Kurban bayramı öncesi bizim mahalledeki boş arsalara bir ay önceden çadırlar kurulur, koyunlar getirilirdi.. Koyunların geldiğini görünce bile içime öyle bir mutluluk dolardı ki.. Etrafa yayılan koku burnuma esans gibi gelirdi.. Uzaktan bakardım hep, yakınlarına gidip izleyemezdim.. Sanki yanlarına, yakınlarına gitsem almamız gerekiyormuş gibi hissederdim.. Alamayacağımız içinde gidemezdim.. Bizden biri gidip fiyatını bile sorsa, alacağız sanır sevinçten uyuyamazdım.. Çünkü bir bayram alabiliyorsak, üç bayram alamıyorduk.. Bir keresinde bayramdan 3 gün önce almıştık, merdiven altında abimle beraber yanında uyumuştuk, arsalara otlatmaya bile çıkarmıştım, kahverengi tüylü, sıcak bakışlı bir kuzucandı. Kesilirken bakamadım, dayanamadım, ağladım, ağladım, ağladım.. O günden sonra da bir daha önceden hiç almadık.. Hatta o bayramdan sonra bayağı bir süre alamadık.. Kurban almadığımız bayram sabahları çok hüzünlü geçerdi, bahçeye iner, tulumbanın yanındaki 3 basamaklı merdivenin 2. basamağına oturur, kafamı ellerimin arasına alır öyle otururdum, bazen ağlardım bile.. Bizimkiler ağladığımı görüp üzülmesinler diye bahçeye inerdim zaten.. Çünkü bilirdim alamadığımız için herkes buruktu.. O sabah saat 11-12 olduğunda etraftan gelen kebap kokuları içimi cızlatırdı, öyle bir canım çekerdi ki.. Normalde yemesem aklıma gelmeyen et, o gün buram buram burnumda tüterdi.. Kesen komşularımız, yağından etinden karışık bir yemeklik kadar verirlerdi ama kendin kesmeyince konu komşudan gelen et ile kebapta yapılmıyordu, tadını alamıyorduk.. Haşlıyor öyle yiyorduk.. Ama benim canım kendi kestiğimiz koyunun etinden kebap istiyordu.. Bir iki parça yesem doyardım biliyordum ama yine de istiyordum.. Annem hep derdi canının çektiği ama alamadığın bir şey olursa avcunun içini kokla, Allah onun kokusunu avcuna verir, nefsin doyar diye.. Bende pek çok kurban bayramının ilk gününü avcumu koklayarak geçirirdim.. Rabbimin zoruna gitmesin ama kurban kesemediğimiz bayram sabahlarını hiç sevemedim ben! İlk günü atlattıktan sonra her şey normale dönüyordu, üzüntümü unutuyordum.. Unutmanın en kolay olduğu yaşlarda kalsaydım hep keşke.. Akşamları ortaya sofrayı serer konu komşudan, tanıdık ve akrabalardan gelen etleri yemeklik doğrar, yağları ve kemikleri ayırırdık, bu iş bizi o kadar mutlu ederdi ki! Allah razı olsun kelimesini dilimizden düşürmeden, kesenlerin keselerine bereket diler, kurbanlarının kabul olması için dua ederdik.. Başlarda çok olurdu etimiz, çevremizdeki hemen hemen herkes keserdi.. Yıllar geçtikçe kesenlerin sayısı da azaldı, azaldık..
Şimdi artık bir ay öncesinden gelmiyor kurbanlıklar, daha pazartesi günü gördüm çadır kurduklarını.. Zaten boş arsalarda azaldı artık.. Her şey değişti, hiç bir şey eskisi gibi değil.. Artık alamadığımızda eskisi gibi bahçeye inip, tulumbanın yanındaki 2. merdivene de oturmuyorum.. Alamıyorsak bunun nedenini çok iyi biliyorum.. Çocuktum, büyüdüm, değiştim ama yılların değiştiremediği tek şey var, o da çocukluğumda ki o koku, o esanslı koku.. Yine öyle kokuyor etraf..
Dilerim bu bayram ve bundan sonra ki her bayram, kurban kesebilmek, bayramı bayram gibi yaşayabilmek nasip olsun cümlemize.. âmin..
... Gülümsememiz Eksilmesin ...
♥