7 Mayıs 2015 Perşembe

Zorlu Çocuk Tiyatrosu Sınıfta Kaldı!

Aslında sınıfta kalan tiyatro değil, işletme!

Zorlu Holding, aslında çok anlamlı bir sosyal sorumluluk projesi geliştirmiş; “Tiyatro görmeyen çocuk kalmasın” diyerek, sene boyunca yaptığı etkinliklere ücretsiz davetiye veriyor, bunların çoğu vakıflara verilse de, oyun tarihinden 15 gün önce Zorlu PSM’ ye erkenden giderek 4 adet davetiye alabiliyorsunuz.

Biz, geçen hafta sonu “Karlar Ülkesi” ne gittik, daha önce de “Kibritçi Kız Müzikal” ini izlemiştik İren’ le.

Tabii, işin içinde çocuk olunca durum biraz farklı oluyor, ilk gittiğimizde verilen aradan sonra tüm salon patlamış mısır yerken, “pısss” diye açılan kutu içecek sesleri çok tuhaf gelmişti bana; yani sinema değil neticede, sahnede onlarca kişi performans sergiliyor. İkinci gidişimizde (arada yaklaşık 1 ay var), bu uygulama kalkmış, arada satış yasaklanmıştı.

Tabii, ortamda çocuklar olunca, tahmin edersiniz ki, yetişkinlerin tiyatro izlemesinden epey farklı bir durum oluyor; sıkılan, ağlayan, çok sesli gülen ya da İren gibi sahnede gördüğü dekorla, kostümlerle, karakterlerle ilgili soru soran, yorum yapan, zaman zaman “Aaa, ooo, oleyyy, yaşasın” gibi tepkiler veren, su isteyen yüzlerce çocuk…

Şimdi gelelim esas konuya, yine İren’ in verdiği şaşkın tepkiler esnasında, yanımıza salonda görevli olan bir bey gelip, eşimi uyardı. Eşim sakin bir yapıya sahip olduğu için hiç tepki vermeden denileni yaparak İren’ e sessiz olmasını söyledi. Ben dayanamadım tabii (yakınen tanıyanlar huyumu bilir); görevliye “Tek ses çıkaran bu çocuk mu?” dedim, ve “Biz ulaşabildiğimizi uyarıyoruz” cevabını aldım. (Balkonda, en arka sırada çıkış kapısından sağa doğru 8. koltukta oturuyorduk).

“Yani, en arkada değil, 4-5 sıra önde otursak istediğimiz gürültüyü yapabilecek miydik?” deyince, “Bana söyleneni dile getirdim” deyip gitti görevli.

Çıkışta, ismini alarak, beni bir yetkili ile görüştürmesini istedim. Yetkili Hüseyin Bey, zahmet edip yanıma gelmediği için, 3 kat dolaşıp kendisini buldum ve olayı anlattım, aynı soruyu ona da sordum, ve “Ulaşabildiğimizi uyarmak” lafının bana çok saçma geldiğini, o kadar seste sadece bizi uyarmasının adil olmadığını anlatmaya çalıştım fakat kendisi sadece takım elbise giyerek beyefendi olacağını sananlardan olduğu için beni konuştuğumuz kapının önünde bırakıp gitti...

Bende, peşinden…

Operasyondan sorumlu bir bayanla görüştüm sonunda, gayet ılımlı bir şekilde karşıladı tepkimi, şansıma, Hüseyin Bey’le benim konuşmamı görebilecek mesafede olduğu için beyefendinin arkasını dönüp gitmesini de görmüş.

Bu yazının amacı, “Benim çocuğuma nasıl laf edilir?” tepkisi vermek değil, başta bir öğretmen olarak bunu yapmam zaten. Evet, her ortamın uyulması gereken bir kuralı var, iren’ de, diğer çocuklarda bunu öğrenmeli, aslında hata bunu öğretemeyen ebeveynlerde, ama karşımızdaki 3-6 yaş arası bir kitle, yaklaşık 90 dakika mum gibi durmalarını onlardan beklemek en büyük hata olur.

Zorlu’ da bu hatayı yapıyor işte ve kendi hatasına kılıf olarak da, “Sahnedekilerden, yönetmenden gelen istek bu” diyor, yani en arkada oturan İren’ in sesi rahatsız etti, diğer “ULAŞILAMAYANLAR” etmedi.

Madem böyle, o zaman oyun başladıktan yaklaşık 20 dakika sonra da sahnedekilerin konsantrasyonu bozulmasın diye, yönetmenin isteği ile salona bir ordu insan da alınmamalı, değil mi?

Ben bunları, görüştüğüm bayanla konuştuğumda, en sonunda, çalışan personelin daimi kadrosu olmadığını, onlar olsaydı böyle bir şey yaşanmayacağını, part-time çalışanlar olduğunu söyledi. İşinizi öğretmek gibi olmasın ama ben full-time, part-time anlamam, eğer üzerine “Zorlu Center PSM” yazılı o mavi t-shirtü giyiyorsa sizi temsil ediyordur. Part-time elemanınıza da, full-time olana verilen eğitimi vermek çok zor değildir herhalde.

Sonunda, konu hatamızı nasıl telafi edelime geldi ve gayet açık şekilde, yapılan bu sosyal sorumluluk projesine saygı duyduğumu ancak buradan güzel anılarla ayrılmadığımı belirterek, esas saygısızlığı sahnedekilere ve ağırladıkları misafirlere kendilerinin yaptığını, oyunla ilgili güzel olan her şeyi bir yanlış tutumla bitirdiklerini ve bunun da telafisi olmayacağını söyledim.

O gün ya da öncesinde, en arkada “ulaşılabilir“ olma sebebiyle ikaz edilen kişilerden birkaç tanesi benim verdiğim tepkiyi verip, yetkililere ulaşsa, bundan sonra başka bir çocuk ya da aile üzülmez diye düşünüyorum. Ama bizim toplumumuz da, “Aman, ben mi düzelteceğim” yaklaşımı ya da söyleneni ciddiye almayıp, kendi bildiğini okumaya devam etme alışkanlığı olduğu için bunun nerdeyse imkansız olduğunu da biliyorum.

Burada, projenin anlamını, oyunların içeriğini, geçirdiğimiz keyifli zamanı paylaşmak isterdim. O da, başka sefere kalsın!


Kafamda aynı sorularla günüme devam edeyim o halde, “Uyarı neden tüm çocuklara değil de sadece ULAŞILABİLİR olanlara yapılıyor?”, “ULAŞILABİLİR olan 1, 5, 8, 10 çocuğu uyarınca salonda derin bir sessizlik mi oluyor?”, “Rahatsız eden sadece ULAŞILABİLİR olan arka sıra mı?”, “ULAŞILABİLİR arka sıra susunca, sahne konsantrasyonu mu sağlanıyor?” ve bu eften püften bahanelerin arkasına sığınmak yerine neden “Biz işgüzarlık ettik” denmiyor, en azından daha gerçekçi olurdu sevgili ZORLU! Gerçekten de “ZORLU”!