30 Eylül 2014 Salı

İren'le Diyaloglar -3-

Sanırım, en güzel zamanlarını yaşıyoruz İren’in; bilmiş bilmiş konuşmalar, hatta bazen susmak bilmemek… Bu yazı dizisinde de İren’le diyaloglar var :)


En sevdiğimiz oyun doktorculuk… Steteskopu boynuna takıp:

‘Anne, yat, tıktık yapıcam’
‘Öskür’
‘Ayaaan acıo mu?’
‘İiine yapcam, geccek… Sen iyileştin mi?’


Dışarı çıkarken, bir heyecan bir neşe… Hemen çekmeceler açılıyor:

‘Bu diil, bu diil, bu güzel diil, paltolon giicem, bunu giicem, üstümü giicem’
‘Uzun kollu giicem, bu oldu mu?’
‘Sen neyi giicen?’


İren’in yanında oje sürdüğüm günün akşamı babasına:

‘Beni tut, kaldıy, ojem bozuluy, elleme’ (Sen nerden biliyorsun ojenin bozulduğunu?!)


Gezme merakımız çooook olduğu için her tür toplu taşımaya hakim İren; bir gün ‘Dinn donn’ diye bir ses duydu ve:

‘Benim Tayksim - son duyak’ dedi, orda ki ’BENİM’ nedir sormayın, bende bilmiyorum :)


Alışveriş merkezine girerken de:

‘Ayaba duycak, abi açcak, bakcaak, gitcez, otopayka payk vay mı?’


Araba da kendi koltuğuna değil de bizimkine oturmak isteyince ikna çabalarım yetersiz kaldığı bir gün çantamı koltuğa koydum ve ‘Orda çanta oturuyor, sen oturamazsın’ dedim ve İren’den beni şok eden cevap geldi:

‘Çantanın poposu yok, otuyamazz!’



Ah zamane bilmişleri :)))

19 Ağustos 2014 Salı

İlk diyaloglar -2-


Daha önce İren’in ilk diyaloglarını yazmıştım; her gün yeni bir şeyle karşımıza çıktığı için sanırım bu yazı dizisi epey uzun olacak; okurken ne kadar eğlenirsiniz bilemem ama ben yazarken ve o anları hatırlarken çok eğleniyorum :)


Bir gün, suluğunu yatağa bıraktı İren ve şöyle dedi:

‘Buyda bekle!’

Tabii, suluk yatakta düz durmayıp devrildi, bir süre sonra bunu fark eden minik gayet ciddi bir ifadeyle suluğa; ‘Sana buyda bekle dedim, düşüyonnn’ diye bir cümle kurdu :)

 
İren’in en büyük zevki her çocuk gibi gezmek, sık sık anneannesine ziyarete gidiyor, hatta her sabah anneanneye gidelim diye uyanıyor da denebilir… Annemin bir kaç gün bizde kalması üzerine, baktı ki gezme yok, durup dururken anneme; ‘Sen evine dit, ben sana gelcemm’ dedi :)

 
Biz de uyku hala problem; yine bir öğlen İren’le yattık, o durmadı tabii kalktı, bende uykuya devam eder gibi yaptım ki belki tekrar yanıma gelir, içerden bir ses; ‘Popoyu kaldıy, buyaya geelll’ :)

 
Dedesi, en büyük aşkı! Babam salonda, İren odasından ‘Dede, dede’ diye bağırıyor, babamdan ses gelince, İren’den cevap; ‘Dede içeyde, aylamaya geyek yok!’ :)

 
Yine, ben bez değişmeye uğraşırken, ‘Dede, dede’ diye bağırıp arkasından; ‘Dede buyaya gel, beni yoyma!’ :)

 
Bir de Tülay Ablamız var bizim, kuaförümüz, ama aileden biri artık o… Bir gün evde bana manikür yapan Tülay Abla’nın ardından, kendi ellerini gösterip; ‘Düday gelsin, kessin’ diye bir cümle :)

 
İren için tehlikeli olabilecek durumlarda, yapma, gitme, koşma gibi klasik anne cümlelerinden sonra İren; ‘Bişi olmaz Gayem, bişi olmaz’ diyecek kadar bilmiş!

 
Birkaç gün önce yataktan kendini atıp kafada küçük bir yumurta meydana getiren İren, deli gibi ağlayıp sakinleştikten sonra, bana sarılıp; ‘Geçti Gayem’ diyecek kadar da bilmiş! Kendi sakinleşti, beni de sakinleştiriyor bıdık!

 
Bir de tehditleri var; şurup içirmek için uğraşırken; ‘İçmem, içmem, içmem…’; biz biraz daha ısrar edince; ‘Aylayım’!!!

 
Evet, kesinlikle bir çocuğun en keyifli zamanları konuşmaya başlamasıyla ortaya çıkıyor!

 

 

 

 

31 Temmuz 2014 Perşembe

2 Yaş Sendromu...

Banyo yaparken yerinde durmayan İren'e;

"Düşersin,dur" dedim,

"Durmam" dedi,

"O zaman kızarım sana" dedim,

"Kızamazsın" dedi ?!!?!!

 

İren artık 26 ayını doldurmuş bir bebek, doğal olarak 2 yaş sendromu ile karşı karşıyayız…

Aslında, 2 yaşını doldurmadan başlamıştı belirtiler…

Zaman zaman gelen ağlama krizleri, istediği olmadığında kendini yere atan bir bebek, hatta kendine yada bize vuran bir bebek…

Bunların hepsini görmezden gelerek başa çıktık sanırım… Ağladığında dikkatini başka yöne çektik, yerde tepindiğinde hiçbir şey söylemeden kaldırıp başka bir köşeye koyduk, kendine yada bize vurduğunda da hiçbir şey söylemedik ona… Zamanla, artık büyüdüğü için mi yoksa bu davranışların prim yapmadığını anladığı için mi bilemiyorum, kendi kendine sonlandırdı hepsini…

Şu an sadece, her şeye ‘hayır’ demesi ve ne desek tersini yapması ile uğraşıyoruz…

Uzmanların da dediği gibi anne-baba bu dönemde sabırlı olmalı… Zaten evlat sahibi olan herkesin daha ilk günden sabır sınırları fazlasıyla artıyor, acayip toleranslı kişiler oluveriyoruz birden…

Ancak, onun temel ihtiyaçlarını aksatacak hallerde de duruma el koymak gerekiyor tabii…

Bizim minik, doğdu doğalı uykuyla barışık değil… Bu dönemde daha bir dirençli uykuya…

Evde, her akşam ‘uyku operasyonu’ var anlayacağınız…

Odaya doğru gidildiğinde, ilk lafı ‘Uyumam’ oluyor, bizde buna karşılık ‘Uyumayacağız, dinleneceğiz’ diyoruz, yatağa yattıktan sonra masaldı ninniydi kucaktı derken yaklaşık 40-45 dakika sonra uykuya yenik düşüyor İren… Anne-babanın sabrı da bu işte!

Bir diğer konumuzda yemek! ‘Yemem’ dediği her şey için, ‘Peki, yeme’; ‘Bunu yemeni istemiyorum’ dediğimizde, ‘Yiiiceeemm’ deyip kendisi açıyor ağzını…

Uyku ve yemek dışında da bizi zorlayan şeylerle çok karşılaşmıyoruz aslında…

Bazen, büyük bir insanmış gibi bizi dinliyor, ‘Yapma’ denileni yapmıyor, bazen de tam tersine yapıyor…

Mesela, yere düşen şey ağza konulmaz kuralını bilmesine rağmen, özellikle elindeki krakeri yere atıp sonrada ağzına atıyor ve bunu gözümüzün içine baka baka yapıyor…

Değişken bir ruh hali kısaca, bu dönem bebek ergenliği gibi bir şey…

Anneler, çok iyi bilirler ki, 2 sene boyunca gazından, ateşine, katı gıdaya geçişten, aşısına, uykusundan, düşmesine kadar neler neler atlatıldı…

O yüzden, bu döneminde geçeceğini unutmayıp sabırlı davranmalıyız, onlarla inatlaşmadan, savaşmadan 2 yaş sendromuna veda edeceğimizden eminim…

İyi tarafından bakalım, çocuklarımız, ‘Hayır’ demeyi öğreniyor :)

25 Temmuz 2014 Cuma

İlk diyaloglar -1-

Daha önce, İren’in ilk kelimelerini yazmıştım… Sıra ilk cümlelerinde… Onun yanında olmadan, o yüzün aldığı şekli görmeden ne kadar gerçekçi olur bilemiyorum ama umarım okurken eğlenirsiniz…

 
Sabah; ‘Gayeeeee, kalkdım’ diye bir sesle uyanıyorum… Ve sonrasında rutin olarak şu konuşma geçiyor:

Ben: Günaydın bebeğim, nasıl uyudun, güzel uyudun mu?

İren: Ududum.

Ben: Rüya gördün mü?

İren: Dödüm.

Ben: Ne gördün?

İren: Bişiii…

Ben: Kimi gördün?

İren: Dedeyi.

Ben: Ne yapıyordu dede?

İren: E eeee

 
Kahvaltı hazırlarken, genelde peşimde şu cümleleri kurarak geziyor İren:

‘Mama yiiicez, egmeee (ekmek) yiicez, neytin (zeytin) yiicez, bölek (börek) yiicez, taktak yapcaz (yumurtayı soyacağız), day (çay) iççez’

 
Eğer o gün sevdiğimiz biri bizi ziyarete gelecekse, özellikle dedemiz, o gelene kadar ara ara minik bir papağan olarak şunları tekrar ediyor:

‘Kapı çalcak, Gaye kapı açcak, dede gelcek, kugak alcak (kucağına alacak), mama alcak, anene (anneanne) dolmasi gelcek, mama yiicez, goga (ayran) alcak, içceeeeemmmm’

(Mamayı beraber yiyeceğiz ama ayranı sadece o içecek!)

 

İren’e binbir numara yapmadan yemek yedirmek imkansız olduğu için genelde elimizde telefon anneanneyi, dedeyi, hatta doktoru bile arıyoruz (tabii doktoru aramıyor, arıyor gibi yapıyoruz)…

İren: Dottoru aya…

Ben: Alo doktor!

İren: Gelme, gelme! (Arkadan bağırıyor)

Ben: Mama yiyoruz doktor.

İren o sırada o minik elini ağzına götürüp, ağzı dolu olduğu için konuşamıyormuş gibi bir poza giriyor, sonrasında da ‘Gapa, gapa’ diyerek telefonu kapattırıyor bana….

 

Bir de meşhur park hikayelerimiz var… Parka genelde babasıyla gidiyor, geldiğinde de bana:

‘Paka dittik, sallandık, gaydık, abi deldi, abba deldi…’ diyor.

Özellikle kaydırakta tek olmak istiyor İren, arkasından çıkan bi çocuk varsa ‘Gelme, gelme’ demeye başlıyor, sonra oturup kayarken bi yandan ‘Emen, emen (hemen hemen)’ diye bağırıyor, yani diğer çocuk gelmeden hemen kaymalıymış…

 
Yolda gördüğü kediye, ‘Pisipisi, pisipisi, pisipisi, devapppp veeyyy kediiiii’ diye bağırdı da olmuştur J



Banyo hazırlığı yaparken, ‘Bıdı bıdı yok', pijamalarını gördüğünde de, ‘Eee yok, uyumam, uyumam, uyumam’ demeye başlıyor….

 

Uyku demişken, son günlerde kendine yeni bir kaçış buldu, babası ve benle beraber yattıktan sonra, ‘Su, su’, sudan sonra ‘Mama yiiicem’, mamadan sonra ‘Oyaa oyaaa’ (kendi yatağı ve bizim yatak arasında 3 tur ‘Oyaaa oyaaa’ yapmadan uyumuyor maalesef), bazen de tam ‘Daldı, ohhh’ derken, ‘Babaaaaa kugak’ diye gözünü açıyor…

Ayrıca, ninni ve masal da beğenmez hanımefendi, ‘Gaye, ninnni’, ‘Baba sööle’, ‘Iııh ıııh’,
Ben: ‘Hangi masalı anlatayım annecim?’
İren: ‘Dede’
Dede masalı biter, nerden çıktıysa bilmiyorum ama ‘Buyun alnat’ (Burun masalı mı olur arkadaş!)

 

Eğer, İren’in yanında telefonla konuşursanız dikkatli dikkatli bakarak, ‘Kiiiimmmm?’ der meraklı böcek.

 

Aklıma gelen son şey; anneannesinin aldığı çıtçıtlı minik tokaları İren saçından çıkarınca, bende elimde kalmasın diye kendi saçıma taktım, birden ‘Anene ara’ dedi, aradım, annem telefonu açınca ‘Aneneeee, Gaye toka alllll’ diye bağırmaya başlayınca küçük bi şokun ardından kahkalara boğuldum.

 


Büyüdükçe, bu komik ve zaman zaman şok eden diyaloglar artacak sanırım, takipte kalın J

26 Mayıs 2014 Pazartesi

İyi Ki Doğdun Bebeğim...

Gözümü kapıyorum, 3 yıl önceye gidiyorum, hayatımızda yeni bir heyecan, bir bilinmeyen…

Varlığını öğrendiğimiz gün, kalp atışını duyduğumuz ve ilk kez minnacık bir taneyken senle tanışmamız, sonra her doktora gidişte yaşanan sevinç seni göreceğiz diye…

Karnımdaki ilk hareketlerin, gece tekmelerinle beni uyandırman, sen büyüdükçe içimi kaplayan korku…

Zaman yaklaştıkça, ‘ben vazgeçtim’ demem; senden değildi vazgeçişim, seni bu dünyada koruyamam düşünceseydi…
Sonra, heyecanla senin için yapılan alışverişler, odanın gelmesi, yerleşmesi, süslenmesi, ince ince detayların hesaplanması…
Doktorumuzun ‘2 gün sonra’ deyişi; o gün eve telaş, mutluluk, heyecan ve kaygıyla gidişim…
Son gecemizde, heyecandan sabaha kadar dolaptaki ütülü çamaşırlar dahil her şeyi yeniden ütülemem (benim de terapim buymuş demek)…

Sonra, hastaneye giriş, odaya çıkış, NST de bekleyiş:

-          ‘Ağrı var mı?’

-          ‘Yok’

-          ‘Sancı var mı?’

-          ‘Yok’
Bekle, bekle, bekle… Tam 9 saat, sonunda ‘PES’ artık demem ve ameliyat… Epidural anestezi ve bir türlü uyuşamamam; ‘Ama ben doğduğunda görmek istiyorum, bayıltmayın beni, canlı canlı olurum ameliyat’ diyecek kadar şuursuzlaşmam…

Neyse, ilk görüşüm seni; ameliyathanedeki o koca lambaya yansıyan kapkara saçların; sonra sesin; sonra kucağıma alışım seni; kollarımda tutmaya korktuğum an…

Yukarı gidişin ve benim orda sensiz ilk kalışım (umarım sondur)…

Anestezi hemşiresine ısrarla; ‘İyiyim ben götürün beni’ – ‘Ne zaman yukarı çıkacağız’ diye onlarca kez tekrarlamam…

Sonra, odaya, yanıma gelişin, o anı hiçbir zaman unutamam, hatırlarken bile gözlerim doluyor… Dünyanın en güzel şeyi benimmiş meğer; en güzel göz, en güzel burun, en güzel ten, en güzel koku; her şeyin en güzeli, en paha biçilmezi senmişsin meğer!

Sonra, eve geliş, senle birlikte yaşamaya başlamak… Alışmak birbirimize, sevmek her geçen gün daha da fazla...
Acılı gaz sancıları, doydu, doymadı, güldü, ağladı, tepki verdi, uyudu, uyandı, dişi çıktı, ateşi çıktı, aşıya gittik, kabız oldu, kustu, kafasını kaldırdı, döndü, bi de baktık ki yürüdü, yemek yedi, eti ağzından çıkardı, yoğurdunu bitirdi, oyun oynadı, düştü, kalktı, konuştu…

Çok seviyorum seni İren, dünyadaki herkesten, her şeyden daha çok, kendi canımdan daha çok…
İyi ki sen geldin hayatımıza, iyi ki ‘sen’ oldun, iyi ki seni gönderdi Rabbim!

Doğum günün kutlu, mutlu olsun! Her yeni yaşın, yepyeni güzellikler sunsun sana, tıpkı senin bizlere sunduğun gibi…

Happy Birthday Lüle Kafa J

Ateşşş!!!

Ateşli hastalıklar, her annenin korkulu rüyası!

Bebeğinin, halsiz, bitkin hali karşısında çaresiz kalmak, elinde dereceyle sabahı etmek…

Düştü, çıktı, terledi… Bir de üstüne, kusma veya ishal varsa, vay haline!

Yapılacak en basit şey, çocuğu soymak, ılık duş, ateş düşürücü…

Doktorlar der ki; ateş 3 gün düşmezse tehlikeli…

Yani, 3 gün, yukarıdaki basit yöntemleri deneyeceksin…

Baktın olmuyor doktora gideceksin…

Ama, bir anne yüreği, buna dayanamıyor işte…

İstiyorsun ki, hemen iyileşsin, hatta ilacın ilk dozunu alır almaz geçsin hastalık…

Neyse, doktorsuz ya da doktorlu geçen hastalık sonrası, annenin kafasında onlarca tilki dönmeye devam ediyor…

Zayıfladı, süzüldü, rengi sarardı, acaba yine çıkar mı...

Ama, ilk günlerdeki o bitkin halinden eser kalmayıp, eskisi gibi normale dönünce bebek, dünyada annenin oluyor işte!

Bütün çocuklara önce sağlık, kesinlikle sağlık, hep sağlık diliyorum!

Ateşsiz günleri olsun hepsinin…  

8 Mayıs 2014 Perşembe

İsyan!


Son günlerde, kafama takılan ‘çok bilmişler’ var…
Senin her yaptığını eleştiren tipler…

Konuşmaları, ‘ay bizim zamanımızda bu mu vardı’ yada ‘seni annen bunlarla mı büyüttü’ diye başlayan, ‘böyle yapsan, şöyle yapsan’ diyen, sürekli bilmiş bilmiş ahkam kesen ama ‘hadi yap bakalım’ dediğinde geri duran…

Soruyorum arkadaş; sizin zamanınızda yada biz büyürken; folic acid de yoktu, hamileyken aldığımız vitaminlerde yoktu, her ay düzenli doktor kontrolü de yoktu, ultrason da yoktu, hele 3 boyutlusu hiç yoktu, hele detaylısı hiç yoktu… O zaman, doğan bebekler, gözü kapalı geliyordu dünyaya, herkes merakla gözünü açsın diye bekliyordu, şimdikiler doğar doğmaz cin gibi bakıyorlar etraflarına…

Mesela, benim annem her öğünden sonra bezimi değişirmiş, ama biz öğrendik ki, bebeğin karnı doluyken sağa-sola çevirmek, bacaklarını havaya kaldırmak kusturabilirmiş onu, o yüzden mamadan önce değişmek gerekiyormuş…
Eskiden, dişleri geç çıkarmış, şimdikiler 4. ayda başlıyor diş çıkarmaya…

Bizler, kendi başımıza saatlerce oturup oynarmışız oyuncaklarımızla, şimdi kimle konuşsam ‘hiç durmuyor, sürekli hareket halinde’ diye cümleler duyuyorum; ki benimki de öyle!
Eskiden, okul çağına geldiğimizde, 1 sene öncesinden anasınıfına gidermişiz biz; şimdi değil 3 yaş, 6. aydan itibaren oyun gruplarından tut da yüzmeye, yogaya kadar bebeklerimiz için bir sürü alternatif var…

Mesela, eskiden moda pirinç unuymuş, veya lapa… Şimdi, eğer bebek yeteri kadar anne sütü de almıyorsa, 4. ayda başlıyorsun ek gıdaya, hem de öyle unla pirinçle değil, bildiğin meyva, sebze, yoğurtla…

Babalar! Düşünün kendi annelerinizi, babası hiç kucağına alıp parka götürmüş mü? Ayıplanırmış çünkü… Şimdi, babalar doğuma bile girebilirken, çocuğunu mu parka götürmeyecek bundan 50 yıl önce yapılmıyormuş diye?
Bu örnekler daha çok çoğaltılabilir, ama durumun özeti bu!

Elimizde, teknolojinin gelişmesiyle sunulan sağlık imkanları varken, bebeğimizin iyi gelişmesi için neden kullanmayalım ki bunları? Ya da, 9 ay merakla beklediğin bebeğini neden görmeyesin ki ultrasonda?
Sen onun kalp atışını bi duy da bakalım, bi daha o makinadan ayrılmak ister misin?!
Sosyal gelişimi için 0-3 yaşın önemi bu kadar vurgulanırken, neden imkanların doğrultusunda onu geliştirmek istemeyesin ki?

Diyelim ki, sen istemedin, peki benim istememi neden garipsiyorsun?
Bence, anneler olarak ilk görevimiz, önce kendine sonrada karşısındaki saygılı bireyler yetiştirmek olmalı…

Bilip, bilmeden, çocuk gelişimi ile ilgili bir makale dahi okumadan, deyim yerindeyse ‘bir bilene danışmadan’ ukalalık yapmak, karşındaki insana ve onun evladına göstermediğin saygıdır, onun anneliğine gösterdiğin saygısızlıktır!

O yüzden, bırakın da, her anne evladıyla istediği anneliği yaşasın, çocuğunu ondan daha iyi tanıyor olmanız imkansız çünkü!
Son sözümde, anne olmadan bu eleştiriyi yapanlara…

Senin de o hormonların devreye girdiğinde anlarsın arkadaş!

21 Nisan 2014 Pazartesi

irensozluk.com

Hani, bir arkadaşınızın çocuğu, annesine ve babasına söylediği şeyleri, size söylediğinde anlam veremeden ‘Ne diyor?’ diye sorarsınız ya, sonra da hayretle düşünürsünüz, ‘Nasıl anlıyorlar ne dediğini?’ diye… İşte, o iş aslında çok kolaymış J

Yeni konuşmaya başlayan bebekleri gerçekten de sadece onla sürekli olan kişiler anlayabiliyormuş…

İren, 15 aylıkken, ‘Baba’ – ‘Dede’ – ‘Nene’ gibi basit sözcükleri söyleyebiliyordu, fakat hangi ara bu kadar çok kelime sıralamaya başladı, ben onun hızına yetişemedim…

Her ne kadar ‘Anne’ diyebilse de, önceleri bana kısaca ‘Ga’, sonra ‘Gaye’ hatta zaman zaman ‘Gayem’ demeye başladı… İnanın, ‘anne’ den daha güzel geliyor bana bu asker arkadaşı muhabbeti J

Aşağıda, bana çok eğlenceli gelen, yukarda da belirttiğim gibi, size söylese bi anlam veremeyeceğiniz İren’in ilk kelimelerini ve meallerini yazacağım (ilerde, unuturum korkusuyla), sizde eğlenirsiniz belki biraz J

Galk: Kalk
Ooooo: Otur
Kel: Gel
Dit: Git
İn: Sokağa çıkalım
Mo: Su
Meymi: Peynir
Goga: Ayran
Oort: Yoğurt
Day: Çay
Pıdzaaa: Pizza
Agabıgı: Ayakkabı
Tilik: Terlik
Ede: Köpek
Pıst: Kedi
Nüyna: Cüzdan
Hapka: Şapka
Pave: Para
Bigabi: Bilgisayar
Golga: Tolga (dayısı olur; bu kız da isimle hitap etme huyu var demek!)

Bunların dışında, tabii temel ihtiyaçlarını ‘mama’, ‘çiş’, ‘kaka’ diyerek anlatabiliyor…

Uykusu geldiğinde, ‘eee’ yapıp, ‘meme’ (emzik) ve vazgeçilmezimiz ‘ort’ (örtüsünü) isteyebiliyor…

Mesela, anneannesine gitmek isterse, ‘Nene vınn vınn’ diyor…

Telefondan, oyun açmak isterse ‘Pou’ diyebiliyor J
‘Nasılsın?’ sorusuna cevabı ‘İyi’, ama mesela ‘İren, o şarkı nasıldı?’ diyerek şarkı söylemesini isterseniz de en son ‘nasıl’ ı duyduğu için yine ‘iyi’ diyor… Yani, istediğiniz şeyi dolandırmadan anlayabileceği şekilde net ve kısa söylemeniz lazım, ‘Hadi şarkı söyleyelim’ dendiğinde, ‘Ninnna ninnna ninnnaaa’ diye başlıyor J

Bir de son günlerde, 1’den 10’a kadar sayıyor, daha doğrusu tekrar edebiliyor söylenen rakamı, ama en keyiflisi, ben 1 dediğimde, 2 demesi J
Ona söylenen her şeyi, hatta kendisi hakkında konuşulan şeyleri de anlıyor… Diyelim ki evde, onun nasıl düştüğü anlatılıyor, hemen düştüğü yere gidip ‘bammm’ yapıyor…

Onu anlamak, her gün yepyeni şeyler öğrendiğini görmek ve kendi içinizde ortak bir dil oluşturmak gerçekten beni heyecanlandırıyor. İşten çıkıp, eve giderken, ‘Acaba bugün ne yapacak, ne söyleyecek?’ diye merakla gidiyorum…

O zaman, artık işten çıkıp, eve doğru yol alayım J