24 Nisan 2009

AŞK olsun!

bu yazıya nette gördüğüm bir videodan bahsetmek için başladım.video, evlilik yüzüğü denilen alyansın neden 4.parmağa takıldığını anlatıyor.ben daha önce kalbe direk giden damarın yüzük parmağından geçtiğini duymuştum.bu konuda çeşitli söylemler var.benim izlediğim videoda ise eldeki bütün parmakların temsil ettiği kişiler var.baş parmağımız anne-babamızı,işaret parmağı kardeşlerimizi,orta parmak kendimizi,yüzük parmağı eşimizi,serçe parmağı da çocuklarımızı temsil ediyor.iki elimizi karşılıklı olarak tutup aynı parmakları birbirine değdiriyoruz.orta parmak kendimizi temsil ettiğinden onu içeri doğru kıvırıyoruz(resimde görüldüğü gibi) baş parmaklar,işaret parmakları ve serçe parmaklar birbirinden ayrılırken yüzük parmaklarını birbirinden ayıramıyoruz.yaşamda da öyle değil mi?anne-babalarımıza bakarsak genelinin kendi anne-babaları artık yaşamıyor.her kardeş bir şekilde kendi hayatını çizdiği için onlar arasında da belli bir mesafe oluyor.çocuklar desen okul-iş derken her biri başka yere savruluyor.ama yıllar geçtikçe herkes kendi eşiyle kalıyor.zaman içinde herkes bir şekilde yaşamın içinde geliyor ve gidiyor.ama bizimle hiçbir kan bağı olmayan genelde bambaşka memleketten bir adamı ya da kadını ömrünüzün odak noktası haline getiriyorsunuz.bizler hala genç yaşlarımızdayız.önümüzde Allah nasip ederse bir ömür var.hala evliliğin inceliklerini anlamaya çalışıyoruz.her birimiz farklı zorluklarla boğuşuyoruz.herkesin derdi gerçekten kendine özel.ben kendimi sorguladığımda ise biliyorum ki hatalar yapıyorum.hatasız olmuyor ki.bazen hatalar üst üste geliyor.yanlışlar,doğrular,olması gerekenler,bir türlü olamayanlar her birimizde iç içe.insan bazen daha iyisi olsun daha doğru bir hareket yapayım derken belki de mükemmeliyeti ararken hata üstüne hata yapabiliyor.amaç hatalardan ders çıkarabilmek."evet hata yaptım!"diyebilmek.çoğu insan hatasının farkında bile değilken önemli olan hint atasözünde de dendiği gibi "Başkasından üstün olmamız önemli değil önemli olan dünkü halimizden üstün olmamızdır".her birimizin kimyası,duyguları,bildikleri,önemleri,önemsizlikleri apayrı.amaç zaman için "bir" olabilmek.ben-sen değil de bizi oluşturabilmek.insan sevincini,sıkıntısını paylaşmadıktan sonra bir önemi kalıyor mu hayatın,yaşadıklarımızın?ben burdan hayat arkadaşıma,yaşamımı birleştirdiğim adama,dostuma,arkadaşıma,sırdaşıma,canım kocama sesleniyorum:zamanla bazı hatalar olabilir,yanlışlar yapabilir insan.evet sinir oluyorum bazen sana kavga anlarımızda.unutup birden "sen" olduğunu,konuşuyorum ileri-geri,vırvır dırdır yapıyorum başında.ama sen yoksan ne anlamı var ki yaşamın?beraber görmedikçe ne anlamı var güzelliklerin,konuşup tartışmadıkça ne özelliği kalıyor nobel almış bir yazarın kitabının,"bak böle böle oldu"diye sana anlatmadıkça ne heyecanı kalıyor bir olayın,beraber yemedikçe ne tadı kalıyor en güzel yemeğin ne de kokusunun.her şey seninle güzel ve anlamlı.hatalar,yanlışlar,kavgalar,tartışmalar,güzellikler,iyilikler,sevgi,aşk,...hepsi seninle güzel.Her şey seninle yaşandığı kadar güzel ve seninle paylaşabildiğim kadar özel!! SENİ ÇOK SEVİYORUM.ve can babaya bırakıyorum sözü.hoşçakalın...
Yalnızlığa dayanırım da bir başınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,saat tıkırtısıyla...
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla
Ama; "günün aydın, akşamın iyi olsun"diyen biri olmalı.
Bir telefon sesi çalmalı ara sıra da olsa kulağımda
Yoksa, zor değil, hiç zor değil!
Demli çayı bardakta karıştırıp, bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama"çaya kaç şeker alırsın?"diye soran bir ses olmalı ya ara sıra!
Can YÜCEL

bizi bu havalar mahvetti şekerim...

bahar geldi,çiçekler açtı,kuşlar cıvıldadı.her şey rengarenk olmaya başladı ama gelin görün ki insanların çoğunun alerjik rahatsızlıkları da başladı.baharın bu güzellikleri getirmesinin yanında bir de bizlere hayatı zindan edebilmesi bir karmaşa.polen nedeniyle hemen hemen hepimizde kaşıntılar,hapşırmalar,yorgunluklar,halsizlikler baş gösterdi.kiminle konuşsam aynı dertten muzdarip.ben de alerjik bünyeye sahip bir insan olaraktan elimde mendil hapşırıyorum.grip ya da nezle olmamama rağmen burun akıntısı mevcut belirtiler arasında.aslında hepimizin bildiği gibi bu bahar aylarında uçuşan ve vücudumuza giren polenlerin etkisiyle yaşadığımız alerjik rahatsızlıklar.konuyla ilgili yaptığım araştırmalara göre polen vücudumuza girdikten sonra;burun, gözler ve hava geçitlerini döşeyen mukoz zarlarının iltihaplanmasına neden olup sürekli hapşırma, burun akıntısı ve tıkanıklığı, kuru öksürük, boğaz, burun ve kulakta şiddetli kaşıntı ya da gözlerde kaşıntı ve sulanma gibi belirtilerle saman nezlesini başlatıyormuş,ileri vakalarda yorgunluk, iştahsızlık, sinirlilik, baş ağrısı, sinüzit, orta kulak iltihabı veya bronşit veya astım gibi hastalıklara dönüşebiliyormuş.yeri gelmişken belirtmek isterim ki astım krizlerini azaltmada en işe yarayan yöntem,taze acı bibermiş.düzenli bir şekilde taze acı biber yemek astım krizlerini azaltmada önemli bir yere sahipmiş.Bol miktarda taze soğan ve sarımsakla birlikte yenilirse acı biber etkisini daha çabuk göstermiş.birkaç damla acı sos katılmış bir bardak su içmek bile astıma oldukça iyi geliyormuş.ayrıca kahvenin içinde bulunan bir maddenin de astım krizleri üstündeki azaltıcı etkisi kanıtlanmış.özellikle sert filtre kahveler bu konuda oldukça etkiliymiş.Omega 3 yağ asitleri içeren besin maddeleri tüketmek de astım adına yapılacak iyileştirici bir yöntem.bu asitleri en çok içeren maddeler ise bildiğiniz gibi balık ve ceviz.(tabi balığa alerjik olanlar dikkat etmeliler!) ileri vakalarından ziyade zaten hapşırma,kaşıntı derken insanın canı fena halde sıkılıyor.ben kendi adıma bu kaşıntılar için antihistaminik bir ilaç kullanıyorum.o beni bayaa bir rahatlatıyor.yoksa gerçekten insanın hayat enerjisini düşürücek derecelere varabiliyor bu hapşırmalar,kaşıntılar.yaşadığınız şehirle de ilgili olan bu rahatsızlık insanların çalışma hayatlarını da bu aylarda hayli etkilemekte.bazı ülkeler bu konunun öneminin farkında olup hava durumlarının içinde ülkelerindeki şehirlerin polen haritalarını bile veriyorlarmış,süper ya :)ama polen etkisini azaltmak için bazı yöntemler önermişler ben de elden geldiğince onları sizinle paylaşmak isterim:
  • polenler en fazla sabahları saat 05.00 ile 10.00 arası uçuşuyorlarmış.bu saatlerde açık havaya çıkmayı önermiyor uzmanlar.bu saatler özellikle işe,okula gidilen saatler olunca kendimizi korumak adına özellikle ağızdan nefes almak yerine sadece burnumuzdan nefes almalıyız bence.
  • kıyafetlerimiz ve özellikle saçlarımız polen ve tozları çok tutarmış.o yüzden kıyafetleri değiştirip saçları da her akşam yıkamalıyız bu aylar içinde(ama üşütmeyin sakın ha!)
  • polen zamanı evinizdeki cam ve kapıları kapatmayı öneriyorlar uzmanlar.
genel anlamda bu maddelere dikkat edersek işin korunma yolunu başarabiliriz.ben kendi adıma dediğim gibi ayrıca bununla ilgili doktor tarafından verilen bir ilaç kullanıyorum.sizin de eğer bu konuyla ilgili rahatsızlığınız varsa doktor kontrolünden geçmeniz yararınıza olacaktır.10-12 yaşlarımdayken alerjik astım nedeniyle 4 sene boyunca Ankara Hacettepe hastanesinde aşı tedavisi görmüştüm.günümüzde artık daha kolay yapılan bu alerji testleri sizin neye karşı ne derecede alerjik olduğunuzu belirlemeye yardımcı olacaktır.bunun sonucunda ise alerji hassasiyetinizin olduğu maddeler bulunup bununla ilgili vücudunuza belirli oranlarda bu maddeler verilir ve böylece azar azar o maddeye karşı alerjiniz yok edilir.ben zamanında bu testleri yaptırdığımda bende başlıca; ev tozu,domates,kuruyemiş,.. gibi maddeler çıkmıştı.4 sene süren aşı tedavimden sonra artık çok hafif bir toz uçuşmasına soluk alamayan ben ev temizleyebiliyorum ya da eskiden tek bir fındıktan veya domates diliminden nefes darlığı başlarken şimdi hepsini tüketebiliyorum.o yüzden size naçizane tavsiyem alerji testi yaptırmanız.en azından neye karşı alerjik olduğunuzu bilmeniz sizin yararınıza olacaktır.hepinize iyi ve sağlıklı bir hafta sonu diliyorum...

21 Nisan 2009

buralardayım...



uzun süredir yazmadım dimi haklısınız aslında buralardayım,her gün sayfama girmeme rağmen gelmedi işte ilham perileri napabilirim :)şimdi de gelmişlikleri yok ama biraz yazayım buralarda olduğumu bilin istedim.sınava az kala ders çalışmaya çalışıyorum.evet özellikle bu cümleyi kurdum çünkü zaman zaman sadece çalışmaya çalışıyorum.ders çalışmak ciddi dikkat ve özen gerektiren bir süreç.bir de benim gibi "yok bulunduğum oda çok sıcak olmasın,çok soğuk olmasın,yok dağınık olmasın..."demeye başlayınca biraz daha zor olabiliyor.okuduğunu anlama yeteneğinme oldum olası güvenmişimdir yani genelde okuduğum cümleyi ne kadar bilimsel olursa olsun 2.kez okumama gerek kalmadan beynime kaydederim çok şükür.böyle olmasına rağmen verimli olamıyorum işte kafamı toparlayamıyorum zaman zaman.nolur duanızı eksik etmeyin bu aralar.kişi adına yapılan dualar ne kadar önemli çok iyi biliyorum,o yüzden bu yazdıklarımı okuyanlar lütfen işlerin yoluna girmesi için dualarını göndersinler.kendi adınıza da dualarınızı ihmal etmeyin.okuduğum kitaptan hareketle daha önce bir yazı yazmıştım.istemenin önemine değinmiştim.işlerin kötü gittiği durumlarda durup beklemek gerekiyor evet dünyayla,kaderle savaşmadan direnmeden.ama bu arada hiçbir şey yapmadan oturmak da yanlış.içinde bulunulan durumun rahatsızlığı itiraf edilmeli ve istenmeli.ben okuduğum kitaptan bunu öğrendim.şimdiye kadar işlerin yolunda gitmediği zamanlarda durup beklerdim,sıkıntıyı veren biliyordur zaten diye.hayır işte,meğer öyle değilmiş.büyük bir içtenlikle yönelmek,anlatmak gerekmiş.neyse şimdilik ben kaçar :)bu kadar okuduğunuz için hadi size bir de kıyak yüz maskesi formülü vereyim içimden geldi :)) şaka,şaka..bir ara yazacaktım ama hadi "o ara" bu ara olsun.benim yüzüme inanılmaz iyi geldi.umarım size de iyi gelir.öptüm şekerpareler sizi..:
  • 1 kivi(araştırmalarıma göre kivi içinde bulundurduğu doğal asitler sayesinde cilt uzmanlarınca önemi kanıtlanan bir meyve,adamlar boş konuşmuyorlar bebeeeem :)
  • 1 yumurtanın sarısı
  • 1 tatlı kaşığı zeytinyağı(mümkünse başka sıvıyağ çeşidi değil;çünkü cilde en yararlısı has zeytinyağı)
  • yüzden akmaması için biraz un(bu da mümkünse yulaf unu,yulaf unu cilde inanılmaz iyi geliyor,proselen cildin formülü gibi :) (gerçi yine de katı olmayacak o yüzden çenenizin altında bir havlu peçete bulundurun)

maske ciltte 20 dakika kalacak.sonra ılık suyla ciltten temizlenecek,tamemen temizlendikten sonra soğuk suyla cilte cilt yıkanıp,kurulanıp son olarak da nemlendirici sürülecek.havlunuzla yüzünüzü silerken aşağı doğru değil yukarı doğru suyu emdirin,nemlendiriciyi yukarı doğru hareketlerle cilde yedirin.zaten zamanla yer çekimine karşı koyulmadığı için en azından hızlandırmayalım.(aşk-ı memnu nun firdevsi nebahat çehre cildini yıkadıktan sonra havlu bile sürmezmiş,öyle ıslak gezermiş,bu da dipnot :)

13 Nisan 2009

Türk kadınıyız güzelim...



neden böyle başladım bilmiyorum.galiba resimlerin etkisiyle başladım yazıma o yüzden.(yukarıdaki resimler haşlanmış tavuğun suyunun bilumum çorba,pilavda kullanılmak üzere buz kalıbında dondurulması planının ilk aşamasıdır.tavsiye ederim çok işime yarar her zaman)Türk kadınıyız evet,belki bazen dırdırcıyız diğer milletlerin hatunlarına göre,belki daha basenli,daha bir kalçalıyız;ama işte Türk kadınıyız,lokum gibiyiz maaşallah :) bir kere akıllıyız,her şeye aklımız çalışıyor,en cin fikirler bile bizden çıkıyor.duymuyor muyuz ilginç ilginç hikayeler.altınlarını öyle bankaların güvenlikli kasalarında saklamaz Türk kadınları,evdeki bir büyük kalıp tereyağının içine saklamayı daha zekice buluruz belki :)(altınları dedektör yardımıyla bulan bir hırsız çetesi,bütün tereyağını eritip evdeki bütün eşyaların,koltukların,halıların üstüne dökmüşler;bir de not:sen bizi uğraştırdın,biraz da sen uğraş :))yukarıdaki örnek resimler gibi,sadece suyu dondurmak için kulanmaz buz kalıbını Türk kadınları,tasarrufludur,eşinin bıraktığı harçlıkla geçinirken öğrenir bu ince fikirleri.bütün trafiği alt üst etse de çekilmez işte sol şeritten,deli eder bütün adamları(aman çok umrumuzda değil ya beyefendilerin durumu,sinirden biraz da onlar çatlasın:)mutlaka dedikodu yaparız yeter ki iki kadın bir araya gelmeyelim.hatta misafirlik sonunda laflar bitmez kapıda bile konuşulur.bu kadar haksızlık etmeyeyim tabi kendimize.yardımseverdir mutlaka,"bak ben şöyle yaptım,güzel oldu sen de dene"denir mutlaka biraz birbirimizin işine karışmayı severiz ama olsun her gül dikeni misali hepsi iyilikten iyilikten:)sakınmaz Türk kadını merhametlidir,kıyamaz,ağlar,duygulanır,hüzünlenir.öyle soğuk memleketlerin hatunları gibi süper vücutları yoktur;ama mutlaka onların asla sahip olamayacağı içtenlikle sever kocasını,çocuklarını,...ufak hesaplar yapar aklınca bazen eline yüzüne bulaştırır planlarını;ama ufacık bir sebeple bile mutlu edebilirsiniz Türk kadınlarını.yerine göre karısıdır kocasının her türlü hizmetinde,arkadaşıdır da,annesidir hastalandığında kıyamaz hiçbir kızgın eş kocasına.lokumuzdur yani hakkaten Türk lokumuyuz.kimi zaman dırdırdan bayan ama mutlaka aranılan...sevgiyle kalın lokumlar:)

kusura bakmayın bu yazıyı kendime yazdım hıh!

bu yazı size değil bana :) neden mi?çünkü eminim hepiniz birazdan söyleyeceklerim konusunda bana kızacaksınız.cıkcık ları şimdiden duyar gibiyim.sorunum şu: su içmiyorum :( bu susayıp içmemek değil daha da büyük bir problem.hiç susamıyorum.su içmeden 2-3 gün geçiriyorum biliyor musunuz :( çay içmekten de hoşlanmayan ben,sıvı olarak sadece gün içinde içtiğim 1-2 Türk kahvesi ve belki yemeklerden aldığım sıvıyla idare ediyorum.dedim ya bu yazıyı size değil kendime hatırlatıcı olarak yazdım biraz.su içmem lazım,su içmem lazım,...:)suyla ilgili yazıları araştırırken baktım ki ben tek insan değilim bu sorundan muzdarip.hatta insanlar var ki "hayatsu" internet sitesinde hatırlatıcı olması amacıyla bir program bile oluşturmuş.su ,içmeyi unutanlara sevimli bir hatırlatıcı tık tık(çileğim yardımın için öpüldün:).Antalyalı biri olaraktan,buraların aşırı sıcak olmasına rağmen susamamamı ve su içmememi ben bile anlamıyorum inanın.yazımda son olarak suyun faydalarını yazayım da size ama en çok da bana ibret olsun şekerler. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz'ın bilgileri ışığında suyun faydaları:
  • vücuttaki suyun yüzde 2'sinin kaybedilmesinin yorgunluk, halsizlik, hafızanın zayıflaması, matematik zekasında azalma, konsantrasyon güçlüğüne yol açıyormuş eyvahlar :(
  • okunan yazıya konsantre olunamıyor ve anlamakta sıkıntı çekiliyorsa su içilmesi faydalı oluyormuş.okuduğunu genelde yüksek düzeyde anlayan ben bir de su içsem neler olacak kimbilir :)su içsem belki de deha olucakmışım tüh :(
  • bu bölüm özelliklere siz prenseslere:yeterli miktarda su içmek daha fazla kalori harcanmasını sağlıyormuş.hımm bu beni kalbimden vuran madde :)
  • aç karnına içildiğinde vücuttaki zararlı maddelerin atılmasını kolaylaştırır, cildin nemini ve gerginliğini artırarak kırışıklıkları önler, yumuşaklık ve parlaklık verir:)güzellik önemli
  • selülitten korur.gerçek mi? :)bunu daha önce niye söylemediniz :)
  • sesi güzelleştirirmiş.
  • böbreklerin çalışmasını düzene sokar,idrar yollarını kum ve taş oluşumundan korurmuş.
  • sindirimi kolaylaştırır, kabızlığı önler, balgamın yumuşayıp atılmasına yardımcı olur, ağız kuruluğunu ve ağız kokusunu önlermiş.
  • eklem hareketlerini kolaylaştırır,kilo vermeyi sağlarmış.
  • emziren annelerin süt miktarını arttırıyormuş.
  • kalın barsak, idrar kesesi ve meme kanserinden koruyucuymuş.
  • insan sağlığı için çok önemli olan iyot, kalsiyum, sodyum gibi pek çok mineral de suyla alınıyormuş.
    son olarak günde alınması gereken su miktarının;vücudun büyüklüğü,yapılan iş ve iklimle alakalı olduğunu ama genel olarak bir insanın günde 2 litre(10 bardak)su içmesi gerektiğini öğrendim.ooo 10 bardak su içmek nerde ben nerde?ama üstte yazılanlara baktığımda iş gerçekten çok ciddi :(o yüzden hemen gidip bir bardak su alıyorum şekerler...su için,su içirin lütfen(özellikle benim gibilere:)

12 Nisan 2009

kelebeklerin azizliği ve hikmeti :)

evet evet farkındayım,bloğuma geldiğinizde şablonu beğendiğinizi duyar gibiyim.dün geceki çabalarım sonucu şablonla ilgili birçok yenilik öğrendim.şablonda değişiklikler nasıl yapılır,arka plana nasıl resim eklenir,hangi çeşitleri vardır,vb...tabi bunlar bana vahiy yoluyla gelmedi.önceki yazılarımdan biliyorsunuz.hareketli kelebeklerle ilgili problemim vardı.onları bir türlü kaldıramıyordum başlıktan(hoş hala kalkmadılar ama :)bunun için türlü yollar denedimse de olmadı.arkadaşlara,eşime aklıma gelen herkese sordum yok,yok.hatta dün bloğu kapatıp yeni bir blog açsam mı diye bile düşündüm.ama kıyamazdım yazılanlara.onların bir yanlışlık sonucu kaybolmalarını istemezdim.yazılarım çok sayıda olmasa da yine de benim yazılarım işte kıyamıyorum onlara :) işte sesimi duyan sevgili "serrose" bana ge-ce'nin yardım edebileceğini söyledi.sevgili ge-ce nin bloğunu okurken "kendi şablonunu kendin yarat" yazı dizisini fark ettim.blogla ilgili birçok yenilik öğreten "ge-ce"ye sevgilerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum.görebileceğiniz gibi kelebekler hala kalkmadılar :) ilginç bir şekilde silinmiyorlar.ama bakın onlar sayesinde ne güzel yenilikler geldi siteye.her işte bir hayır var lafı buraya yakışıyor gibi ne dersiniz :) ve son olarak size bir farkındalık şiiri gönderiyorum.umarım beğenirsiniz.iyi pazarlar...
farkında olmalı insan...
bir damlacık sudan yaratıldığını fark etmeli....
Anne karnına sığarken,dünyaya neden sığamadığını
ve en sonunda bir metrekarelik yere
nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli...
henüz bebekken dünya benim dercesine
avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken aynı avuçların
her şeyi bırakıp gidiyorum işte dercesine,
apaçık olduğunu fark etmeli...
Ve ona göre yaşamalı....

9 Nisan 2009

uf ya çok lezzetlilerdir eminim...


sizi bilmem ama ben müthiş bir kahve hayranıyım.aromalıları,gelenekseli,karışığı,sadesi derken yelpazem bayaa bir genişliyor.ama ben her türlü kahvenin tadına bakmaya çalışan,kahve içmediğim bir günümün dahi geçmediği birisiyim.kahve denilince aklıma gelen her şey de tabi ki benim için ilgi alanıma direk giriş yapıyor:kahve fincanları,cezveler,kahve makineleri,....yurt dışında yaşamanın zorluklarını düşünürken oraya gitmeden önce aklıma gelen sorulardan biri bile kahveyle ilgiliydi."acaba Türk kahvesi var mıdır oralarda?"benim kahve tutkunu olduğumu bilen sevgili eşim ben bu soruları kendi kendime sorarken benim aklımı okumuş gibi "ben baktım buradaki markete kahve varmış" demişti.siz anlayın yani durumu :) bavula bile son olarak cezveyi koyduğumu da ekleyeyim tabi ki :) aromalı olanlar da ayrıca bir lezzetli.her tür tatla kahveyi birleştirmeleri beni kalbimden vurmalarına sebep oluyor.bir bardak kahveye biraz tuzlu bir fiyat ödemek gerekse bile bu kahve sektöründeki mağazalara asla ve asla laf söyletmem :) sayelerinde gerçekten kahve keyfi yapabiliyoruz.alışamadığım bir tat varsa o da sanırım buzlu kahveler.kahve:sıcaklık gerçeği ben de değişmez ve sarsılmaz bir gerçek bunu denemelerimle de anladım ki kahve sıcak olur kardeşim :) özellikle latte,cappucino gibi köpüklü olanların sunum şekilleri de ilgimi çekmiştir.gerçek hayatta değil ama sanal ortamda bu şekillerin yapılmasına hayran kaldığım resimler oldu.sizlerle de paylaşmak istedim.hımmm,görüntüleri bir enfes tatları kimbilir nasıldır yaw şunlara bakar mısınız,içmeden önce mutlaka fotoğraflamak lazım.herkese afiyet olsun :)

7 Nisan 2009

yardım istiyoruuum :(

hay yarabbim,dedim bir değişiklik olsun.bahar geldi dünyamıza,bloğuma da gelsin demiştim.hay demez olaydım.aslında çabam güzel adımlarla başladı.etrafı pembişler,fıstıki yeşiller,aşk lilalarına bezedim.yani bloğun renklerini oynadım.buraya kadar her şey normal dimi?ama gel gelelim bir de bloğumda kelebekler uçuşsa nasıl olur dememe kalmadan ilk denememde kelebekler geldi yapıştı bloğuma bir virüs misali.sizler bu yazıyı okurken üstünüze üstüne uçuşan kelebekler biliyorum ki rahatsızlık verici.çok üzgünüm ama inanın onları kaldıramıyorum.yani başlığa koyduğum bu kelebek resmini değiştiremiyorum.bir deneyeyim nasıl durur dememe kalmadan aman yarebbim yapıştı kaldı.bu konuda çeşitli çabalarım da sonuşsuz kaldı.sevgili eşimden yardım istedim, yok o da olmadı.yaw ben napıcam şimdi?tabiki çok büyük bir sorun değil,ama işte gözüne gözüne uçuyor kelebekler.bir de başlığımı kocaman yaptı ki sayfa açılımında sadece başlık görünüyor ekranda.tek umudum bu yazımı okuyup bana yol gösterecek blog sahipleri.sesleniyoruuuum lütfen sesimi duyun.şimdiden teşekkürler...

6 Nisan 2009

isteyin,mutlaka sizi bulacak!


sürekli mekan değiştiriyorum.şimdi de akdenizden sıcak meltemler gönderiyorum sizlere.hayat taşlarının bir türlü yolunu yönünü bulamaması bizleri de oradan oraya savuruyor denilebilir.aslında belki de hayatın kendisi böyle.inişli çıkışlı,dalgalı deniz gibi.bunu fark ettiğimde bayaaa büyümüş bir insandım.hayatımdaki düzen alt üst olunca ve ben bu gidişata alışma yollarını ararken düşünmüştüm."evet,hayat inişli çıkışlıymış!" bunu bir akrabam aracılığıyla tanıştığım bir psikoloğa söyleyince adam bana güldü ve : "işte hayatı doğru anlamışsın,ne her zaman tek düze ne her zaman hareketli.bazen sakin bazen deli."işte değişiklikleri seven ama değişikliklere öncelikle önyargılı olan ben hala ve hala hayatımın yoluna girişini bekliyorum.belki de ben böyle direndikçe hayat da karşımda direniyor,güçleniyor ve çözülmüyor bilmiyorum.ben yanlışları,hataları,problemleri kafaya taktıkça onların çözümsüzlüğüne üzüldükçe onlar da daha bir güçleniyorlar.çok ilginç!en azından sorunumu buldum.yakında çözümü de bulacağım inanıyorum!bugünlerde hatırlayacağınız gibi hala kpss'ye çalışıyorum.zaman zaman sekteye uğrasa da çalışmam gayet iyiyim,öyle hissediyorum.umarım bu düşünceler sınav günü de benimle olurlar :)bu arada hayatımdaki aksaklıkların yarattığı sıkıntılarla ilgili sorularıma cevap aradığım günlerden birinde cevap beni buldu belki de.bir arkadaşımın önerisiyle aldığım kitabı okuyorum bir yandan kpss dışında.hayata karşı hissettiklerimle sorduğum sorulara cevap oldu resmen bu kitap.bugünlerde yanımdaki insanlara kitaptan satırlar okumak,uzaktakilere ise kitabı tavsiye etmekle geçiriyorum kimi zamanımı.muhammed bozdağın "istemenin esrarı" adlı kitapta sorularıma yanıtlar arıyorum,hayatı sorguluyorum,ölçüyorum,biçiyorum,tartıyorum biraz da akışına bırakıyorum.benim gibi bir insanın hayatı akışına bırakması şimdilik zor görünüyor;ama başaracağıma inanıyorum.bir gün mutlaka bırakıcam size söz :) antalyadan sevgiler...