Aslında sınıfta kalan tiyatro değil, işletme!
Zorlu Holding, aslında çok anlamlı bir sosyal sorumluluk
projesi geliştirmiş; “Tiyatro görmeyen çocuk kalmasın” diyerek, sene boyunca
yaptığı etkinliklere ücretsiz davetiye veriyor, bunların çoğu vakıflara verilse
de, oyun tarihinden 15 gün önce Zorlu PSM’ ye erkenden giderek 4 adet davetiye
alabiliyorsunuz.
Biz, geçen hafta sonu “Karlar Ülkesi” ne gittik, daha önce
de “Kibritçi Kız Müzikal” ini izlemiştik İren’ le.
Tabii, işin içinde çocuk olunca durum biraz farklı oluyor,
ilk gittiğimizde verilen aradan sonra tüm salon patlamış mısır yerken, “pısss”
diye açılan kutu içecek sesleri çok tuhaf gelmişti bana; yani sinema değil
neticede, sahnede onlarca kişi performans sergiliyor. İkinci gidişimizde (arada
yaklaşık 1 ay var), bu uygulama kalkmış, arada satış yasaklanmıştı.
Tabii, ortamda çocuklar olunca, tahmin edersiniz ki,
yetişkinlerin tiyatro izlemesinden epey farklı bir durum oluyor; sıkılan,
ağlayan, çok sesli gülen ya da İren gibi sahnede gördüğü dekorla, kostümlerle,
karakterlerle ilgili soru soran, yorum yapan, zaman zaman “Aaa, ooo, oleyyy,
yaşasın” gibi tepkiler veren, su isteyen yüzlerce çocuk…
Şimdi gelelim esas konuya, yine İren’ in verdiği şaşkın
tepkiler esnasında, yanımıza salonda görevli olan bir bey gelip, eşimi uyardı.
Eşim sakin bir yapıya sahip olduğu için hiç tepki vermeden denileni yaparak
İren’ e sessiz olmasını söyledi. Ben dayanamadım tabii (yakınen tanıyanlar
huyumu bilir); görevliye “Tek ses çıkaran bu çocuk mu?” dedim, ve “Biz
ulaşabildiğimizi uyarıyoruz” cevabını aldım. (Balkonda, en arka sırada çıkış
kapısından sağa doğru 8. koltukta oturuyorduk).
“Yani, en arkada değil, 4-5 sıra önde otursak istediğimiz gürültüyü
yapabilecek miydik?” deyince, “Bana söyleneni dile getirdim” deyip gitti
görevli.
Çıkışta, ismini alarak, beni bir yetkili ile görüştürmesini
istedim. Yetkili Hüseyin Bey, zahmet edip yanıma gelmediği için, 3 kat dolaşıp
kendisini buldum ve olayı anlattım, aynı soruyu ona da sordum, ve “Ulaşabildiğimizi
uyarmak” lafının bana çok saçma geldiğini, o kadar seste sadece bizi
uyarmasının adil olmadığını anlatmaya çalıştım fakat kendisi sadece takım
elbise giyerek beyefendi olacağını sananlardan olduğu için beni konuştuğumuz
kapının önünde bırakıp gitti...
Bende, peşinden…
Operasyondan sorumlu bir bayanla görüştüm sonunda, gayet
ılımlı bir şekilde karşıladı tepkimi, şansıma, Hüseyin Bey’le benim konuşmamı
görebilecek mesafede olduğu için beyefendinin arkasını dönüp gitmesini de
görmüş.
Bu yazının amacı, “Benim çocuğuma nasıl laf edilir?” tepkisi
vermek değil, başta bir öğretmen olarak bunu yapmam zaten. Evet, her ortamın
uyulması gereken bir kuralı var, iren’ de, diğer çocuklarda bunu öğrenmeli,
aslında hata bunu öğretemeyen ebeveynlerde, ama karşımızdaki 3-6 yaş arası bir
kitle, yaklaşık 90 dakika mum gibi durmalarını onlardan beklemek en büyük hata
olur.
Zorlu’ da bu hatayı yapıyor işte ve kendi hatasına kılıf
olarak da, “Sahnedekilerden, yönetmenden gelen istek bu” diyor, yani en arkada
oturan İren’ in sesi rahatsız etti, diğer “ULAŞILAMAYANLAR” etmedi.
Madem böyle, o zaman oyun başladıktan yaklaşık 20 dakika
sonra da sahnedekilerin konsantrasyonu bozulmasın diye, yönetmenin isteği ile
salona bir ordu insan da alınmamalı, değil mi?
Ben bunları, görüştüğüm bayanla konuştuğumda, en sonunda,
çalışan personelin daimi kadrosu olmadığını, onlar olsaydı böyle bir şey yaşanmayacağını,
part-time çalışanlar olduğunu söyledi. İşinizi öğretmek gibi olmasın ama ben
full-time, part-time anlamam, eğer üzerine “Zorlu Center PSM” yazılı o mavi
t-shirtü giyiyorsa sizi temsil ediyordur. Part-time elemanınıza da, full-time
olana verilen eğitimi vermek çok zor değildir herhalde.
Sonunda, konu hatamızı nasıl telafi edelime geldi ve gayet
açık şekilde, yapılan bu sosyal sorumluluk projesine saygı duyduğumu ancak buradan
güzel anılarla ayrılmadığımı belirterek, esas saygısızlığı sahnedekilere ve
ağırladıkları misafirlere kendilerinin yaptığını, oyunla ilgili güzel olan her
şeyi bir yanlış tutumla bitirdiklerini ve bunun da telafisi olmayacağını
söyledim.
O gün ya da öncesinde, en arkada “ulaşılabilir“ olma sebebiyle
ikaz edilen kişilerden birkaç tanesi benim verdiğim tepkiyi verip, yetkililere
ulaşsa, bundan sonra başka bir çocuk ya da aile üzülmez diye düşünüyorum. Ama bizim
toplumumuz da, “Aman, ben mi düzelteceğim” yaklaşımı ya da söyleneni ciddiye
almayıp, kendi bildiğini okumaya devam etme alışkanlığı olduğu için bunun
nerdeyse imkansız olduğunu da biliyorum.
Burada, projenin anlamını, oyunların içeriğini, geçirdiğimiz
keyifli zamanı paylaşmak isterdim. O da, başka sefere kalsın!
Kafamda aynı sorularla günüme devam edeyim o halde, “Uyarı
neden tüm çocuklara değil de sadece ULAŞILABİLİR olanlara yapılıyor?”, “ULAŞILABİLİR
olan 1, 5, 8, 10 çocuğu uyarınca salonda derin bir sessizlik mi oluyor?”, “Rahatsız
eden sadece ULAŞILABİLİR olan arka sıra mı?”, “ULAŞILABİLİR arka sıra susunca, sahne
konsantrasyonu mu sağlanıyor?” ve bu eften püften bahanelerin arkasına sığınmak
yerine neden “Biz işgüzarlık ettik” denmiyor, en azından daha gerçekçi olurdu
sevgili ZORLU! Gerçekten de “ZORLU”!