Sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Temmuz 03, 2008

2 Film


Haftasonu yaklaşıyor ya, şöyle eğlecelik, çıtır çerez, fazla kafa yormayan bir film izleyelim diyorsanız sıcak, eğlenceli ve romantik bir film olan Altın Şans (Fool's Gold) tam size göre.


Daha değişik bir film olsun derseniz 2002 yapımı biraz eski bir film olan Tarafsız Bölge'yi öneririm. 2002'de gösterimdeyken yakın bir arkadaşım izlemişti ve çok beğendiğini söylemişti, o zamanlar DVD'ler bu kadar yaygın olmadığı için bir türlü izleme fırsatım olmamıştı. Filmin üzerinden çok zaman geçmiş olmasına rağmen konusu kesinlikle güncelliğini kaybetmemiş.

İzlerken ağlasak mı gülsek mi arasında gidip geliyorsunuz, insanın içi acıyor. Filmin sonunda ise şaşkın şaşkın ekrana bakakalıyorsunuz.

Mutlaka izlenmesi gereken bir film, mümkünse filmi orjinal seslendirme ile önerilir.




Pazartesi, Mart 10, 2008

Film : M.Ö. 10.000

Cuma akşamları fırsat buldukça sinemeya gidiyoruz ya da ertesi günün tatil olduğu için evde film izliyoruz. Bu hafta yeni gösterime giren M.Ö. 10.000 adlı filme gittik. Baştan hevesinizi kaçırmak istemem, ama daha önce fragmanlarını izlediğimizde konusu ilginç gelmişti, ama filmin kendisinden pek memnun kalmadık. İlk yarısını sabırla izlediyseniz çıkmanıza gerek yok, ikici bölümdeki aksiyonlar, efektler filmi biraz daha izlenir kılıyor.

Konu, kostümler inanılmaz zayıf. MÖ 10.000'de yaşayan, ot görmemiş, mamut avlayan adamların inci gibi tertemiz dişleri var :) Benzer konuda daha iyi bir film izlemek isterseniz Apocalypto'yu öneririm.

Eğer beraber gideceğiniz kişi çok hevesli ise gözünüz korkmasın, kocaman bi paket mısır alıp detaylara fazla takılmadan filmin keyfini çıkartabilirsiniz.

Cumartesi, Ocak 19, 2008

Haftasonu için film önerileri



Dadım Aşık filmi kesinlikle haftasonu için ideal, çok eğlenceli. Ama konusu biraz bayanlara yönelik, erkekler sıkılabilir, haberiniz olsun :)

Ferzan Özpetek'in Bir Ömür Yetmez adlı filmini uzun zamandır izlemek istiyordum, nihayet bu hafta fırsat bulabildim. Aslında çok güzel bir film, anlattığı öyküyle içinizi ısıtıyor, yüzünüzü gülümsetiyor, ama Cahil Periler ve Kutsal Yürek kadar etkileyici bulmadım nedense. Yine de izlenmeye değer.

Cumartesi, Ocak 05, 2008

Arı Filmi ve Kabadayı

Arı filmi'nden yüzümüzde tebessümle haftanın yorgunluğunu üzerimizden atmış, gevşemiş bir şekilde çıktık. Sevimli bir film olduğunu söyleyebilirim. Filmin kahramanı arıyı Cem Yılmaz'ın seslendirmiş, ancak Cem Yılmaz'ın kendi kimliği kesinlikle öne çıkmıyor, hatta bu ses onun mu diye düşündüğüm bile oldu.

Bu haftaki diğer filmimiz ise Şener Şen'in son filmi Kabadayı. Aslında filmi sadece Şener Şen'e mal etmek diğer oyunculara haksızlık olur. Rasim Öztekin, Kenan İmirzalıoğlu ve İsmail Hacıoğlu'nun oyunculukları kesinlikle dikkat çekici. Genç oyuncu İsmail Hacıoğlu'nun şimdiye kadar oynadığı filmleri düşünürsek gelecekte Türkiye'nin önemli oyuncularından olacağını düşünüyorum. Emekli kabadayı Ali Osman'ın bu alemden arkadaşları da özenle seçilmiş, rollerine yakışan tecrübeli oyunculardı. Konu çok ilginç değildi aslında, yine de 3 saat boyunca sıkıldığım bir an bile olmadı.

Pazar, Ağustos 05, 2007

Yaz Bitmeden

En son 27 mayısta yazmışım, zaman nasıl da çabuk geçmiş. Bana en fazla bir ay önce yazdım gibi geliyordu halbuki. Uzun süredir buralarda olamamamın özel bir nedeni yok aslında. Açıkça söylemek gerekirse yazacak bir şeyler aklıma gelmiyordu, hal böyle olunca bilgisayar başına oturmayı da canım istemiyordu.

Bu 2 ay içinde ne yaptım derseniz, aslında pek yeni bir şey yapmadım. Hafta içi aynı tempo devam etti. Zaten ev çok sıcak olduğu için akşamları tüm zamanımı tv karşısında geçirdim. Temmuz ayında yaklaşık 20 gün kadar da evde misafir olunca blogdan iyice koptum gittim.

Neyse bu hafta bizim buralarda havalar az biraz serinledi. Evde tembellik etmeye son verip nihayet dışarı çıkmayı başardık. Çoktandır gitmek istediğimiz, ama bir türlü gidemediğimiz İstanbul Modern'deki Andreas Gursky fotoğraf sergisine gittik. Yazmak gerçekten çok zor, anlatılacak gibi değil, fotoğrafların orjinalini gidip görmek gerek. İnternetten fikir edinmek için bakabilirsiniz, ama fotoğrafın büyüsünü yakalamak için mutlaka ve mutlaka 10 m2lik dev baskı halini görmek gerekiyor.

26 ağustosa kadar zamanınız varsa mutlaka gidip görün. Tam bilet 7 YTL, perşembe günleri ücretsiz ve müze pazartesileri hariç 10:00-20:00 arası açık. 3 YTL karşılığında danışmadan sesli rehber alabilirsiniz. Fotoğrafların öykülerini dinleyince daha etkileyici oluyor. Fırsat olsa da bir daha gitsem :) Hazır gitmişken müzedeki Türk ressamlarının eserlerinden oluşan sürekli sergiyi de gezmenizi öneririm.

Sanatla dolu 2 saat geçirdikten sonra biraz da popüler kültür alalım diye Kanyon alışveriş merkezinin yolunu tuttuk. Simpsonlar: Sinema Filmi İstanbul'da sadece burada orjinal seslendirme ile gösteriliyor sanırım. Seslendirdiği filmlerde Ali Poyrazoğlu'nu her zaman çok başarılı bulmuşumdur, eminim bu filmde de başarılıdır. Ama yılların Homer Simpson'u orjinal sesi ile izlemek daha keyifli :)

Bu sefer arayı çok açmamaya gayret edeceğim. Görüşmek üzere...

Sevgiler

Pazar, Mayıs 27, 2007

Buralardayım

Merhabalar,

Epeydir sesin soluğum çıkmıyor, artık buraları bıraktığımı düşünmüş olabilirsiniz. Aslında hep buralardayım, blog arkadaşlarımın yazılarını sessiz sedasız takip ediyorum. Niyeyse akşamları bir türlü yeni bir yazı yazamıyorum. Bu aralar kendimi televizyona, diziye ve filmlere verdim desem yeridir.

Heroes ve Lost diye takip ettiğim iki yabancı dizi vardı, bu hafta sezon finali bölümleri oynadı, sonbahara kadar sezonu kapattılar. Pazartesileri bir de House adlı diziyi izliyorum, haftada 3 akşam doluyum.

Cuma akşamları da sinemaya gitmeyi, pazar akşamları evde DVD keyfini alışkanlık haline getirdik, beni TV'nin önünden alabilene aşkolsun. İşte bunlar 1 ay içinde izlediğim filmlerden hatırladıklarım :

Korkuyorum Anne : Çok doğal, samimi bir film. Amelie filmini izleyip sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bir film.

Takva : Bu filmi de öneriyorum, Erkan Can'ın oyunculuk performansı görülmeye değer.

Örümcek Adam -3 : Biraz değişiklik olsun, aksiyon filmi izleyelim diye gittik. Çocuklar örümcek adam diye çıldırıyorlar, ama film pek çocuk filmi gibi değil. Ama gelin görün ki tüm kırtasiyeler, oyuncak mağazaları tıka basa örümcek adam, süperman baskılı ıvır zıvırla dolu, anne babalar sabır dilerim.

Karayip Korsanları - Dünyanın Sonu : Benim çok keyifle izlediğim, eşimin zaman zaman sıkıldığı 3.5 saatlik uzun bir film. Johnny Deep yine filmin yıldızıydı. Sanırım 4. film de yolda. Biraz kafamı dağıtayım diyenlere tavsiye ederim.

Kaynak : Bu seneki 26.İstanbul Film festivalinde gösterilen sanatsal bir film. Dikkatli izlenmesi gerekiyor, filmin sonunda "ee ne oldu şimdi" demeniz mümkün, benden söylemesi. Daha önceden Requiem for a Dream filminiz izlediyseniz ve sevdiyseniz bu filmi zaten izlemiş olabilirsiniz.

Kara Kitap : Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ı ile bir ilgisi yok, adı yanıltmasın. İkinci Dünya savaşı sırasında Almanya'dan kaçıp Hollanda'da yaşamaya çalışan Yahudi bir şarkıcının anılarından yola çıkarak yapılmış bir film. Bu konuda yapılmış bir sürü film olmasına rağmen akıcı bir film olduğu için izlenebilir.

Grave of the Fireflies : Acıklı bir çizgi film. İkinci Dünya savaşı sırasında Japonya'da yaşı çok da büyük olmayan büyük erkek kardeşin, küçük kızkardeşini koruyup kollamaya çalıştığı hayatta kalma mücadeleleri anlatıyor. İzlerken yanınızda hazırda mendil bulundurmanızı tavsiye ederim.

Benden şimdilik bu kadar, gidip bir film daha izleyeyim :)
Sevgiler

Perşembe, Ağustos 03, 2006

Film : Sil Baştan

Uzun zamandır bu kadar iyi, düşündürücü bir film izlememiştim. 2003 yapım filmin Türkiye'ye bu kadar geç gelmesine üzüldüm açıksı.

Filmin konusu şöyle ;
"Joel Barish, iki yıl boyunca beraber olduğu sevgilisinden oldukça şaşırtıcı bir haber alıyor. Kadın, bir teknolojik deneye katılarak, ilişkilerini tamamen hafızasından silmiştir. Yani Barish'in kim olduğunu bile hatırlamamaktadır. Bu gelişme üzerine küplere binen adam, aynı prosedürü kendi üzerinde de gerçekleştirmek ister...

Film, adamın hafızaları silinirken, yaşanılan ilişkiyi gözler önüne serer. Adam da bir kez daha oldukça iyi başlayan ve sonradan tadı kaçan ilişkiyi izler. Fakat zaman geçtikçe ve sıra yaşanılan güzel şeylere gelince, üzerindeki müdaheleyi durdurmak ister. Pişman olmuştur!"

Jim Carrey'i hep komedi oyuncusu olarak biliriz. Ama bu filmde bambaşka bir rolde karşımıza çıkıyor. Rolünün hakkını o kadar iyi vermiş ki, komedi filmlerindeki halini hiç düşünmüyorsunuz, dram sahnelerinde yüzünde gerçekten tüm duyguların izini görebiliyorsunuz. Jim carrey'den bu kadar söz ettikten sonra Kate Winslet'e haksızlık etmeyelim, o da çok başarılı.

Film izlerken genellikle müziklerine pek dikkat etmem, ama müzikler o kadar çarpıcıydı ki, filmdeki duyguları -üzüntüyü, gerilimi, bekleyişi- çok güzel anlatıyordu. Bulabilirseniz CD'sini almanızı öneririm.

Parlak, janjanlı Amerikan filmleri gibi değil, kısıtlı bütçeli Avrupa filmi havası var. Olaylar arasında geçişler, bağlantılar, anılar arasındaki yolculuklar bambaşka olmuş. Konu ansızın değişebiliyor, eğer evde izleyecekseniz ilginizi dağıtacak şeylerden (çekirdek, cips, ışık gibi) uzak durmanızı öneririm.

Film bittiğinde kendinizi düşünceler içinde buluyorsunuz; benim de sildirmek istediğim anılarım var mı, peki bunları sildirirsem ne olur? Yaşadığımız her şey olayın bir anlamı var, her şeyden bir şey öğreniyoruz. Eğer anılarımızı sildirirsek yaşamın bi anlamı, heyecanı kalır mı? Üzüntü olmadan sevincin tadını çıkartamayız ki...

Kesinlikle izlenmesi gereken bir film, kaçırmayın derim.

Pazar, Temmuz 23, 2006

Karayip Korsanları : Ölü Adamın Sandığı

İlk filmi keyifle izlemiştim, devam filmi gösterime girer girmez soluğu sinemada aldım. Konusu şöyle :

"İlk serüvenden hatırladığımız gözüpek delikanlı Will Turner ve güzel Elizabeth, düğün hazırlıklarını yapadursunlar; dostları eksantrik Kaptan Jack Sparrow, yine bela aramaktadır. Elbette ki, Sparrow'un başına açılacak belalardan Will Turner ve Elizabeth de nasiplerini alacaklardır.

Jack'in, efsanevi Uçan Hollandalı'nın kaptanı Davey Jones'a kan borcu olduğu ortaya çıkınca, tekrar ortalık birbirine girer. Eğer Sparrow, bu borçtan kurtulamazsa ömrü boyunca Uçan Hollandalı'nın kölesi olarak yaşama riskiyle karşı karşıyadır. Ama her beladan kurtulmanın elbet bir yolu olabileceğini düşünen uyanık Jack Sparrow'un, Ölü Adamın Sandığı’na sahip olan kişinin Davy Jones'u da kontrol edebileceğini öğrenmesiyle işler karışır."


Jonny Depp "Kaptan Jack Sparrow rolü ile yine harika bir iş çıkartmış. Ada sahnesinde yüzündeki makyaja özellikle dikkat :) İlk filme göre sanki biraz daha eğlenceye önem vermişler gibi geldi. Uçan Hollandalı adlı geminin ve içindeki mürettebatın denizle bütünleşmeye başlamış hallerini tasarlayanların hayal gücüne hayran kalmamak elde değil. Bu canlılara ve geminin detaylarını da kaçırmayın derim.

Artık filmlerde teknoloji kullanılarak her türlü aksiyon sahnesi yapılabiliyor, ama bazı sahnelerde çok belli olunca 70li yılların filmleri aklıma geliyor. Sallanan bir araba ve arkada oynayan film ile arabanın gittiği etkisi yaratılmaya çalışıyormuş. 70li yıllardaki filmlerde bu hile bu kadar çok belli olunca rahatsız olmuyorum, ama günümüz filmlerinde benzer hileyi bu kadar bariz görünce gülesim geliyor. Filmin sonuna doğru sadece Jack Sparrow ve canavarın olduğu bir sahneye dikkat ederseniz bu detayı çok kolay yakalayabilirsiniz.

Ayrıca yine ilk filme göre konu ve konunun çözülmesi daha zayıftı. Hatta konu çözülmedi, üçüncü film için hazırlık yaparak sürprizle bitti (Yüzüklerin Efendisi serisinin ikinci filminde olduğu gibi). Sanırım üçüncü film daha maceralı olacak, ama yine 1 sene daha beklememiz gerekecek.

Keyifli bir 2,5 saat geçirdik, fırsatınız olursa gitmenizi öneririm.

Pazar, Temmuz 02, 2006

Miyazaki ve Filmleri

Animasyon filmleri çok seviyorum, normal filmlerden farklı olarak hayal gücü daha yoğun kullanılıyor.

Bu aralar Japon çizgi filmlerine (anime ) kafayı taktım. Aynı yönetmenin 4 filmini arka arkaya izledim. Kesinlikle Shrek, Nemo gibi filmlerden çok farklı. Pixar, Walt Disney filmlerinde görüntülerin daha 3 boyutlu, daha gerçeğe yakın olmasına çalışılıyorken, Japon çizgi filmlerinde ise çizgi film olduğu daha çok hissettiriliyor, konu ve anlatımı daha öne çıkıyor.

Miyazaki için "Japonların Walt Disney"i deniyormuş, ama kendisi bu tanımlamadan hiç hoşlanmıyormuş. Filmlerinde değişik yöntemlerle insanların iyi yönlerini anlatmaya çalışıyor, hatta kötü karakterlerin bile iyi yönlerini yeri geldiğinde öne çıkartıyor. Japon kültüründen etkilendiği konuları bazen anlamak zor olabiliyor.

Aslında filmle ilgili daha fazla yazacaktım, ama filmle ilgili detay vermek istediğim için vazgeçtim. Eğer bu tip filmler ilginizi çekiyorsa, sıradan konulardan sıkıldıysanız, hayal gücünüzün zorlanmasını, hatta şaşırmak istiyorsanız bu filmleri izlenizi öneririm.

Filmlerin konularını linklere tıklayarak Beyazperde.com'dan okuyabilirsiniz :


Pazar, Mayıs 21, 2006

Küpeler-2... ve Da Vinci Şifresi

Ben bu küpe işini çok sevdim. Modele göre bazen çok el oyalıyor, ama kolyeye göre daha çabuk bitiyor. Bazen küpenin tekini yapıyorum bi hevesle, sonra diğerini yapmaya üşeniyorum :) Öyle yalnız olmaz di mi? Diğer eşini de bir süre sonra yapıyorum.

Bu haftasonu büyük bir merakla beklediğim Da Vinci Şifresi filmini izledim. Yorumlarda yazıldığı kadar -gülünmeyecek yerde gülünüyormuş- kötü değil. Sonunu bilmeme rağmen sıkılmadım, keyifli bir 2,5 saat geçirdim.

Başrol oyuncuları rollerine çok yakışmış. Audrey Tautou'yu ilk olarak Amelie filminde görmüştüm. İzlemediyseniz, kesinlikle izlemenizi öneririm, bence kaçırılmaması gereken bir film. Tom Hanks'i pek sevmem, nedenini bilmiyorum, onun oynadığı filmler de hiç cazip gelmiyor. Ama iş bu film olunca mecburen izledim. Kitap çok sürükleyici ve inanılmaz detay vardı, açıkçası bu kitabı beyazperdeye nasıl aktardıklarını çok merak ediyorum. Lafın kısası, güzel özetlemişler :)





Pazar, Nisan 16, 2006

Buz Devri - Ice Age 2 Gösterimde

Vee uzun zamandır beklediğim film nihayet gösterime girdi. Hiç kaçırır mıyım, hemen izlemeye gittim.

İlk film kadar başarılı ve eğlenceli olmuş. Bu filmde meşe palamutuna kafayı takmış Scrat'ın, bi çeşit sincap, rolü arttırılmış. Çok ilginç ve çok komik sahneler var. Sid, Manfred ve Diego dışında yeni karakterler eklenmiş. Çok şirin küçük hayvanlar var, tiplemelerine dikkat etmenizi öneririm. Filmle ilgili fazla detay yazamıyorum. Eğer benim gibi animasyon film meraklısı iseniz, kesinlikle kaçırmamalısınız.

Ali Poyrazoğlu, Haluk Bilginer ve Yekta Kopan seslendirmede yine harikalar yaratıyorlar. Deniz ve dalgaların olduğun bir bölüm vardı, detaylar o kadar gerçekçi ki, gerçek mi, yoksa animasyon mu hiç anlaşılmıyor.

Bu hafta Madagaskar'a benzeyen bir animasyon filmi daha gösterime girdi. Vahşi Doğa'yı (The Wild) henüz izleyemedim, ama en kısa zamanda gideceğim.

Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle...

Cumartesi, Şubat 25, 2006

Karagöz Hacivat Neden Öldürüldü?

Cuma akşamları sinemaya gitmeyi alışkanlık haline getirdik. Bu haftaki tercihimiz geçen hafta gösterime giren "Karagöz Hacivat Neden Öldürüldü?" adlı film oldu.

Film, 14. yüzyılda Bursa'da geçiyor. Osmanlı Devletinin temellerinin atıldığı ve Orhan Bey'in başta olduğu dönemdir. Moğol saldırıları, vergileri arttığı için halk Bursa etrafında toplanmaktadır. Huysuz Karagöz ile fırsatçı Hacivat'ın yolları Bursa'da keşisir. Aralarındaki espirili diyalog halkı epeyce güldürür, bir anda ünlü olurlar. Ancak hicivlerinden rahatsız olanlar Karagöz'le Hacivat'ı malesef rahat bırakmazlar.

Konuyu kısaca özetledikten sonra gelelim filmle ilgili yorumlarıma : filmi genel olarak beğendim. Haluk Bilginer zaten çok başarılı, oynadığı her rolün hakkını veren bir oyuncu olduğundan Karagöz rolü için bence mükemmel olmuş. Beyazıt Öztürk de çok iyi oynamış, mimikleri gayet başarılıydı. Ayşen Guruda tek kelime ile harikaydı :) Güven Kıraç da rolünün hakkını veriyor. Şebnem Dönmez ise benim gözümde hep "sabah şekeri" olarak kaldı, ama filmde sırıttığını düşünmüyorum, hatta bir yerde şarkı da söylemiş, şu anda kaseti olan bi çok mankenden çok daha iyi.

Ara ara günümüz olaylarına göndermeler yapılmış :) Kostümler özenle seçilmiş. Filmin ses ayarlarında bir sorun varmış, bu yüzden diyaloglar zor anlaşılıyor deniyor, ilginçtir ben filmi çok rahat izledim :) Fırsat bulursanız izlemenizi tavsiye ederim.

pır, eki, uç, durt, baş : Bu nedir merak mi ettiniz, filmi izlerseniz siz de öğreneceksiniz :)

Salı, Ocak 03, 2006

Organize İşler

Cumartesi günü epey yorulduğumdan mı, yılın son haftası işlerin yoğun olmasından mı bilinmez, akşam 10:30 gibi pilim bitti, 2006'ya uyuyarak girdim. Hadi bakalım hayırlısı olsun:)

Pazar sabahı ne yapsak diye düşünürken hava güzel olmasına rağmen sinemaya gitmeye karar verdik. Bu aralar o kadar çok yerli film gösterime girdiği için sinemamızı teşvik etmek amacıyla "Organize İşler"e bilet aldık.

Tam pazar günü filmi. Kafasını boşaltmayı, biraz hoşça vakit geçirmeye ihtiyacı olanlara tavsiye edilir. Böyle dediğime bakmayın, aslında filmde çok önemli mesajlar verilmiş, ama bu mesajları yakalamak için biraz dikkatli izlemek gerekiyor, biraz daha vurgulasalar film daha anlamlı olurdu.

Film kesinlikle bir Yılmaz Erdoğan filmi. "Bir Demet Tiyatro" ekibi aynı yüzler ve karakterlerle karşımıza çıkıyor. Örneğin filmin konusu değişik bile olsa Yılmaz Erdoğan'ın rolünü oynamakta zorlandığını hiç sanmıyorum. Oyunculuk olarak bence hemen hepsi kendini tekrarlamış. Bir tek figuran rolündeki Cem Yılmaz farklı bir karakter canlandıyordu.

Yorumlarda "İstanbul'u en güzel anlatan filmlerden biri" deniyor. Hakikaten de öyle, biraz reklam havası var. Çekimler harika, İstanbul'u kuşbakışı görmek isteyenlere duyrulur. Bir sürü de örtülü, örtüsüz reklam vardı filmde, saymakla bitmez, biraz abartmışlar.

Süpermen Samet rolü için Tolga Çevik güzel bir seçim olmuş. Çünkü filmdeki çoğu kişiyi uzayan dizilerden veya popüler kültür programlarından tanıyoruz, bir de filmde bu etkiyi üstlerinden atamıyorlar. (Babam ve Oğlum'da Hümeyra ve Çetin Tekindor bu konuda çok başarılıydılar.)

Pek olumlu bir şeyler yazmadım galiba :) Vaktiniz varsa gidin derim.

Cumartesi, Aralık 03, 2005

Babam ve Oğlum

Dün akşam işyerinden geç çıktım, bütün haftanın yorgunluğu üstümde zaten. Ne yapalım derken "Babam ve Oğlum" adlı filmin 21:00 seansına gitmeye karar verdik. Bu filme giden arkadaşlar çok beğenmişler, ama salya sümük ağlayacağımızı söyleyerek uyarıda da bulunmuşlardı.

Şimdi filmle ilgili nerden nasıl başlasam, ne yazsam bilmiyorum. İlk olarak şunu söyleyeyim, bu film anlatılmaz, mutlaka gidip izlenmesi gerekir.

Filmle ilgili sahneler aklıma geldikçe hala gözlerim yaşarıyor. Acı veren sahnelerde olaylar gözünüzün içine içine sokulmuyor, herkesin kendinden mutlaka bir şeyler bulacağı diyaloglar olduğu için gözyaşları kendiliğinden akıveriyor. Bazı önemli sahneler var ki, sizin hayal gücünüze kalacak şekilde anlık gösteriliyor. Bu bile ne olduğunu anlamanıza yetiyor.

İlk bölümde çok eğleniyorsunuz, mutluluk seviyesi yükseliyor, ama ikinci bölümde birden düşüyor, koşarken birden sert duvara çarpma etkisi yaratıyor. Ağlatırken aralarda şaşırtarak birden gülümsetebiliyor. Ağlamanız, gülmenize kaşırıyor. Akış o kadar doğal ki bu geçişler sizi hiç rahatsız etmiyor.

Oyunculara gelince, hepsi rollerine çok yakışmış, özenle seçildiği belli. Fikret Kuşkan ve oğlu rolünü oynayan Ege'nin oyunculuğuna dikkat çekmek istiyorum. Fikret Kuşkan, rolünü oynamıyor, gerçekten yaşıyor, öyle ki acı çektiğini hissediyorsunuz, "içim yanıyor" derken o kadar gerçekçiydi hıçkırarak ağlamak mümkün.

Ege, filmdeki adıyla Deniz, yaşı küçük olmasına rağmen nasıl güzel oynamış anlatamam. Hüzünlü sahnelerde bile çok başarılıydı.

Hümeyra ile Çetin Tekindor'u ilk sahnelerinde biraz yadırgadım, herhalde TVdeki rolleri çok üstlerine yapışmıştı, ilerleyen sahnelerde bu etki azaldı. Yalnız şiveli konuşmalarına alışamadım. Ama bir hastane sahnesi var ki, masada oturuyorlar, orda Hümeyra'nın oyunculuğuna dikkat edin.

Filmle hiç olumsuz şey yok mu, şu anda aklıma gelen yok. Sadece Filmin afişinde çok az bir rolü olan Özge Özberk var da, filmde daha önemli rolü olan Şerif Sezer'in neden resmi yok, merak ettim. Herhalde bir bildikleri vardır diyelim.

Cumartesi, Kasım 19, 2005

Harry Potter ve Ateş Kadehi


Ve Harry Potter serisinin son filmi 18 Kasım'da gösterime girdi. Dün akşam 21:30 seansına yer bulabildiğimiz için şanslıydık.

Serinin ilk iki filmini beğenmiştim, ancak üçüncü film benim için biraz hayal kırıklığı olmuştu. Dördüncü film ile ilgili tereddütlerim vardı. Film başladığında ilk tepkim, "Aaa bu çocuklar ne kadar büyümüş" oldu.

Film o kadar sürükleyiciydi ki, kısa sürede çocukların görüntüsüne alıştım :) Görsel efektler harikaydı. Ancak film hem içerik olarak hem de görsel olarak artık pek çocuk filmi değil. Zaten 12 yaşından küçük çocuklar sinemaya alınmıyor.

Filmin bu kadar sürükleyici olmasının etkisi de kitabın içeriğinden kaynaklanıyor, çünkü bu kitapta epey serüven ve şaşırtıcı sırlar vardı. Bunlarda filmin görsel olarak zenginleşmesini sağlıyor.

Bence Harry Potter serisinin en iyi filmi. Altyazılı olarak izledik, Türkçe seslendirmesinin başarılı olup olmadığını bilemiyorum. Eğer macera filmi seviyorsanız ve zamanınız varsa gidin görün derim.

Pazartesi, Haziran 20, 2005

Film - Buz Devri



Dün akşam Digiturk'un sinema kanallarında Buz Devri yayınlanıyordu, daha önce 3 kez izlemiş olmama rağmen dayanamadım, bir kez daha izledim.

Film, buzul çağında geçiyor. Kendi başına yaşamayı seven mamut Manfred, kaplan Diego ve miskin rakun Sid'in kayıp bir bebeği ailesine kavuşturmaya çalışırken yaşadıkları maceraları anlatıyor. Ve bir de palamutunun peşinde fragmandaki şaşkın sincap :)

Görüntü kalitesi ve detayları açısından çok başarılı bir animasyon filmi. Haluk Bilginer ve Ali Poyrazoğlu'nun seslendirmesi çok başarılı. Filmin fonu açık renk olduğu için kaplanların tüyleri gerçek gibi duruyor. Hatta yakın çekimde kaplan konuşurken dikkatli bakarsanız dişler 3 boyutlu görünüyor. Buzullarda ve gözlerde de 3 boyutlu detaylar çok belirgin. Sid'in hiç bir anlam veremeden kendi evrimini izlemesi sahnesi harika, özellikle yüzündeki ifadeye mutlaka dikkat etmelisiniz. Ha, bir de yine Sid'in kayak ve sörf sahnesi mükemmel :)

Buz Devri hayranlarına müjde! 2006 martta 'Buz Devri 2: Erime (Ice Age : The Meltdown)' Amerika'da gösterime girecekmiş. Umarım fazla bir gecikme olmadan Türkiye'de de gösterime girer.

Fragmanını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz;
http://www.moviewallpapers.net/module.php?section=iceage2

Pazar, Haziran 12, 2005

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak



Dün akşam bu filmi izledik, çok güzeldi. Film Kütahya'nın Tepecik köyünde geçiyor. Recep ve Mehmet adlı iki kafadar arkadaşın sinema merakını ve yaz tatilinde yaşadıklarını anlatıyor. Yönetmen Ahmet Uluçay, aslında kendi çocukluğundaki sinema merakından yola çıkıp bu filmi yapmış.

Film 2002 yapımı olmasına rağmen, 2 yıl gecikme ile Kasım 2004'te gösterime girdi. Ne talihsizliktir ki, Gora ile de aynı zamana denk geldi. Bir de çok az gösterimde kaldı. Neyse ki DVD'si çıktı da izleme şansımız oldu.

Filmi keyifle izliyorsunuz. Oyuncular başarılı, müzik iyi seçilmiş, bazı sahnelerde çekimler mükemmel. Oyuncuların konuşmalarındaki tutukluk filmi daha samimi yapıyor. İki çocuğun arkadaşlığı, paylaştıkları, hayallerini gerçekleştirme çabaları kendi çocukluğumuza dönmemize neden oluyor. Ancak bazı olaylar var ki, niye olduğunu anlamıyorsunuz.

Kahkahalarla sizi güldürmüyor, ama o kadar içten gülümsetiyor ki, bunu anlatmam mümkün değil, bunun için izlemeniz gerek. Hatta imkanınız varsa VCD ya da DVD'sini alıp film arşivinize eklemenizi öneririm.

Çarşamba, Haziran 08, 2005

Madagascar



Dün akşam Madagascar'ı izledim. Shrek, Shrek-2'nin yapımcısı DreamWorks Stüdyoları'nın yeni animasyon filmi.

Konusu kısaca şöyle; Olay Newyork'taki hayvanat bahçesinde geçiyor. Ama burası bildiğiniz havyanat bahçelerinden değil, hayvanlar çok mutlu. Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında. Ancak sevgili zebra, vahşi ortamı merak ettiği için bir gece hayvanat bahçesinden kaçıyor. Arkadaşları da onu bulmak için peşine düşüyor. Macera bu şekilde başlıyor.

Animasyon olarak yine çok güzel bir film; hayvanların tüylerindeki detaylar, ateş, su görüntüleri harika. Yine Shrek'teki gibi Cast Away (Yeni Hayat - Tom Hanks'ın oynadığı film) gibi bazı filmlere göndermeler var :) Müzikleri çok uyumlu, hatta bazı sahnelerde hayvanların dansları da muhteşem. Filmde benim favorilerim: penguenler, çok şekerlerdi.

Garfield, Shrek, Shrek2 gibi filmleri özellikle Türkçe seslendirme ile izlemeyi tercih etmeme rağmen bu filmin orjinal seslendirmesi daha iyi. Shrek ve Shrek-2 ile karşılaştırıldığında da içerik biraz zayıf kalıyor.

İçerik yine de boş değil, kişiliğimizin yaşadığımız çevre ile şekillendiği, yaşam koşulları ve ortam değiştiğinde kişiliğimizin de nasıl değiştiğini, her koşula rağmen arkadaşlık müessesesinin nasıl olduğunu anlatıyor.

Bu yorumlar büyükler için geçerli, çoçuklar bayılacaktır. Sonuçta film eğlenceli, renkli olduğu için 80 dakikanız boşa gitmeyecektir.

İyi seyirler
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...