ALAK SURESİ
(1-2-3-4-5)
Bu mübarek sûre, Mekke-i
Mükerreme'de nazil olmuştur. On dokuz âyet-i celîleyi içermektedir. İlk beş
âyeti, Kur'an-ı Kerim'in ilk nazil olmuş olan âyetleridir. Bu sûre yukarıdaki
"Ettîn" sûresinin bir açıklama ve izahı durumunda bulunmaktadır. Buna
"îkra" sûresi de denilir. Mühim bir hayat maddesi olan Alâk tâbirini
ve okuma emrini içerdiği için kendisine bu iki isim verilmiştir.
اقْرَأْ
بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Ikra’bismi
rabbikellezî halak(halaka).
Yaratan Rabbinin İsmi ile oku.
1.
|
ıkra'
|
: oku
|
2.
|
bi
ismi
|
: ismi
ile, adıyla
|
3.
|
rabbi-ke
|
: senin
Rabbin
|
4.
|
ellezî
|
: o ki,
..... olan
|
5.
|
halaka
|
:
yarattı
|
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yaratan Allah'tır. O yoktan var eder. O'nun İsmi'yle okumamız,
okumaya başlamamız emrolunuyor.
خَلَقَ
الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Halakal insâne min
alak(alakın).
İnsanı bir alaktan (embriyodan) yarattı.
1.
|
halaka
|
:
yarattı
|
2.
|
el
insâne
|
: insan
|
3.
|
min
alakın
|
: bir
alaktan, bir yere bir noktadan bağlı olan şeyden, döllenmiş hücreden, embriyodan
|
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah insanı bir Alâk'tan yarattı. Bir yere bir noktadan bağlı
olan şey embriyo'dur. O döllenmiş bir yumurtadır. En az bir milyon sperm ovuma
ulaşmak üzere yola çıkarlar. Normal standartlarda sadece 1 tanesi döllenmeyi
başarabilecektir. Çok nadir olarak daha fazla sperm döllemeyi başaracak olursa
ikiz veya üçüz doğum söz konusudur.
اقْرَأْ
وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Ikra’ ve rabbukel
ekrem(ekremu).
Oku ve senin Rabbin, sonsuz kerem sahibidir.
1.
|
ıkra'
|
: oku
|
2.
|
ve
rabbu-ke
|
: ve
senin Rabbin
|
3.
|
el
ekremu
|
: en çok
kerem sahibi, sonsuz kerem sahibi
|
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rabbinin ismiyle başladığın okumaya devam et ve senin Rabbin
sonsuz kerem sahibidir. Mükerrem'dir, Kerim'dir. İkram eder, karşılıksız verir.
الَّذِي
عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Ellezî alleme bil
kalem(kalemi).
Ki O, kalem ile öğretti.
1.
|
ellezî
|
: ki o
|
2.
|
alleme
|
:
öğretti
|
3.
|
bi
|
: ile
|
4.
|
el
kalemi
|
: kalem
|
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah kalem ile yazmayı öğretti. Fakat Peygamberimiz Hz. Muhammed
(S.A.V)'e bildiğimiz kalem ile yazarak öğretmeden O'nun kalbine Kur'ân'ı Hakk
kalemiyle yazdı ve bütün Kur'ân'ı kalbinden okumasını öğretti.
عَلَّمَ
الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Allemel insâne mâ lem
ya’lem.
İnsana bilmediği şeyleri öğretti.
1.
|
alleme
|
:
öğretti
|
2.
|
el
insâne
|
: insan
|
3.
|
mâ
|
: şey
|
4.
|
lem
ya'lem
|
:
bilmiyor
|
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
İnsana bilmediği şeyleri öğretti. Âdem (A.S) ve onun zürriyeti en
az 48 nesil, ilk insanlar olmalarına rağmen kerpiçten evler yapıyorlar,
buğdayı, unu, ekmeği, ateşi biliyorlardı.
Kur'an'ın ilk
suresi bu suredir. Ve bu sure Allah'ın adı ile başlamaktadır. Resulullah'ı
yönlendirdiği ilk esnada, yücelerin yücesi ile bağlantı kurduğu ilk anda,
seçilmiş olduğu davet yolunda atmış olduğu ilk adımda onu Allah'ın adı ile
okumaya yönlendirmektedir: "Oku yaratan Rabbinin adı ile." Ve sure
Allah'ın adı ile başladığı gibi, Rabbin sıfatlarından olan yaratmanın ve hayata
başlamanın kendisi ile sağlandığı yaratma sıfatı ile başlamakta ve Allah'ı
"yaratan" diye nitelemektedir.
Sure sonra
insanın yaratılmasını ve hayata başlamasını özel olarak ele almaktadır.
"O, insanı bir kan pıhtısından yarattı". Evet Allah insanı, bu donmuş
ve rahime yapışan bir damlacık kandan yarattı. İşte bu son derece sade ve küçük
kaynaktan yaratılmıştır insanoğlu. Bu bir damlacık kan pıhtısı da Yaratıcının
gücünü göstermekle birlikte ondan da öte O'nun keremini, ihsanını gösterir.
Çünkü onun lütfu ile bu kan pıhtısı öğretilebilen ve buna dayalı olarak da,
öğrenen insan seviyesine yükselmiştir. "Oku Rabbin en büyük kerem
sahibidir. O insana kalemle yazmayı öğretti, insana bilmediğini öğretti."
Gerçekten
insanın doğuşu ile vardığı son durum arasında son derece büyük bir aşamadır bu.
Ama Allah'ın herşeye gücü yeter. ikramı çoktur. Zaten bu yüzden o baş döndürücü
aşamayı gerçekleştirmiştir.
Bu gerçeğin
yanısıra, öğretme gerçeği, Rabbin insanı "Kalemle" öğretme gerçeği
ortaya çıkmaktadır. Çünkü kalem eskiden olduğu gibi bugün de, insan hayatına en
geniş ve en derin etkiyi yapmış ve yapan öğretim aracıdır. O zamanlar bu gerçek
şu anda bizim gördüğümüz ve insan hayatında bildiğimiz biçimi ile bu açıklıkta
değildi. Ama yüce Allah kalemin değerini biliyor ve insanlığa gelen en son
kutsal mesajın inmeye başladığı ilk anda ve Kur'an'ın ilk suresinde kalemin
önemine dikkatleri çekiyordu. Halbuki bu kutsal mesajı getiren peygamber
kalemle yazabilen birisi değildi.
Şayet Hz.
Muhammed bu Kur'an'ı kafasından uydurmuş olsaydı, şayet bu Kur'an vahiy ürünü
olmamış olsaydı ve eğer onun getirdiği çağrı kutsal mesaj olmamış olsaydı,
kalemin önemini vurgulayan bu gerçek daha ilk anda kesinlikle ortaya çıkamazdı.
Sonra sure bilginin
Alınacağı kaynağı gösteriyor. Bilginin tek kaynağının yüce Allah olduğunu,
insanın bildiği ve bileceği herşeyi, şu varlık aleminin gizemlerine, şu hayatın
ve insanın kendi nefsinin bilinmezliklerine dair çözebildiği neler varsa
bunların tümünün kaynağının yüce Allah olduğunu belirtiyor. İnsanın tüm
bildikleri, oradan, bir başkası daha olmayan bu tek kaynaktan, aldığını ifade
ediyor.
Rasulullah'ın
yüceler yücesi ile bağlantı kurduğu ilk anda inen bu biricik bölümle evet bu
bölümle iman düşünce sisteminin geniş olan temeli atılmış oldu. Her iş, her
davranış, her adım, her çalışma Allah'ın adı ile, O'nun adına yapılır. Allah'ın
adı ile başlar, Allah'ın adı ile yürür, Allah'a yönelir ve sonuçta O'na varır.
Allah'tır yaratan. O'dur öğreten. Doğuş ve başlangıç O'ndan dır. Öğretme
O'ndan, bilgi O'ndan dır. İnsan öğrenebildiğini öğrenir. Öğretebildiğini
öğretir. Ama bütün bunların kaynağı yaratan ve öğreten yüce Allah'tır. "O
insana bilmediğini öğretti."
Rasulullah'a
o andan itibaren hayatı boyunca bütün duygularına hakim olan, dilini Allah'a
bağlayan, davranış ve yönelişine etki eden kalbinin daha ilk anda almış olduğu
bu ilk Kur'an gerçeğidir. Çünkü bu gerçek imanın ilk temeli oluyordu.
DİPNOTLAR
1 Zımnen, “bu ilahî kelâmı”. İkra’ emri, “oku”
yahut “telaffuz et/dile getir” olarak çevrilebilir. Birinci çeviri, bana göre,
bu bağlamda daha tercihe şayandır; çünkü “telaffuz etmek/dile getirmek”
kavramı, yalnızca o anda yazılı olan veya hafızada bulunan bir şeyi -anlayarak
veya anlamadan- dil ile söylemeyi ifade eder; oysa “okumak”, bir dış kaynaktan,
burada Kur’an mesajından, alınan sözleri veya düşünceleri, yüksek sesle olsun
veya olmasın, ama anlamak niyetiyle bilinçli olarak zihnine nakşetmeyi ifade
eder.
2 Bu iki ayette geçen haleka fiilinin geçmiş
zaman halinde kullanılması, ilahî yaratma fiilinin (halk) sürekli
tekrarlanmakta olduğunu göstermek içindir. Dikkati çeken bir husus da, bu ilk
Kur’an vahyinin, insanın bir yumurta hücresinden -yani, döllenmiş bir
yumurtacıktan- embriyonik bir gelişme göstermesine işaret etmesi ve böylece
insanın biyolojik kökeninin ilkelliği ve basitliği ile zihnî ve ruhî
potansiyelinin zıtlığını vurgulamasıdır: hayatın yaratılışının gerisinde
bulunan bilinçli bir planın ve amacın varlığına işaret eden bir zıtlık.
3 “Kalem”, burada yazma sanatının veya, daha
spesifik olarak, yazı yoluyla kaydedilen bütün bilgilerin sembolü olarak
kullanılmıştır: ve bu, 1. ve 3. ayetlerin başındaki “Oku!” sembolik çağrılarını
da açıklamaktadır. İnsanın, düşüncelerini, tecrübelerini ve kavrayışlarını, yazılı
kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kültür
çevresinden diğerine aktarması yeteneği, insan bilgisinin toplamına bir birikim
karakteri kazandırır; ve Allah vergisi yetenek sayesinde her birey, insanlığın
kesintisiz bilgi birikiminden şu veya bu yolla yararlandığından, burada, tek
tek bireylerin kendi başlarına bilmedikleri -ve aslında bilemiyecekleri-
şeylerin “Allah tarafından insana öğretildiği” kaydedilmiştir. (İnsanın,
kendisini biyolojik bir varlık olarak yaratan ve ona bilgi elde etme iradesi ve
yeteneği veren Allah'a kesin bağımlılığının bu şekilde iki kez vurgulanması,
nihaî şeklini, sonraki üç ayette almaktadır.) Ayrıca, Allah'ın insana
“öğretme”si (veya “belletmesi”) aynı zamanda, O'nun yalnızca beşerî tecrübe ve
akıl ile oluşturulamayan ruhî hakikatleri ve manevî/ahlakî ilkeleri/ölçüleri
peygamberler aracılığıyla vahyetmesini de göstermektedir: ve böylece, ilahî
vahiy olgusunun çerçevesi oluşturulmuş bulunmaktadır.
4 Lafzen, “dönüş (er-ruc‘â) Rabbinedir”. Bu
isim, burada iki anlamda kullanılmıştır: “herkes mutlaka hesap için Allah'ın
huzuruna getirilecektir” ve “var olan her şey asıl kaynağı olan Allah'a geri
dönecektir”. Nihaî analizde, 6-8. ayetlerde ifade edilen düşünce, insanın
kendine yeterli olduğu ve dolayısıyla “kendi kaderinin efendisi” olduğu
şeklindeki küstahça iddiayı saçma görerek reddeder; ayrıca bütün ahlakî
kavramların -iyi ile kötü, doğru ile eğri arasındaki ayrım ölçülerinin- insanın
bir Üstün Güc'e karşı sorumluluğu kavramı ile kopmaz şekilde bağlı olduğuna
işaret eder: başka bir deyişle, “ahlakîlik” kavramı, böyle bir sorumluluk
hissine -ister bilinçli isterse bilinç altında olsun- dayanmadığı zaman bütün
anlamını kaybeder.
Alak Suresinin bu ayetlerini erişebildiğim birçok tefsiri birleştirerek anlaşılır şekilde düzenledim.Sizlerle paylaşmak istedim.Allah'ın selamı üzerinize olsun.