaz kılmıştık. Eşim de, özgürlük heykelinde namaz kılmak anlamlı gelmiş olacak ki:) fotoğrafımı çekmiş:
Dikkatle bakarsanız namaz kılan silueti görürsünüz:)







Yeryüzünde her taş, her toprak hakediyor üzerine secde edilmeyi öyle değil mi???















Devamını oku...

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Namazda Huşûyu Elde Etmenin Yolları (3)

Namaz serisi 1 2 3 4  5  6  7

Serimizin bu haftaki bölümünde ümitle namaza gitmenin insanı Allah'a nasıl yaklaştırdığından bahsedilmiş. Rabbim hepimize istifade lütfetsin....

Ebu Nuvas içkiye ve müstehcen sözler söylemeye çok düşkün bir adamdı, bazen o kadar ileri giderdi ki şiir söyleme kabiliyetini müstehcen sözler söylemekte kullanır ve bu şiirleri şarkı şekline getirip güya sanat yapardı. Ancak, birgün o da herkese açık olan tövbe kapısından girdi ve tamamen değişti. Onu görenler bu haline çok şaşırıyor hatta birçoğu Allah'ın onu affetmeyeceğini düşünüyordu. 

Ebu Nuvas vefat ettikten sonra yastığının altında şu şiirin yazılı olduğu bir kağıt buldular:

Ey Rabbim, biliyorum ki günahlarım çoktur ama biliyorum ki, senin rahmetin benim günahlarımdan da çoktur. Eğer Sen sadece Adil olsaydın, o zaman günah işleyenler kime giderdi? Emrettiğin gibi Sana saygıyla Rabbim diyorum, eğer Sen ellerimi boş çevirirsen bana başka kim merhamet edecek?

Sen Ne Hissediyorsun?

Geçen hafta huzurda olduğunun farkında olmanın ve o esnada söylediklerimizi anlıyor olmanın önemi hakkında konuştuk. Bu hafta, daha derinlere ineceğiz inşallah. Malesef birçoğumuz namaz kılarken namaza hislerimizi ve duygularımızı katmıyoruz. Oysa biz bir arkadaşımızla buluşacak olsak, muhtemelen neşe içinde buluşacağımız yere gideceğiz ve yine muhtemelen bu arkadaşımızdan ayrılırken üzüntü duyacağız ve uzak kaldığımız sürece birbirimizi özleyeceğiz.. Bahsettiğimiz bu hisler sadece bir arkadaşımızla buluşurken yaşadıklarımız oysa namazdan bahsederken sözkonusu buluşma Rabbimizle gerçekleşiyor ve biz birşey hissetmiyoruz...belki de bu yüzden namazı halledilmesi gereken bir iş olarak görüyor, o bittiğinde katlayıp kenara kaldırıyoruz ve bu buluşma bizim hayatımıza kaldığımız yerden devam ederken bizi hiçbir şekilde etkilemiyor...
O zaman ne hissetmemiz lazım önce bunu konuşalım mı?

Üçüncü Derece: Reca (ümit)

Bu üçüncü derece dediğimiz de nedir? 
Allah' ın huzuruna O'nun rahmetine müştak olduğumuz ve bu rahmeti tüm zerrelerimizle ümit ettiğimiz duygusuyla gelmek... Ancak böyle düşünürken O'nun bizi kabul edeceğine ve Kendisine her seferinde daha da yaklaştıracağına inancımız tam olmalı. İşte bu duyguya reca duygusu diyoruz. Bu duyguyu hissedebildiğimiz zaman kalbimizi otomatik olarak Allah'a açmış olacağız çünkü reca duygusu ancak tüm kalple inanırsak elde edebileceğimiz bir lütuf. Namaza konsantre olmak ve onu anlamak da ancak kalple olacağına göre ne kadar reca duygusuna sahipsek kalbimizi o kadar hazırlamış oluyoruz diyebiliriz. Burdan çıkardığımız sonuç şu; ne kadar ümitvarız o kadar huşûya hazırız inşallah....

Peki reca duygusunu tüm kalbimizle ne kadar hissedebiliriz?

Eğer Allah'ı bilirsek bu duyguyu elde ederiz. Ve ne kadar bilirsek ümitle O'na bağlanışımız da o kadar artar. Allah bize kendi annemizden daha merhametli! Tüm yapmamız gereken şey O'nun hakkında iyi düşünmek ve inşallah O'nun teminatıyla biliyoruz ki nasıl düşünürsek bize öyle muamele edecek.


Eğer namaza başlamadan önce bunu tefekkür edersek, içimizde birşeyler kıpırdayacak ve bu birşeyler de bizim namazdaki düşüncelerimizi etkileyecek. Unutmayalım ki Allah bizi cezalandırmak değil, affetmek istiyor... Hem O bize Kendisi rahmetinin gazabını geçtiğini söylemiyor mu???

Allah kitâbında şöyle buyurmuştur: 

“Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman onlara:
“Selam sizlere! de.
Rabbiniz merhameti kendi Zatına temel bir ilke edinmiştir.
Sizden kim bilmeyerek bir günah işler de sonra ardından tövbe eder ve halini düzeltirse Onun da gafur ve rahîm (çok affedici ve merhametli) olduğunu bilmelidir.” (6:54)

Subhanallah- birçoğumuz için yıllar geçti ve belki de namaza hiç bu duygularla gelmedik öyle değil mi? Ki Rabbimizin merhametini istememiz O'nun çok hoşuna gittiği halde... 

Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur: 

“27 – Evet Allah sizin yuvanıza dönüş yapıp tövbenizi kabul buyurmak istiyorken,
O şehvetlerinin ardına düşenler ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler.
28 – Allah sizin yükünüzü hafifletmek ister, çünkü insan hilkatçe zayıf yaratılmıştır.”

(Al-i imran suresi)


Bir dahaki namazda bunu yapmayı deneyelim:

Tüm kalbimizle Rabbimizin bizi affetmek istediğine, huzurunda görmek istediğine inanalım. İnanalım ve ümid edelim ki, O bizi cennetine alacak en önemlisi bizden razı olacak, sadece bu kadar da değil bizi Resulullah'a (sav) komşu yapacak... Bunlar çoook uzaklarda, asla olamayacak istekler değil. Bakın yine Rabbimizin kendi sözleri: 

"Dua edin ki cevap vereyim" (40:60)

Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: 

"Allah'a dua ederken cevap alacağınızdan kesin olarak dua edin."

Eğer bunu yaparsak, O bize istediğimizin de FAZLASINI verecek. 
Fakat bu duygunun adı "reca" olmalı başka birşey değil... Başka birşey derken kasdettiğim şu: Reca duygusuyla hallenen insan, ortaya bir çaba koyar ve ümid ettiklerini elde etmeyi ameliyle destekler. Ama eğer 'nasılsa Allah affeder' deyip bir kenara çekilir hiçbirşey yapmazsak o zaman bu su-i istimale girer... 

Allah (cc) Kur'an da şöyle buyurmuştur: 

“Şu da muhakkak ki inkârdan dönüş yapan, iman eden, güzel ve makbul işler yapan,  böylece doğru yola giren kimseyi de affederim.”(20:82)

Ve bu ayetin kefaletiyle de inşallah ihtiyacımızdan ve hak ettiğimizden fazlasını alacağımız anlamış olduk...

Mesele Rahmeti sonsuz olanın kapısını gerektiği gibi çalıp bu lütufdan faydalananlardan olabilmekte....  O zaman bu lütufları elde etmek namaza başlarken niyetimizde olsun inşallah...

                             


Devamını oku...