".ama birşeyi öldürmeden önce yerine daha iyisini koyabiliceğinden emin olmalısın.."
C.Bukowski
28 Mart 2009 Cumartesi
26 Mart 2009 Perşembe
...
.
en ufacık şeyi bile büyütebiliriz,
bende yaptım,
ufacık küçücük insanınları büyüttüm,
aşkları büyüttüm,
hataları büyüttüm,
sonra aralarında boğuldum
dedim ki;
"patlatmalı hepsini" o zaman rahatlarım,
bir bir patlattım, içleri de boşmuş..
balon gibi patır patır patladılar , bana yer açtılar,
rahatladım şimdi..
Oksijen güzel şey...
26. mart . 2009
D.A
en ufacık şeyi bile büyütebiliriz,
bende yaptım,
ufacık küçücük insanınları büyüttüm,
aşkları büyüttüm,
hataları büyüttüm,
sonra aralarında boğuldum
dedim ki;
"patlatmalı hepsini" o zaman rahatlarım,
bir bir patlattım, içleri de boşmuş..
balon gibi patır patır patladılar , bana yer açtılar,
rahatladım şimdi..
Oksijen güzel şey...
26. mart . 2009
D.A
25 Mart 2009 Çarşamba
...
Dinle ; Duman - Vals
Kalbimi çaldı
Ortasından yardı
Bir tohum ekti
Çok farklı
Gölgeye kaçtım
Bir yudum su içtim
Bin çiçek açtı
Yok kimseyi duymadım,canımı sıkmadım
Fikrini sormadım ben
Yok benim ayarım yok
Kaybolan zamanım yok
Gel benim şahidim ol
Ayrılmaz bir can hayalim ol
Aklımı çeldi
Ortasından deldi
Bir ışık yaktı
Çok renkli
Gölgeye kaçtım
Bir kıvılcım çaktım
Bin güneş açtı
Yok kimseyi duymadım,canımı sıkmadım
Fikrini sormadım ben
Kalbimi çaldı
Ortasından yardı
Bir tohum ekti
Çok farklı
Gölgeye kaçtım
Bir yudum su içtim
Bin çiçek açtı
Yok kimseyi duymadım,canımı sıkmadım
Fikrini sormadım ben
Yok benim ayarım yok
Kaybolan zamanım yok
Gel benim şahidim ol
Ayrılmaz bir can hayalim ol
Aklımı çeldi
Ortasından deldi
Bir ışık yaktı
Çok renkli
Gölgeye kaçtım
Bir kıvılcım çaktım
Bin güneş açtı
Yok kimseyi duymadım,canımı sıkmadım
Fikrini sormadım ben
.
.Dünyada ki kimsenin sırrı yok aslında, tek bir kişinin herkeslerden sakladığı "şey"se sır...
Tanrı sırlarımızı hep biliyor ve bunla doğru orantılı kimsenin sırrı olmuyor..
Tanrı sırlarımızı hep biliyor ve bunla doğru orantılı kimsenin sırrı olmuyor..
23 Mart 2009 Pazartesi
Alışamadım..
Uzun uzun anlatamam herşeyi ,
Böyle olsun istemedim bende .
Sakın kal deme bana...
Gidiyorum
Alışamadım bu kente...
Suskun deniz boyu martılar ,
Eve yalnız dönüyorum bende.
Sakın kal deme bana...
Gidiyorum ,
Alışamadım bu kente...
Yaşar Kurt.
Böyle olsun istemedim bende .
Sakın kal deme bana...
Gidiyorum
Alışamadım bu kente...
Suskun deniz boyu martılar ,
Eve yalnız dönüyorum bende.
Sakın kal deme bana...
Gidiyorum ,
Alışamadım bu kente...
Yaşar Kurt.
..
. geçenlerde Enes benim için bir şeyler yazmış, nasıl sevindim anlatamam...
dedim " bitaneeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeem yerimmmm, çok güzel olmuş!!!" sarıldım , öptüm durdum... o kadar güzel anlatmış ki bizi, kafayı yiyordum okurken...
" birden başlamıştık sohbetimize,
biraz Deniz'den , biraz da kendimizden.."
bu en sevdiğim satırlardan biri... Tanrım , ne kadar güzel yazmış , nasıl mutlu olmam... Canım benim...
Şarabımızdan, Deniz'den,Roxanne'den yaşadığımız ne varsa o kadar güzel kurgulamış o kadar güzel yazmış ki... kelimeleri doğru seçemiyorum!... Zorluk yaşıyorum..Hayranlık duydum yazdığın yazıya hayatım...
Bende Valığın için teşekkür ederim kuzum...
19 Mart 2009 Perşembe
melankoli.
bana bağırıyordu en son "melankoliksın sen!" diye..
hiç itiraz etmedim ki, hiç yalanlamadım..
ben güzel şeyleri ardı ardına hiç yaşamadım,
hiç tam anlamıyla "..oldu bu", "güzel oldu!" diyemedim..
bir şeyler hep eksikti ya da hiç olmadılar..
melankoliyi seviyorsun diye bağırma bana..
bunu sen yarattın,
beni sen yarattın ,elindeli makas ve iğneyle..
önce kestin sonra diktin,
içime olur olmaz şeyler doldurdun..
güzel olur diye boğazıma pembe bir kurdele bağladın..
ama çok sıktın..
nefes alamadım azımı açmadım!
gözlerimi siyah düğmelerden yaptın,
hiç olmadığı kadar karanlık görmemi sağladın..
ben hiç güzel şeyler yaşamadım..
yaşadığım mutsuzluklardan da mutlu olmaya çalıştım..
zamanla mutsuzluklarım ve sahte sulu boya göz yaşlarım benim için en anlamlı anlar oldu..
en mutlu olduğum anlar..
boyadan yüzüme renk geldi,
sevindim...
renklendim dedim.
ağladım, her ağladıgımda renklenirim dedim..
bugün senin seneler önce teğellediğin yerleri bıçakla bir bir ayırdım..
içinden kırmızı simler döküldü,
kağıt parçaları,pamuklar çıktı,
boncuklar..
esen rüzgar, dağılan simleri savurdu ve damlattı masadan aşağıya..
bedenimden bir yerler ilk defa gezdi yeri..
zorda olsa kestim kurdaleyi,
derin bi nefes aldım..
ama bu sondu anladım..
çok geçmeden fark ettin isyanımı..
eline bir iğne aldın ve yine başladın..
teğelleri sıkı tuttun..
ve çift dikiş yaptın,üşenemdin..
çıkmasın diye ise boynuma pembe kurdeleyi diktin..
şimdi hala soruyor musun bana?
"bu melankoliklik ne?" diye..
23:50 18.03.2009
da
hiç itiraz etmedim ki, hiç yalanlamadım..
ben güzel şeyleri ardı ardına hiç yaşamadım,
hiç tam anlamıyla "..oldu bu", "güzel oldu!" diyemedim..
bir şeyler hep eksikti ya da hiç olmadılar..
melankoliyi seviyorsun diye bağırma bana..
bunu sen yarattın,
beni sen yarattın ,elindeli makas ve iğneyle..
önce kestin sonra diktin,
içime olur olmaz şeyler doldurdun..
güzel olur diye boğazıma pembe bir kurdele bağladın..
ama çok sıktın..
nefes alamadım azımı açmadım!
gözlerimi siyah düğmelerden yaptın,
hiç olmadığı kadar karanlık görmemi sağladın..
ben hiç güzel şeyler yaşamadım..
yaşadığım mutsuzluklardan da mutlu olmaya çalıştım..
zamanla mutsuzluklarım ve sahte sulu boya göz yaşlarım benim için en anlamlı anlar oldu..
en mutlu olduğum anlar..
boyadan yüzüme renk geldi,
sevindim...
renklendim dedim.
ağladım, her ağladıgımda renklenirim dedim..
bugün senin seneler önce teğellediğin yerleri bıçakla bir bir ayırdım..
içinden kırmızı simler döküldü,
kağıt parçaları,pamuklar çıktı,
boncuklar..
esen rüzgar, dağılan simleri savurdu ve damlattı masadan aşağıya..
bedenimden bir yerler ilk defa gezdi yeri..
zorda olsa kestim kurdaleyi,
derin bi nefes aldım..
ama bu sondu anladım..
çok geçmeden fark ettin isyanımı..
eline bir iğne aldın ve yine başladın..
teğelleri sıkı tuttun..
ve çift dikiş yaptın,üşenemdin..
çıkmasın diye ise boynuma pembe kurdeleyi diktin..
şimdi hala soruyor musun bana?
"bu melankoliklik ne?" diye..
23:50 18.03.2009
da
17 Mart 2009 Salı
kış-ter.
ben bile terlemiştim,
ben, "soğuk adam"
kadınların elleri değdiğinde bedenime önce irkilirlerdi,
ardından tüyleri diken diken olurdu..
karşı koyamazardı , sevişirdik yine de..
pencereden baktım,
bıraktığımda diz boyu kar vardı,
bulduğumda kavurucu sıcak,
kış uykusunada yatmamıştım ya halbuki..
onu gördüm,
benim bile sıcağına dayanamadığım güneş onu mahvediyordu,
onu içeri aldım..
fazla birşey yoktu odamda,
kıştı en son bıraktığımda
terledim,
soğuğumu vermek istedim,
soğuğunu aldım serinledim,
eridi,
zeytin gözleri kişilik buldu sıcakta,
üzüldü,
havuç tutunacak yer bulamadı,
sol elimden aşağıya süzüldü bir kaç damla,
ardı arkası kesilmeyen damlalar..
telaş içinde bakıyordum,
telaş içinde bakıyorduk ona,
ne yapabilirdimki?
ne yapabilirdim?, ne yapabilirdim?..
onun gözümün önünde eriyişini izlemekten başka ne yapabilirdim?!
soru işaretlerin sonu gelmedi,
o avuçlarımda erimeye devam etti...
önce sol gözü düştü sonra burnu...
yer ıslandı,
vücudum ıslandı..
sağ gözü de düştü...
saatlerce dokun(a)madım yerdeki birikintiye..
eridiği gibi buharlaşıp gitti..
olay mahalindeyse,
iki zeytin, bir havuç ve şapka bulundu..
kimse beni suçlamadı,
kimse bu cinayetten haberdar olmadı..
20:40 17.03.2009
DA
ben, "soğuk adam"
kadınların elleri değdiğinde bedenime önce irkilirlerdi,
ardından tüyleri diken diken olurdu..
karşı koyamazardı , sevişirdik yine de..
pencereden baktım,
bıraktığımda diz boyu kar vardı,
bulduğumda kavurucu sıcak,
kış uykusunada yatmamıştım ya halbuki..
onu gördüm,
benim bile sıcağına dayanamadığım güneş onu mahvediyordu,
onu içeri aldım..
fazla birşey yoktu odamda,
kıştı en son bıraktığımda
terledim,
soğuğumu vermek istedim,
soğuğunu aldım serinledim,
eridi,
zeytin gözleri kişilik buldu sıcakta,
üzüldü,
havuç tutunacak yer bulamadı,
sol elimden aşağıya süzüldü bir kaç damla,
ardı arkası kesilmeyen damlalar..
telaş içinde bakıyordum,
telaş içinde bakıyorduk ona,
ne yapabilirdimki?
ne yapabilirdim?, ne yapabilirdim?..
onun gözümün önünde eriyişini izlemekten başka ne yapabilirdim?!
soru işaretlerin sonu gelmedi,
o avuçlarımda erimeye devam etti...
önce sol gözü düştü sonra burnu...
yer ıslandı,
vücudum ıslandı..
sağ gözü de düştü...
saatlerce dokun(a)madım yerdeki birikintiye..
eridiği gibi buharlaşıp gitti..
olay mahalindeyse,
iki zeytin, bir havuç ve şapka bulundu..
kimse beni suçlamadı,
kimse bu cinayetten haberdar olmadı..
20:40 17.03.2009
DA
16 Mart 2009 Pazartesi
Oysa ki!..
Oysaki ders çalışmam için bütün orta sağlandı,
masa lambam yanmakta,
azımda sakızım,
arka fonda anathema...
ohh messenger da açık...
sol tarafımda; "tarih konu anlatımlı test kitabı",
sağ tarafımda ;not defteri ve üzerinde duran tükenmez bir kalem..(tükensede kurtulsam)
annem odamıda toplamış ,
miss gibi..
ama ben ders ça-lı-şa-mı-yor-um!! (ama doğru heceliyorum.)
içimde büyüyen garip bi enerji var...
doğru yere yöneltem çok süper olucak ama olmuyor işte..
bide sıkıntı var yarınki tarih sınavı yüzünden.
tam şu noktada küfür etmek istiyorum!
..............
.......
....
........
................
......
........... .... .. .........
.
.
.
ohh!
ps: ben bi gidiyim, ders çalışmaya çalışıyım...
Saygılar!
masa lambam yanmakta,
azımda sakızım,
arka fonda anathema...
ohh messenger da açık...
sol tarafımda; "tarih konu anlatımlı test kitabı",
sağ tarafımda ;not defteri ve üzerinde duran tükenmez bir kalem..(tükensede kurtulsam)
annem odamıda toplamış ,
miss gibi..
ama ben ders ça-lı-şa-mı-yor-um!! (ama doğru heceliyorum.)
içimde büyüyen garip bi enerji var...
doğru yere yöneltem çok süper olucak ama olmuyor işte..
bide sıkıntı var yarınki tarih sınavı yüzünden.
tam şu noktada küfür etmek istiyorum!
..............
.......
....
........
................
......
........... .... .. .........
.
.
.
ohh!
ps: ben bi gidiyim, ders çalışmaya çalışıyım...
Saygılar!
12 Mart 2009 Perşembe
ey insan-cıklar!..
Ey sevgili insan-cıklar..
nasıl bir güvendir bende ki?,
nasıl bir sahiplenme? ...
bi sarılıyorum bırakmıyorum insanları,
içime sokacak kadar çok sarılıyorum,
çok güveniyorum, çok bahsediyorum onlardan..
ve "piuuuu" şeker pembesi bulutlara bir bakıyorum yoklar..
saat onikiyi geçmiş ve makyaj silinmiş,
elerinde bir hançerle kayboluyor bizim prensesler/prensler,
sonra bi bakıyorsun sırtında bir acı,
-iç ses ; hobaaa! ne şimdi bu?! -
bakıyorsun yerlerde kan, bir de senin kanın,
yazıyor çünkü üzerinde "senin kanın" diye...
katilinin aksini gördüğünde kanında,
diyorsun "gerçekten çok pis oldu bu..."
Sonra (yine) diyorsun...
iç ses; "daha dün dedin "Asla, Asla deme!" "
Rahatlıyorsun, hayatta herşey olabilir..
olduda nitekim , bir kerede değil hayırlı olsun,
bir kere ve ilk olsa çok durum olup "hadi lan! yok artık" dedikten sonra ağlıyor insan,
ama alışıyor..
ne bu yahu ölüm var sanki sonunda. Var mı?..
goethe'yi (sanırım) daha iyi anlıyorum,
dionysos ve apollon karışımı sanat(bir şeyler öğrendim onlardan)...
Yazma yeteneğim (olduğunu düşündüğüm) bu güne kadar bu tür iğrençliklere karşı güçlü durmamı sağlıyor...
Goethe'nin werther'i vardı..
benimde kelimelerim var,benimde baş rol oyuncusu yapıcağım karakterlerim..
güçlü durmamı sağlayan yegane şey onlar..
woww. Sanırım çok iyi oldu,
-iç ses :bu arada ek felsefe dersleri için gereken kişiye teşekkür ederim..-
demek ki neymiş?
-iç ses ; "ağlayacağına ağlat..." anladığı şeye bak..-
yaz ve rahatla aslında anladığım...
benimde bir yerlerde werther'im var.. ve bu çok işime yarıyor...
şimdi,
sevgili Frances koşar ve ağzına geleni saydırır gereken insanlara...
sonrada ağlar hüngür hüngür, kişiliğini bozar ve rahatlar...
ve final büyük harflerle SON
yazısından önce ; intihar eder...
boğaz köprüsüne gider, bileklerini keser, ayağına taş bağlar ve atlar..
ee.. ölür tabi Frances,
yazarda rahatlar..
okuyucu da görevini yapıp ağlar...
Sonuç olarak diyorum ki; -gerçi ben mi diyorum bundan da pek emin değilim...-
pembe bulutlar dağılana, bizim prensesler/prensler makyajlarını silene kadar güvenemiycekmişiz..
ps: hayatımda olan herkese çok teşekkür ederim (:
17:23 12.03.2009
DA
nasıl bir güvendir bende ki?,
nasıl bir sahiplenme? ...
bi sarılıyorum bırakmıyorum insanları,
içime sokacak kadar çok sarılıyorum,
çok güveniyorum, çok bahsediyorum onlardan..
ve "piuuuu" şeker pembesi bulutlara bir bakıyorum yoklar..
saat onikiyi geçmiş ve makyaj silinmiş,
elerinde bir hançerle kayboluyor bizim prensesler/prensler,
sonra bi bakıyorsun sırtında bir acı,
-iç ses ; hobaaa! ne şimdi bu?! -
bakıyorsun yerlerde kan, bir de senin kanın,
yazıyor çünkü üzerinde "senin kanın" diye...
katilinin aksini gördüğünde kanında,
diyorsun "gerçekten çok pis oldu bu..."
Sonra (yine) diyorsun...
iç ses; "daha dün dedin "Asla, Asla deme!" "
Rahatlıyorsun, hayatta herşey olabilir..
olduda nitekim , bir kerede değil hayırlı olsun,
bir kere ve ilk olsa çok durum olup "hadi lan! yok artık" dedikten sonra ağlıyor insan,
ama alışıyor..
ne bu yahu ölüm var sanki sonunda. Var mı?..
goethe'yi (sanırım) daha iyi anlıyorum,
dionysos ve apollon karışımı sanat(bir şeyler öğrendim onlardan)...
Yazma yeteneğim (olduğunu düşündüğüm) bu güne kadar bu tür iğrençliklere karşı güçlü durmamı sağlıyor...
Goethe'nin werther'i vardı..
benimde kelimelerim var,benimde baş rol oyuncusu yapıcağım karakterlerim..
güçlü durmamı sağlayan yegane şey onlar..
woww. Sanırım çok iyi oldu,
-iç ses :bu arada ek felsefe dersleri için gereken kişiye teşekkür ederim..-
demek ki neymiş?
-iç ses ; "ağlayacağına ağlat..." anladığı şeye bak..-
yaz ve rahatla aslında anladığım...
benimde bir yerlerde werther'im var.. ve bu çok işime yarıyor...
şimdi,
sevgili Frances koşar ve ağzına geleni saydırır gereken insanlara...
sonrada ağlar hüngür hüngür, kişiliğini bozar ve rahatlar...
ve final büyük harflerle SON
yazısından önce ; intihar eder...
boğaz köprüsüne gider, bileklerini keser, ayağına taş bağlar ve atlar..
ee.. ölür tabi Frances,
yazarda rahatlar..
okuyucu da görevini yapıp ağlar...
Sonuç olarak diyorum ki; -gerçi ben mi diyorum bundan da pek emin değilim...-
pembe bulutlar dağılana, bizim prensesler/prensler makyajlarını silene kadar güvenemiycekmişiz..
ps: hayatımda olan herkese çok teşekkür ederim (:
17:23 12.03.2009
DA
11 Mart 2009 Çarşamba
benden bir parça sana...
şimdi düşündümde,
hayatım boyunca birilerine küstüm,
kırıldım,
anlamını bilmediğim saçmalıklarda bulundum,
"barışırsıııın" dediler; "ı" yı birde uzattıklarında,
"Asla!" diye çıkıştım en ünlemlisinden,
geriye dönüp bakmayı bir kenara at , gözümün önünde olan olaylarda bile ben hep bağışlayıcı oldum...
bu bana annemden geçen bir huy olmalı,
"kin tutmamak"...
ablamla bağıra çağıra yaptığımız kavgalar sonunda otuz dakika, bilemedin bir saat sonra evde hiç birşey olmamış gibi şakalaşmaya ve tabi birbirimize laf sokmaya başlarız..
annemler; üç kız kardeşler..
onlarda da hep böyle olmuş..
bu konuda annemize çekmişim..
hiç şikayetçi değilim..
ama bazen hiçte hak etmediğim bi yerde bana öyle laf söyleyenler oluyorki,
bu dayanılmaz bi acı veriyor,
çünkü ben insanları çok önemsiyorum,
çok değer veriyorum,
onları olmadıkları kadar yüceltiyorum...
çabucak güvenmiyorum,
ama çabucak bağrıma basıyorum...
asla, asla dememem gerektiğini öğrendim ben,
dört , beş sene önce izlediğim bir filme kızı annesine diyordu..."asla, asla deme!" o günden beri aklımın bir köşesinde üzeri tozlarla kaplı bir şekilde yerinden memnun hiç kıpırdamadan duruyor..
bu aralar onu olduğu bölmeden çıkardım ve üzerindeki tozları üfledim,
tozlar gidip kıskançlığımın üzerini örttü...
şimdi rahatladım,
ve nefes aldım..
Ağlamayan ve hiç üzülmeyen bir insan olmadığını biliyorum,
sanırım üzerimdeki bu aptal rahatlığın sebebide bu...
bunu bilmeseydim, yani bir yerlerde hiç ağlamayan, kalbi kırılmayan bir insan olsaydı...
sanırım yıkılırdım ve nerde olursa olsun onu bulur ona sorardım..."nasıl yapıyorsun?"
muhtemelen cevabı olmazdı bana,
bende onun yerinde olsaydım cevap vermezdim bana...
bencilliğimin son doruklarına ulaşır, bu mükemmelliğin sadece benim olması için araya aracı sokmadan Tanrıya yalvarırdım..
bu meziyeti sadece bana verdiği için.
Ağlamak demişken ben babamı ilk defa dedem öldüğünde ağlarken gördüm, amcalarımıda...
kötü bi sahneydi o an babamında bi insan olduğunu anlamıştım,
onu Robot yada super kahraman sandığımdan değildi insan sanışım...
Sadece babaydı o en güçlü olan ve oda babasını kaybetmişti en güçlü olan...
bu aralar böyle şeyler düşünüyorum, hiç hoşumada gitmiyor..
-karışık meyve aromalı sakız;
hayatta böyle değil mi aslında?
nerden nereye geldin diyebilirsin ve saçma bir düşünce gibi gelebilir en başında-ve belkide en sonunda da -,
şekeri bittiğinde ,ya çenen yorulduğunda yada yanağını dudağını ısırdığında sakızı çıkarıp atarsın -yada sıra altına yapıştırırsın- derste dil altında saklarsın, tenefüslerde doyasıya çiğnersin,
ezersin, bükersin, kemirirsin,bir ucu dişlerin arasında bir diğer ucu işaret parmağınla baş parmağın arasında çeker durursun,
iliğini kurutursun hayatın,
her gün yeni anlamlar yüklemek için kendinle yarış haline girersin,
Asla , Asla dememeye karar verirsin,
"Asla bunu yapmam!" dersin,
"asla, barışmam!" ... vs vs
bazen tutarsın sözlerinide ,genelde boşuna kullanmış olmaz mısın cümlelerini?
boşuna tüğ biter dilinde...
Sakızı istemediğin halde çiğner,
suyu susamadığın halde içersin...
Aslında çoğu zaman adımlarını sadece yürümüş olmak için atarsın...
Ayağına bi sakız yapışır ve başkalarının hayallerine dalar gidersin..
-asla böyle dolaşmam, bir buz bulmalı ve bu lanet şeyi ayağımdan çıkarmalı!
-"asla,asla deme"...biz farkında olmadan ayağımızın altına ne kirler bulaşıyor..
18:19 11.03.2009
DA
hayatım boyunca birilerine küstüm,
kırıldım,
anlamını bilmediğim saçmalıklarda bulundum,
"barışırsıııın" dediler; "ı" yı birde uzattıklarında,
"Asla!" diye çıkıştım en ünlemlisinden,
geriye dönüp bakmayı bir kenara at , gözümün önünde olan olaylarda bile ben hep bağışlayıcı oldum...
bu bana annemden geçen bir huy olmalı,
"kin tutmamak"...
ablamla bağıra çağıra yaptığımız kavgalar sonunda otuz dakika, bilemedin bir saat sonra evde hiç birşey olmamış gibi şakalaşmaya ve tabi birbirimize laf sokmaya başlarız..
annemler; üç kız kardeşler..
onlarda da hep böyle olmuş..
bu konuda annemize çekmişim..
hiç şikayetçi değilim..
ama bazen hiçte hak etmediğim bi yerde bana öyle laf söyleyenler oluyorki,
bu dayanılmaz bi acı veriyor,
çünkü ben insanları çok önemsiyorum,
çok değer veriyorum,
onları olmadıkları kadar yüceltiyorum...
çabucak güvenmiyorum,
ama çabucak bağrıma basıyorum...
asla, asla dememem gerektiğini öğrendim ben,
dört , beş sene önce izlediğim bir filme kızı annesine diyordu..."asla, asla deme!" o günden beri aklımın bir köşesinde üzeri tozlarla kaplı bir şekilde yerinden memnun hiç kıpırdamadan duruyor..
bu aralar onu olduğu bölmeden çıkardım ve üzerindeki tozları üfledim,
tozlar gidip kıskançlığımın üzerini örttü...
şimdi rahatladım,
ve nefes aldım..
Ağlamayan ve hiç üzülmeyen bir insan olmadığını biliyorum,
sanırım üzerimdeki bu aptal rahatlığın sebebide bu...
bunu bilmeseydim, yani bir yerlerde hiç ağlamayan, kalbi kırılmayan bir insan olsaydı...
sanırım yıkılırdım ve nerde olursa olsun onu bulur ona sorardım..."nasıl yapıyorsun?"
muhtemelen cevabı olmazdı bana,
bende onun yerinde olsaydım cevap vermezdim bana...
bencilliğimin son doruklarına ulaşır, bu mükemmelliğin sadece benim olması için araya aracı sokmadan Tanrıya yalvarırdım..
bu meziyeti sadece bana verdiği için.
Ağlamak demişken ben babamı ilk defa dedem öldüğünde ağlarken gördüm, amcalarımıda...
kötü bi sahneydi o an babamında bi insan olduğunu anlamıştım,
onu Robot yada super kahraman sandığımdan değildi insan sanışım...
Sadece babaydı o en güçlü olan ve oda babasını kaybetmişti en güçlü olan...
bu aralar böyle şeyler düşünüyorum, hiç hoşumada gitmiyor..
-karışık meyve aromalı sakız;
hayatta böyle değil mi aslında?
nerden nereye geldin diyebilirsin ve saçma bir düşünce gibi gelebilir en başında-ve belkide en sonunda da -,
şekeri bittiğinde ,ya çenen yorulduğunda yada yanağını dudağını ısırdığında sakızı çıkarıp atarsın -yada sıra altına yapıştırırsın- derste dil altında saklarsın, tenefüslerde doyasıya çiğnersin,
ezersin, bükersin, kemirirsin,bir ucu dişlerin arasında bir diğer ucu işaret parmağınla baş parmağın arasında çeker durursun,
iliğini kurutursun hayatın,
her gün yeni anlamlar yüklemek için kendinle yarış haline girersin,
Asla , Asla dememeye karar verirsin,
"Asla bunu yapmam!" dersin,
"asla, barışmam!" ... vs vs
bazen tutarsın sözlerinide ,genelde boşuna kullanmış olmaz mısın cümlelerini?
boşuna tüğ biter dilinde...
Sakızı istemediğin halde çiğner,
suyu susamadığın halde içersin...
Aslında çoğu zaman adımlarını sadece yürümüş olmak için atarsın...
Ayağına bi sakız yapışır ve başkalarının hayallerine dalar gidersin..
-asla böyle dolaşmam, bir buz bulmalı ve bu lanet şeyi ayağımdan çıkarmalı!
-"asla,asla deme"...biz farkında olmadan ayağımızın altına ne kirler bulaşıyor..
18:19 11.03.2009
DA
10 Mart 2009 Salı
Sifon.
sifonu çektiğim gibi kaybolur göz yaşlarım,
anlamsızlaşır, özneyi bir türlü tutturamaz cümlelerim,
ıslak saçla sokağa çıkar sinüzit olur kafam,
asetatlı kalemle "i know" yazar sağ elim sol elime- işaret parmağımla, başparmağım arasındaki çizgiye-
ne yapacaklarını bilmez bir şekilde savrulur saçlarım rüzgarda,
kocaman puntlarla yazılmış ayrılık mesajı gözüme sokulur,
dudaklarım bardakla kavuşur ,dilim suyu hissetmenin verdiği mutlulukla kımıldar,
yemek borum tüm organlarıma hissettirir soğukluğu,
parmaklarım ,ellerimden bile habersiz dokunur tuşlara,
kimse bilmez ama bir o kadar insan anladığını iddia eder yazdıklarımın anlamlarını,
kirpiklerim yanaklarıma siyah bulaştırmış,
yaşlarım kar arabası gibi fondotenimi delmiş geçmiş yol yol yapmış,
nice yaşların basıp geçeceği yolları hazırlamış,
dişlerim dudaklarımdan intikam almak ister gibi,
kemirip duruyorlar birbirlerini yada benim anlayamadığım bir şevişme yöntemi..
ve
sol elin sağ elimi sımsıkı kavrar, baş parmağın baş parmağımın üzerinde,
işaret parmağın baş parmağımla işaret parmağımın arasında... yazılışı zor uygulaması kolay kurallar gibi..
duraklar ayakların önce sol ayağın döner sonra sağ aralarında az saniyeler farkıyla...
sağ ayağınla önünde duran sol ayağıma vurursun yavaşça,
elin çenemi kavrar,
gözlerin gözlerimi sever,
dudakların aceleci ve telaşlı,
gözlerim bulundukları yerden memnun,
dudaklarım sıcaklık hisseder,
ve o anda bütünleşir bedenim,
ellerimi, dudaklarımı,gözlerimi ayrı ayrı hissetmekten vazgeçer beynim..
aynı anda bir bütün gibi,
ruhunun eksin parçasını tamamlanmış bir insan gibi..
sırıtır ve kontrolü kollarındaki adama bırakır,
sonradan neler olabiliceğinibilir ve kalbine yenik düşer,
akıl hep kaybeder..
20:34 10.03.2009
da
anlamsızlaşır, özneyi bir türlü tutturamaz cümlelerim,
ıslak saçla sokağa çıkar sinüzit olur kafam,
asetatlı kalemle "i know" yazar sağ elim sol elime- işaret parmağımla, başparmağım arasındaki çizgiye-
ne yapacaklarını bilmez bir şekilde savrulur saçlarım rüzgarda,
kocaman puntlarla yazılmış ayrılık mesajı gözüme sokulur,
dudaklarım bardakla kavuşur ,dilim suyu hissetmenin verdiği mutlulukla kımıldar,
yemek borum tüm organlarıma hissettirir soğukluğu,
parmaklarım ,ellerimden bile habersiz dokunur tuşlara,
kimse bilmez ama bir o kadar insan anladığını iddia eder yazdıklarımın anlamlarını,
kirpiklerim yanaklarıma siyah bulaştırmış,
yaşlarım kar arabası gibi fondotenimi delmiş geçmiş yol yol yapmış,
nice yaşların basıp geçeceği yolları hazırlamış,
dişlerim dudaklarımdan intikam almak ister gibi,
kemirip duruyorlar birbirlerini yada benim anlayamadığım bir şevişme yöntemi..
ve
sol elin sağ elimi sımsıkı kavrar, baş parmağın baş parmağımın üzerinde,
işaret parmağın baş parmağımla işaret parmağımın arasında... yazılışı zor uygulaması kolay kurallar gibi..
duraklar ayakların önce sol ayağın döner sonra sağ aralarında az saniyeler farkıyla...
sağ ayağınla önünde duran sol ayağıma vurursun yavaşça,
elin çenemi kavrar,
gözlerin gözlerimi sever,
dudakların aceleci ve telaşlı,
gözlerim bulundukları yerden memnun,
dudaklarım sıcaklık hisseder,
ve o anda bütünleşir bedenim,
ellerimi, dudaklarımı,gözlerimi ayrı ayrı hissetmekten vazgeçer beynim..
aynı anda bir bütün gibi,
ruhunun eksin parçasını tamamlanmış bir insan gibi..
sırıtır ve kontrolü kollarındaki adama bırakır,
sonradan neler olabiliceğinibilir ve kalbine yenik düşer,
akıl hep kaybeder..
20:34 10.03.2009
da
9 Mart 2009 Pazartesi
Ceylin
çığlıklar içinde kaybolmak istiyorum,
"buraya nasıl geldik" diye sormak,
"saat çok geç" diye yinelemek,
kalbinden geçip bunca soruyu geride bırakmak istiyorum,
lezziz bir çikolatalı pastadan sonra "mmmm" diye sesler çıkarmak istiyorum,
karnımın ağrısını geçiricek sıcak su torbası olman temennim,
yada almanyalardan kalkmış gelmiş böğürtlenli beyaz milka,
kaybolmak isterken tutup çekmeni isityorum,
eğer bugün doğsaydım,
ceylin gibi kalbine düşerdim,
ve eminim sen lekelenmesin diye beni silkelerdin..
20:20 09.03.2009
Da
"buraya nasıl geldik" diye sormak,
"saat çok geç" diye yinelemek,
kalbinden geçip bunca soruyu geride bırakmak istiyorum,
lezziz bir çikolatalı pastadan sonra "mmmm" diye sesler çıkarmak istiyorum,
karnımın ağrısını geçiricek sıcak su torbası olman temennim,
yada almanyalardan kalkmış gelmiş böğürtlenli beyaz milka,
kaybolmak isterken tutup çekmeni isityorum,
eğer bugün doğsaydım,
ceylin gibi kalbine düşerdim,
ve eminim sen lekelenmesin diye beni silkelerdin..
20:20 09.03.2009
Da
4 Mart 2009 Çarşamba
Duman
Şimdi bilenbilir ama bilmeyende fazladır...bi aralar Dumandan başka birşey dinlemezdim bu yaklaşık 4 sene önce oluyor...Şuanda Dumanı severim ayrı bir yeri vardır ama çocukluk dönemim geçtiğinden daha bi olgun dinliyorum ...
yeni albumleri çıkıcak 18 martta çok mutluyum...
5 nisandada bostancıdalarmış bilmiyorum içimde istek yok ama gidersemde haberiniz olur zaten..
sevgiler saygılar..
mucuck mucuck
yeni albumleri çıkıcak 18 martta çok mutluyum...
5 nisandada bostancıdalarmış bilmiyorum içimde istek yok ama gidersemde haberiniz olur zaten..
sevgiler saygılar..
mucuck mucuck
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)