Cuma, Temmuz 31, 2009

günlerin getirdiği.....

 Giresun'da tam bir ferlaket yaşandı, iki hafta arayla, her yeri su bastı, insanlar evlerinden eşyalarından oldular, canları tehlikeye girdi, bakan felaket bölgesi  ilan edeceğiz dedei, ertesi gün çark etti. Acaba daha nasıl bir felaket olacak....

Sigara yasağı nedeni ile Manisa'da çıkan kavgada işletme sahibi öldürüldü, böylece ilk vukuat işlenmiş oldu bakalım daha  neler olacak. Sahi merak ediyorum mesela Anadolu'nun ücra bir köyünde sadece 10-15 hergün birbiri ile görüşen (içlerinden birinin muhtar olduğu) köylünün devam ettiği, köy kahvesinde de aynı yasak geçerli mi? 

Sigara yasağı yüzünden müşteri kaybeden mekanlar, çareyi önlerindeki kaldırıma taşmakta buldu, arsızca işgal edilen kaldırımlara kimsenin birşey dediği yok, sigara içerme ama, trafik kazasında ölebilirsin.... ( Bağdat caddesinde bile var)... Ortalık, tepesi yıkılarak açılmış kafelerle doldu.

Şehri, miskin bir arap-ortadoğu mezbeleliğine döndüren çok çirkin ve basit bulduğum nargile içme  özellikle gençlerde hızla yaygınlaşmakta, gözlerindeki kocaman güneş gözlükleri 11-11 maç yapan sakalları, tamamı marka giysileri ile avrupalı olmaya çalışan, nargile fokurdatıp, tavla oynayan mısırlı tipli gençlik, müstahaktır bize.

Atatürk havalanında Burgerking'de küçük pet şişe su aldım, piyasa fiatı 50 kuruş olan bu minik şişeye, tamamı tamamında 2.75 TL ödedim, içimden çüüüüüüş dedim, herhalde "lan oğlum uçağa biniyorsun, Avrupalara gidiyorsun, artık üçe beşe bakmma diyorlar, aynı yerde fiatlara baktığımda bir adet büyük hamburger, kola ve patatesten oluşan menünün de 20.25 lira olduğunu  hayretle izledim, herhalde Amerika fiatı olsa gerek.... Bunun üzerinde caddedeki dükkan burgerde satılan 20 liralık hamburgeri affettim ( sanki hamburger yermişim gibi)

Sevdiğim bir yakınım, isim vermeyeceğim, (lütfen kendisi de buraya yorum yazmasın), blogunda iyi hizmet alamadığı gerekçesi ile son derece saf ve samimice üzüntüsünü bizlerle paylaştığı yazı yüzünden ilgili firma tarafından "mahkemeye veririz", "derhal yazıyı kaldır ve özür dile ya da avukatlarımız gerekeni yapacak" denerek tehdit edildi. Bu gibi durumlarda, şikayetinizi buradan açıkça isim bildirerek ortalığa yapmayın, bunu yerine konu ile ilgili  il müdürlüklerine ( mesela şikayetiniz bir tıp kuruluşu ise sağlık il müdürlüğü), ya da tüketici köşelerine yapın ki canınız sıkılmasın; zira eksik, ayıplı, hatalı, hizmet aldığınız zaman şikayet etmek tüketici olarak hakkınız ama gerekli şikayet mercileri oraları, yanlış yapıp haklıyken haksız durumuna düşmeyin.

Başbakan bugünlerde sessiz, ya tatil yapıyor ya da fırtınadan önceki sessizlik bu, pek hayra alâmet değil, neyse allah afiyet versin.

Benzine bıkmadan usanmadan her gün zam geliyor, zam geldikçe herşey pahallılanıyor ancak enflasyon yükselmiyor, zannederim bize okulda yanlış öğrettiler.

HSYK, nihayet kararını veri, bundan sonra Adaley Bakanlığı  ve kurul arasıda söz düellosu başladı, yurdum insanı hükümet ile kurumların arasında devam eden bu kavgadan, hükümetin her yerde yanlız kendi istediğini yapmak azminden artık bıktı.

Gene haftasonu geldi, herkese sağlıklı, keyifli güzel bir haftasonu dilerim... 

 

Çarşamba, Temmuz 29, 2009

ada vapuru yandan çarklı

Ben yandan çarklı vapura bindim........

Sevgili 08.50 ile gitti her çarşamba yaptığım gibi arkasından bakakaldım. Daha sonra eski tabirle mutada inkıyaben Yılmaz'ın kahvesine yollandım. Malum haftada bir günü emeklilik hazırlığı bu ihtiyarın....Gene de bu çarşambaları tembellik etmek bana okuldan kaçmış hissi veriyor yanlış anlaşılmasın, keyif te gene de bir hafif karın ağrısı var...

Bendeniz, yarım asırlık Çiftehavuz'larlıyım, daha önceleri babamların yazlığı olan bu topraktaki ilk köşkümüz 1870'lerde yapılmış. Bir hayli zaman geçmiş. Benim çocukluğumda ve ilk gençliğimde, Çiftehavuzlar'ın bağlı bulunduğu Göztepe çok güzel ve naif cami ve şık bir tren istasyonunun etrafında toplanmış ortsından yol geçen karşılıklı dükkanlardan ve onun cıvarındaki ahşap ve kâgir evlerden oluşurdu.

Şükür ki istasyon yerinde duruyor biraz rengi değişti ama idare eder. ami ise biraz kılıkdeğiştirdi. O naif ve güzel cami, şık ve kendisi ile uyumlu minaresinin yıkılması yerine yapılan anlamsız uzunlukta minaresi ve yapılan uyumsuz ekleri ile bence güzelliğini kaybetti, ama eski binaya bakarak gene de nasıl olduğu tahmin edilir. Göztepe ile bizim evin bulunduğu yerin arası epey bir mesafe olmasına rağmen o kadar boştu ki, camiden hoparlörsüz olarak okunan ezan bizim evden duyulurdu. Müezzinin ezan okurken şerefe de bulunur ve elini kulağına koyarak bir kaç dairesel tur atıp ezan okur, bu arada bize ters yüne gittiğinde ses azalırdı. Bu ses hele kış aylarında kar yağdığında derinleşir insana huzur verirdi.

Neyse efendim, o zamanlarda, aradıklarımızın çoğu Göztepe'de bulunmazdı, hatta rahmetli bahçıvanımız Ali Ağa Göztepe'ye Körtepe derdi.....bu nedenle alışveriş için Kadıköye gidilirdi, aaaa yanlış söyledim affedin "Kadıköyü'ne inilirdi". Avrupa yakasına geçmek ise "İstanbul'a gitmekti" ve çok önemli bir işti.....

Vapur vazgeçilmez ulaşım aracıydı elbette, tabii ki nadiren de olsa araba ile geçilecekse arabalı vapura binilirdi Üsküdar'dan. Harem pek tercih edilmez burayı daha ziyade kamyon ve burunlu otobüsler kullanırdı. Üsküdar'dan kalkan vapur Kabataş' a giderdi, seferler sık sık yapılmasına rağmen, sıralar olurdu. ( bir süre de Paşabahçe şu anda yerini hatırlayamadığım bir boğaz iskelesi arasında da arabalı vapur seferleri olmuştu .... keşke gene olsa)

İşte burada bir "Karamürsel" vapuru vardı, dizaynı son derece ince ve zarifti, diğerlerine benzemeyen bir ufak köprüsü ve kaptan köşkü vardı. İşte bu vapur son yandan çarklı vapurdu. Daha önce var olan bir yandan çarklı vapurun makina ve çarkları takılmış ve İstanbul'da yapılmıştı. Ben yandan çarklı vapura arabalı vapur bile olsa çok bindim :)

Herşeyi başkaydı, çarklardan çıkan deniz sesi ve deniz kokusu değişik olurdu.

Bilirmisiniz? o zamanın tüm vapurları hep şahsiyetli olmuştur, şimdikiler gibi seri üretim değillerdi. Seslerini düdüklerini bilirdim, hatta bazılarının kaptanları bile bilinirdi. Değişik isimleri hala kalmıştı boğaz vapurları boğazlılarca isimlerinden ziyade yanlarında yazan numaraları ile anılırdı, 74 numara Altınkum, 68 numara Güzelhisar ve en şıklarından Halas, hepsi yokoldu, Halas'ı Koç'lar aldı, İstinye'de kıçtankara duruyor ama eski Halas değil, en azından yokolmadı.

Daha küçük olanları vardı, Eminönü- Salacak hattında çalışırdı Kocataş gibi bunlar daha sonra bacaları kısaltılarak Haliç'te çalıştı

Büyükleri vardı, Suvat ve Ülev, Karaköy ile Haydarpaşa arasında çalışırlardı, işte siyah beyaz Türk filmlerinde, Anadolu'dan İstanbul'a yeni gelenler, Haydarpaşa'dan karşıya doğru baktıklarında sağ yan taraftaki iskelde bulunan güzel burunlu vapurlar...

İngiltere'den yeni gelmiş vapurlar vardı yepyeni pırıl pırıl, kocaman bacalı, diğerlerine göre transatlantik gibi, Turan Emeksiz, İnkılap, Kanlıca ve benzerleri. 1959 Glasgow yapısıydılar, kazanları kömürle değil fuel oil ile ısıtılırdı. Yanaşırken denizi "Kanlıca yoğurdu" gibi bembeyaz ederlerdi. Baştaraflarındai bölüm ikinci mevki- buranın oturakları tahta pardon formika idi- orta taraf 1.sınıf oturaklar yastıklı, kıç taraf ise lüsk mevki idi, rahat iskemleler, palto pardesi askıları. Ufak ve şık masaları, masalarda çekmeli sigara tablaları bulunurdu. Çok şık ve keyifliydiler, diğerlerinin yapında transatlantik gibi dururlardı. Eski Kadıköy iskelesine yanaştıklarında heybetli bacaları Altıyol'dan görülürdü...Yokoldular, veda bile edemedik, süslenip bir veda seferi bile esirgendi onlardan, yılların emeği, bir anda bir talimatla bitiverdi sanki hiç yokmuşlar gibi. Belediyeye geçince denizle alakası olmayan işletme kafaları hoyratça atıverdi onları bir yanaBir iki tanesi , Mudanya ve Yalova gibi yerlerde yüzer lokanta oluyor ama artık o eski halleri yok.

Filhakika, en prestijlileri, Adalar- Yalova seferlerini yapan bahçe tipi namı ile maruf, üç kızkardeş Dolmabahçe, Fenerbahçe ve Paşabahçe idi, dizel makinalı, inanılmaz güzel siluetli üç destansı vapur. Dolmabahçe ve Fenerbahçe, ingiliz yapısı iki kızkardeşti, uzaktan aynı gibi durur ancak bacalarında çok dikkat ederseniz görebileceğiniz bir boyama farkı ayırdettiridi birbirlerinden. Adeta bir yat gibiydiler, bana sanki, Savarona'nın yolcu vapuru haliymiş gibi gelirlerdi küçükken. Paşabahçe ise İtalyan yapısı ve daha sert görünümlüydü. Orta bölümlerinde bambu koltuk-masa takımları olduğunu çok iyi hatırlıyorum, hele o üst terasları, şık bacaları, muhteşem burunları.......
Dolmabahçe bir motor arızası ile gittiği tersaneden çıkamadı ve hurdaya ayrıldı, Fenerbahçe'yi ise bu sene kaybettik, çok şükür ki koç müzesinde aslına uygun şekilde muhafaza edilmekte. Rivayet o ki Paşabahçe de bu sene yaz bitiminde seferden alınacakmış. Canım Paşabahçe hala hiç bir vapur senin kadar güzel yarmıyor denizleri. Hiçbirinin silueti senin kadar güzel değil.... Umarım sökülmez, müze olur en azından gözümüzün önünde olursun...( bu arada iyi insanın lafının üzerine gelişi gibi, Paşabahçe iskelemize yanaşıyor şu anda, çok yaşa Paşabahçe).....

Efendim size sabah kahvenizin yanına bir acizane yazı, birkaç eski hatıra, sabah-ı şerifler hayrolsun efendim, bendeniz müsaadenizi rica ediyorum, önce elektrik idaresine bilahare de pazara uğrayacağım, Allah ömürler versin....

Hamiş: Gemiler söküldüğünde jilet olmaz, hurdalar tasnif edilir saç hurdaların bir kısmı saç olarak diper kısmı ise eritilmek üzere izabe ocaklarına satılır. ( ne de olsa eski bir gemi sökümcüdür bu fakir).

Salı, Temmuz 28, 2009

Devekuşu

Laikliğe, karşı odak olduğu müseccel, iktidar partisi, düşüşe geçtiğinden beri daha da acımasızca kendi hayat görüşünde bir Türkiye yaratmak için, her adımı pervasızca atıyor.

Bu adımları, atarken, yandaş basın, dönek liboşlar, şeriat düzeni savunucuları, ikinci cumhuriyetçiler, vs. alkış ve çanak tutmaya devam ediyor. Mesela, Ahmet-Mehmet kardeşleri dinlemek, gerçekten de komedi filmi izlemekten daha iyi, Emre'yi okumak ise insana, Allah seni islah etsin dedirttirici, daha niceleri... 

Tv'ler reyting uğruna, bu memleketin, laik, sosyal, hukuk devleti  temeline dinamit koymaya çalışan kişileri hiç düşünmeden yayına çıkarttırıyor. Mesela cübbeli hoca efendi, vah vah memleket ne hallere geldi, ........ neyse ben birşey demiyeyim. Onu oraya çıkartan zat, reyting herşey demek değil, bulunduğun yer geçici bir yer her an için Hürriyet'te , Sabah'ta başına gelen orada da başına gelebilir, yahu bari biraz insafa gel. Hele sana yoldaş olan her belge kendisinde bulunan, her konuyu en iyi bilen, osmanlı aşığı, gözlüğü bir türlü burnuna oturmayan zat, rica ederim gözümüzdeki değerini bu kadar da düşürme.

Cumhuriyet'in bütün kurumları, kuruluşları, onun kuruluş ideolojisi, terminolojisi,  daha sayamayacağım her alanı ile kavga içinde bulunan, laikliğe karşı odak olduğu tescilli partinin, talimatı ile meslek okulları ile ilgli kararı veren; şimdi nefret duydukları darbeciler tarafından kurulmuş,  olan kurulda aldırdıkları karar ile arka bahçeleri olarak tanımladıkları İmam Hatip Lisesi mezunları, üniversitede istedikleri  bölüme girecekler. Hayırlara vesile olsun. Hiç bir İmam Hatipli Kardeşimin şahsında herhangi bir art niyetim yok. Aileler veriyor onlar da okuyor. Tahsil hayatlarında başarılar dilerim.

Bu İmam Hatip Okulu devekuşu misali birşeydir ( teşbihte hata olmaz ) yani ne devedir ne de kuştur, eski tabir ile nev'i şahsına münhasır bir müessesedir.  Kuruluş genelgesinde şöyle yazar.

  İKİNCİ BÖLÜM 
  KURULUŞ VE KURUMUN AMACI


Kurumun amacı
Madde 6- İmam-Hatip Kurumları, imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu Öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere. Milli Eğitim Bakanlığınca açılan orta öğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır.

Herhalde yeterli bir madde. Yani burada okuyan gençler, yukarıda görülen konularda mütehassıslaşacaklar, bu konularda vatana hizmet edecekler. Daha da ilerlemek için İlahiyat Fakültelerine gidecekler.  Anlam bu olmalı değil mi?

Hayır değil, bu okullar tamamen alternatif bir eğitim kurumu işlevi görüyor, şu andaki yapısı itibarı ile bence, "tevhidi tedrisat ( eğitimin birliği) kanununa" bile aykırı. Düz lisede laik eğitime çocuğunun gitmesini istemeyen aileler buraya veriyorlar evlatlarını, elbette asıl maksat onları imam - hatip yapmak değil, kendilerine göre daha mutaassıp gördükleri bir eğitim almalarını temin etmek ( buraya imam olmak maksadı ile bilinçli bir tercihle girenleri tenzih ederim) . Okul mezunları üniversiteye girmeseler bile Diyanet İşleri Başkanlığında iş bulabiliyorlar.

Peki hadi diyelim " hayııııır sadece imam hatip olmak için gidiyoruz" dense o zaman kızlar neden gidiyor, İslamiyet'te kadın imam var mı? yoook! peki bu neyin aldatmacası ?, haaa,  şu nedenle oluyor:  oraya giden kızlar, eğitime uygun olarak tesettürlü gidiyorlar ( aman çok rica ederim, bana tesettür nameleri ile yorumlar yazmayın, isteyen giysin, isteyen giymesin) . ((((( Hem , bugünkü şu tesettür giyim tarzının da Allah'ın emri gibi algılanmasına da gülüyorum, sanki bugün giyilen pardesüleri, marka marka, sıkmabaş eşarplarını ( hadi şimdi gene sıkmabaş nedir diye sorular sorulur) rabbim emretmiş, arkadaş ben komik buluyorum, o konik, geriue doğru uzadıkça uzayan arkasında topuz görünsün diye birşeyler tıkıştırılmış, önüne serpuş gibi olsun diye  rontgen filmi takılmış ( adı da şulebaşmış) arkadaş bu Allahın emri değil, şulenin modası. Neneler de takar mis gibi sakız gibi tülbent başörtüler,ama o işinize gelmez, zira banal yada köylü işi, moda değil .....)))))))

- Peki hani orta eğitimde türban yoktu?.

- Canım karıştırma oraları, marangoz yetiştirme lisesine giden çocuklar da önlük giyiyor, 

-peki marangoz önlüğünü sokakta da mı giyiyorlar...

-Bak çok uzattın sen  hımmmm al blogunu da git diyeceğim haaa

Oh, her şey hazır.

Elbette ailelere göre,  eh kız ise zaten bir meslek sahibi olamayacak, erkek ise de  "canım şimdi imam olunur mu canım, çocuk, mühendis olsun, doktor olsun, mısır ithal etsin, yumurta konsantresi yapsın, hiç olmazsa gazete sahibi olsun ya da gemicikler alsın, " diyecekler. Tabi bu oy deposunu da memnun etmek isteyecek hükümetler çok, 1950 yılıunda itibaren gelen her hükümet gibi). O zaman imam olmak yetmez diğer okullara da normal olarak girilsin.

Neyse bu garibin böyle laflar nesine, otur oturduğun yerde, izle kardeşim sana ne, herkes hayatından memnun.

Yahu peki "düz lise" tabir olunan ve maalsef tam bir felaket olan okullarda okuyan çocukların hakkını kim koruyacak. Bir tek kişi çıkıp benim hakkımı gaspediyorsun ey Hükümet diyemeyecek mi?, yok diyemeyecek, demokratik bir gelişimdir, oh bak ne güzel oldu, Yahu kaldırın o zaman meslek liselerini, yok o da olmaz avrupa birliği falan. Amaaaan.

Fesuphanallah, 


Cumartesi, Temmuz 25, 2009

Ahlaki erozyon

..... ahlaki erozyon nitelemesinde bulunarak demiş ki,

Dün o dediğim tesisleri denetlemeye giderken orada maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördük, gerçekten üzüntü vericiydi. Bu şekilde sınırsız, kontrolsuz bir ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi dertlendiriyor. Kendi başına bırakılan unutmayın ya davulcuya ya zurnacıya.....

* Maalesef gençliğimizin bir bölümü" gençliğimiz çeşitli kamplara mı ayrılıyor, cici gençlik ve öteki gençlik mi?

* ahlaki erozyona uğrayanlar kim ? cıvarda bir rock konserini izlemeye gitmiş oradaki çimlerde oturan gençler....

* "sınırsız kontrolsuz", demekki çok yakında bu gibi faaliyetlere sınır ve kontrol gelecek ( hayırlara vesile olsun)

* "ahlaki erozyon" demek ki  bu erozyonu önleyecek bir ahlak polisi lazım, eh ne de olsa polis rejimin koruyucusu.

* "ahlaki erozyon" hangi ahlak kriterlerine göre, evrensel ahlaka mı? yoksa mesela tarikatsal ahlaka mı?

* "bizi dertlendiriyor " buradaki biz kim, devlet adamı şahsı itibarı ile kullanılan "biz" mi? yoksa bir grubu, bir kitleyi yada neyi temsil ediyor.

* "dertlendiriyor" bu dertleme nasıl bir dertlenme oluyor bireysel bir iç geçiriş mi yoksa size göstereceğim tarzındaki intikamsal birdertlenmemi?

*"kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya" davulculuk zurnacılık, ahlaki erozyona uğramışların mesleği mi ? Neden toplum önünde ahlaki olarak erozyona uğradığı iddia edilen bir davulcudan yada zurnacıdan ses çıkmıyor, çıkarsa hadlerinin bildirileceğinden mi korkuyorlar. Bu şekilde hakir görülen bir meslek neden Ramazan Ayı'ında sabahları uyandırma vazifesi görüyor. Ramazan davulcusunun eşi, kötü birşey yapmış biri mi?

Benim şu aciz ve kıt kafamla dahi sor sor bitmiyor,

Geçenlerde demiş ki, "söz ola kestire başı",

ben de diyorum ki " La havle vela kuvvete"

Bazen laflar ne rahat çıkyor ağızdan , rahmetli annemin bir lafı vardı, "evladım söyleyeceğin lafı ağzında dokuz kere dolaştır da söyle"...

İyi hafta sonları

Perşembe, Temmuz 23, 2009

bir değişimin anatomisi

Sanmayın ki yaz tembelliğidir, bir başka yazıyı "copy/paste" yapıp buraya koymak...

Hiç değil ama Ahmet Hakan benim müşahade ettiğim bir konuyu ne de güzel yazmış, aslında dün koyacaktım bu yazıyı ama kendisinden, izin almak için mail attım, zannederi ya mail eline ulaşmadı ya da yoğunluğa geldi. Ben de hiç olmazsa aynı gün olmasın diyerek bugün koyuyorum.

 (Ahmet Bey, eğer sizin için uygun değilse bildirin hemen kaldırırım, hırsız durumuna düşmeyeyim....)

Bir değişimin anatomisi

ESKİDEN... 

Bir yerlere gelemezlerdi... Bir yerlere gelmelerinin önü kesilirdi... Birine “İslamcı” dendi mi, işi biterdi...


Şimdi...

Şimdi önleri açık... Bir yerlerden “İslamcılığa” bulaşmış olmak, başlı başına bir imtiyaz nedeni... 

Eskiden...

Meclis'te, TV stüdyolarında hep sıkıştırılırlar, hadleri bildirilirdi... 

Şimdi...

Onlar had bildiriyor...

Eskiden...

Hep alttan alırlardı...

Şimdi...

Hep üstten alıyorlar...

* * *

Eskiden...

İşçinin hakkını alın teri kurumadan vermekten söz ederler, “Bir lokma / Bir hırka” derler ve Ebu Zer gibi zenginlikten kaçınmaya çalışırlardı.

Şimdi...

“Baba ben derviş miyem / Hırkamı giymiş miyem / MÜSİAD'dan burjuvazi olmaz mı / Niye ben ölmüş müyem” türküsünü çığırıyorlar...

Eskiden...

Yeni bir ekonomik model peşinde koşarlardı...

Şimdi...

Düzenin ekonomik modelini babalar gibi uyguluyorlar...

Eskiden...

En küçük bir zam olayında ortalığı birbirine katarlar, zam yapan iktidara kan kustururlardı...

Şimdi...

Yüzlerinde aldırmaz bir tebessümle zam üstüne zam yapıyorlar.

* * *

Eskiden...

Eleştiri kabul ederlerdi... Ömer'in karşısına çıkan “sahabe”nin, “Seni kılıcımla düzeltirim ey Ömer” sözünü örnek verirlerdi...

Şimdi...

Kendilerine en ufak bir söz söyleyeni kılıçlarıyla düzeltmeye kalkıyorlar.

Eskiden...

İstişare yaparlardı... “Tek adam”a itiraz ederlerdi...

Şimdi...

“Tek adam” raconu kesiyor, hepsi “gık” bile demeden itaat ediyor.

Eskiden...

Yürekli aydınlar vardı... Taşı gediğine koyan... İtiraz eden... İsyan eden... Özgün yaklaşımlar ortaya koyan...

Şimdi...

Organik aydınlar var... İktidara bağlı... İktidarın borusunu öttüren... Kampanya yapan... 

* * * 

Eskiden...

Mazlum güzelliği vardı üzerlerinde... Herkeslerin üzerine çullanmasından kaynaklanan bir güzellik...

Şimdi...

Zalim iticiliği var üzerlerinde... Aşırı güvenden, özgüven patlamasından, kibirden kaynaklanan bir iticilik...

Eskiden...

Merhametleri vardı... 

Şimdi...

Sıfır tolerans...


Salı, Temmuz 21, 2009

Günlerin getirdiği

Ortam gene "son dakika haberleri" , "sok gelişmeler" vesaire ile dolu, canım medyam her zamanki gibi yangına körükle gitmekte pek mahir.

 *****Bir arkadaşım bir kaç sene önce, yaşam görüşü belli  bir bisküvi firmasının gelişimiş kollarından birine ait, kafeye gider, Bağdat Caddesi'nin en civcivli yerindedir mekan, vakit akşamüstüdür, garsonu çağırıp, bir kadeh soğuk beyaz şarak ister, "efendim sağlığınız için içki satmıyoruz" cevabı ile karşılaşır, "......." diyerek mekandan ayrılır.

Sigara yasağı başladı, sağlığımız için.  Ben sigara içmeyen biriyim, rahatsızlık duyduğum da çok olmuştur, ne hazin ki bu yasağa bir türlü güvenle alkış tutamıyorum, bir sonraki adımda, efendim sağlığınız için içki de yasaklanmıştır, " tam alkolsuz hava sahası" denir mi ? bir sonraki adımda çok güneş var hanımların başına güneş geçmemesi ve sağlıklarının bozulmaması için açık başla gezmeleri yasaklanır mı ? ... Bilmiyorum.....  ( tamamen örtülü hanımlarda had safhada "D" vitamini eksikliği olduğu gerçeğini unutmayalım bu siyasi değil tıbbi bir gerçek)

Bildiğim birşey var  doğaya karbon  salınımın da önümüzdeki günler içinde avrupa birincisi, dünya beşincisi olacak, kömürü teşvik eden, atom santrali için her beğenen, 3. köprü için İstanbul'un ciğeri ormanları kesen kararları veren bir hükümetin olduğu  bir ülkede bu aşırı sağlık merakı bence bir iki şeyden kaynaklanıyor.

1- Başbakan sigaraya karşı nefret duyuyor ( çok da iyi yapıyor)...

2- Devletin sigaradan aldığı vergi, SKG den sigara neticesinde oluşan hastalıklar için harcadığı paranın 3 te biri. Belki IMF istemiştir....

3- Halkın gelecek yasaklara karşı tavrı gözlenmiştir.

****** Yeni RTÜK başkanımız seçildi, hayılı uğurlu olsun, gazası mübarek olsun, rabbim vazifesinde muvaffakiyetler nasibi müesser eylesin, inşallah amin!

Yeni Başkan'ın laiklikle biraz arası nahoş, bu şekilde bir tarzı benimseyen bir gazetede yazar, amaaan istirham ederim ne münasebet zat-ı şerif vazifesini bîhakkın eda edecektir, üstelik Anayasa Mahkemesi'nce, Laikliğe karşı tutumu tescil edilerek mahkûm edilmiş olan iktidar partisinin Başbakan Yardımcısı Bay B. Arınç kendisine kefildir. Oh ne de güzel olmuştur.

******* Yeni Meclis Başkanımız seçiliyor, eski başkanın hanımının başı açıktı, inşallah bu defakinin başı kapalı olur da üçüncü kale de fethedilir inşallah.

********Ağustos, her zaman yüksek askeri şura toplantıları ile anılırdı, artık askerin sesi sedası çıkmıyor, toplantıda da kimseyi rahatsız edecek bişey zaten olamaz amaaaa Adalet Ve Kalkınma Partisi (yahu böyle yazarsam da kızarlar mı acaba, ama ne yapalım adı böyle) yeni bir açılımı olacak, bu partinin üç adet milletvekili, imralıdaki kanlı katilin de bir yer alması gerektiğini söylemiş. Eh terörist başının yanına yeni komşular geliyor ( tabii kendisinin istediği komşular olacakmış) şahane bir adada tatilköyünde yaşayacak, bir yandan da yakında serbest kalacağı ve belkide bir partinin başına geçerek politika yapacağı günlerin tatlı hayallerini paylaşacak.

*********Hepimizin para ödemekte olduğumuz TRT ( yahu Ak TRT mi desem acaba hani ) kandil yayınını Mescidi Aksa'dan yapacağım demiş, yayın yapılmış ama Mescid-i Aksa'dan değil Kubbet-Ül Sahra'dan .... Canlı yayının başlangıcında önce Mescid-i Aksa görüntüleri gösterildi, ardından yayın Kubbet’üs Sahra’dan devam etti. Oysa, Kubbet’üs Sahra sıklıkla Mescid-i Aksa ile karıştırılan ancak aynı bahçede kadınların da ibadet edebilmeleri için yaptırılmış olan altın kubbeli başka bir mescit. Ne farkeder demiş TRT yönetimi ikisi de aynı evin bişrer ayrı odası.

********** Ha bu arada işsizlik had safhada, kriz dibine kadar geçirdi, eğitim tam bir rezalet, millet borç harç içinde yaşıyor, benzin, petrolün fiatının artmamasına, doların düşmesine rağmen 3lirayı geçmiş.  Daha neler neler ama hiç önemi yok.... Arkadaşlar, kadro doldurmakla, islami temelli devlet için zemin hazırlamakla meşgul.  Birileri biraz kafalarını kaldırınca , ya bir fotokopi belge, ya da başka gündem değiştirici ortaya atılıyor ortam sus pus.

*********** Ha, medyada bir de çok önemli haber var, Saba Tümer, Habertürk'ten CNN Türk'e transfer olmuş, eee hep futbol transferi okumayacağız ya!

********** Gassaraylılara mutlu haber TOKİ Başkanı demiş ki" stadı kimse yapamazsa parasını verir biz yaparız 365 günde, çünkü Başbakan'ın talimatı var". Ohhh statddan reklam, hadi gassaraylılar oylar Recep bey'e

*********** Ergenekon davasında ikinci iddianame görüşülmeye başladı, 3. yolda, 4-5-6-7-.... sıradadır. Hayırlısı olsun.

Neyse zaten hava çok sıcak, ben tansiyonum daha fazla çıkmadan yazıyı bitireyim, kalın sağlıcakla, ama fikirlerinizi demoıkratik ortamlarda beyan etmekten kaçınmayın, unutmayın, ancak antidemokratik  ülkelerde, muhalefet, darbecilik olur. Burası hala daha demokratik bir ülke...

Cuma, Temmuz 17, 2009

Kitap okumayan insan

Demiş ki "kitap falan okumam", 

Diyorum ki vah vah!!!

Okumamak, sorgulamamayı getirir sorgulamamak, ise fert olmamayı, Sorgulamak illa da birşeyleri çürütmek değildir, öncelikle bireysel fikir sahibi olmak yolunda gelişimdir. Üstelik fikir sabit de olmayabilir, yıllar içinde değişebilir. 

Sorgulamayarak "birey" olunmamasını ister bazı sistemler, sürü olunmasını, güruh içinde biat ile akmayı gitmeyi, galeyan kültürünü. 

Okumak önemlidir Bey'im, hemde tuvaletteki omonun arkasında yazanı bile merak edip okumak.

Bir film seyretmiştim yıllar önce , siyah beyaz,  zannederim Sir Alec Guinness canlandırmıştı, Nazi'ler, muhalif bir papazı hapsetmişlerdi, işkence olarak da, kimse ile konuşması ve herhangi bir belgeyi okuması yasaktı, çıldırmaya varmıştı adamın hali, sonunda odanın ücra bir köşesindeki  duvar kağıdının altında hernasılsa yapışıp kalmış, minicik bir gazete küpüründen, yarım bir cümle bulmuş ve okumuştu okumaya hasret ve büyük okuma açlığı içinde, belki binlerce defa, karşısına ilk gelen gardiyana da bu cümleyi söylemişti..... muazzam bir filmdi ibret için bulabilip seyredebilsem tekrardan.....

Demek ki okuma yasağı yapılabilecek en ağır işkencelerden, "okumam" diye örnek olmak bu örneği takip edenlere, düşünme, sadece beni dinle demektir, sürüye katmaktır, oysa fert olabilmek, aydınlanmayı getirir...

Kızım, her kitap istediğinde dünyalar benim oluyor, okuma antremanı yapsın diye, okuyan insan zaman içinde herşeyi okur, alışır, fikir sahibi olur kabul etse de etmese de.

Okumayan toplum 30.000 "0" almış lise mezunu yetştirir.

"ben kitap mitap okumam" 

Vah vah....

Çarşamba, Temmuz 15, 2009

Bugün

Bugün, adada kalıp emeklilik yapma günü,
Sevgiliyi 08.50 motoruna bıraktım.....
motor gözden kaybolana kadar baktım arkasından.....canım sevgili..i güle güle hayırlı işler, akşam gelir karşılarım...
sonra Yılmaz Bey'ın kahvesine gittim.... Kitap kurdu hanımı ile biraz sohbet, iki güler yüz, herkesle tanımasam da merhabalaşma........ iki açık limonlu çay, bir kahve......... can sevgilinin bıraktığı mini notebook ile internete giriş, tren sitesinde sörf.... Fatoş Hanım'ın canı sıkkın, gazete okumuş sabah, tansiyonu çıkmış gene, devlet sigara yasağını kontrol için 4000 kişi istihdam etmiş...... nasıl yahu diyor, ben kendi dükkanımda millete sigara içmeyin diyeceğim.... birileri de beni bunun için kontrol edecek..... bak diyor bunu sonu içkilerin kontrolü, sonra da din polisliğine kadar gider..... düşünüyorum..... kimbilir.....
Şarjın bitişi kahveden kalkış, pazar var bugün.... oraya seyirtme... yavaş yavaş telaşsız.... mis gibi kokan küçük çileklerden biraz, Yalova'lı kadınların bahçelerinden gelen eciş bücüş, patlıcan, kabak, domates, bolca yeşillik, turp, fasulye, süt gibi semizotu biraz da ondan....
sucuya uğrayış, su ve aygaz siparişi..... sucunun atlı arabacısı : ""abi torbaları arabaya at""
Hafif yağmur çislerken kayıtsızca eve yollanış.
Balkon... deniz köpürmüş poyraz sıkı..... yeşil örtü gene uçuşmuş, sbahtan unutulmuş çay kaşığı, biraz kürdan ve peçetelik uçmuş aşağı bahçeye..... iniş, komşu : "neden zahmet ettiniz bize söyleseydiniz toplar getirirdik""....." hassasiyetinize teşekkürler" İstanbul aksan ve nezaketi... özlem.....
Balkon......
Tv..... benzine mazota zam gelmiş petrol fiatlarının arttığından falan değil vergi, millet kara yollarına mahkum ya sal vergiyi nasıl olsa ödüyorlar... boşver kapat televizyonu bak deniz ne güzel...hava serin rüzgar bol, ruhban okulunun bayrağı neredeyse kopacak gibi.... sahi neden camilerde bayrak yok...aman neyse....

Hadi bir kafeinsiz kahve... blog.... gazete... daha günün yarısı .... canım ada .... ama..keşke sevgili yanımda olsa....

Salı, Temmuz 14, 2009

günlerin getirdiği

Günler geçiyor, gene gündemler her zamanki gibi....

- İdil Biret konserini basma girişimi oluyor, ben basanların birileri tarafından kışırtıldığını düşünüyorum. TV den baıyorum da bir tanesinin başında da fes var şaşırıyorum, Vah vah, neyse ki ilgili platformun yetkilisi Biret ailesinden özür dilemiş. Hükümet'ten birtek bir bakandan başka ses seda yok...

- Ayşe Arman tesettüre girmiş, iyi etmiş memleketimizde aslında artık neredeyse açık kadınların zulüm altında olduğunu yaşamış, ayrıca nasıl hissedildiğini rahatça yazabilmiş.. ilginç yazı merakla okuyorum......

- Nabucco, Verdi tarafından 1800 lerin ortalarında yazılmış ağıtsal opera (şahane bir müziktir), konu da yahudilerin mısırdan sürülüşü ne hazin bir hal, Başbakan Bay Recep T. Erdoğan, çok yoğun kulandığı bu kelimenin anlamını biliyor mu acep... Haaaa boru döşeme Nabukko'su aa evet o da var, olmayan gazın boş boruları, bari işçilerel iş ve aş gerisi boş, asıl merakım bu işe acaip bozulan Rusya'nın bize döşeyeceği boru .... Zannedersiniz ki Avrupa Birliği'ne girdik neyle boruyla...aaa oldu neyse bari liboşlara gün doğdu hiç olmazsa biraz daha AB 'ye girdik diye iktidar taraftarlıklarını sürdürecekler, zira neredeyse iyice madara olacaklar...

- Sigara yasağının başlamasına az kaldı, esnaf başvurmuş, biraz daha sonra yapın diye, ben sigara içmiyorum, ne güzel oh...

- Pazar günü Defdef'lerde pek keyifli bir akşam geçirdik ekibe teşekkürler çok keyif aldık...

- Bu sabaha karşı Ada'da fırtına çıktı gün ağırırken bir tabiat muhteşemliğini pencereye oturup seyrettik büyülendik....

- Ben mi, hastayım yatıyorum, barsaklar felaket, ateş var... sevgili bakıyor çocuk gibi sağolsun...

Cuma, Temmuz 10, 2009

Son günlerde.....


Yaz bu ya tembellik had safhada, maalesef blog yazılamıyor...oysa yaşam devam ediyor, gözler görüyor, kulaklar işitiyor....

Şöyle bir baktım son günlere

- Çoook keyifli bir Barcelona seyahati yaptık en güzel karelerini ve önemli anları sevgili gayet de güzelce anlattı blogunda, iyi ki götürdün sevgili iyi ki varsın hep ol.

- Döndük geldik ertesi gün canım büyük kızımın üniversiteden mezuniyet kep töreni ve kokteyli vardı, büyük keyifle toplaşıp gittik, gözlerimiz doldu elbette... Düşünsenize sanki dün ilkokula verdiğiniz kızınız, okul hayatını bitiriyor. O da çok mutluydu, genelde moda tabir ile "cool" takılan  bir genç olmakla beraber törenin tadını çıkarttı.. biz de çıkarttık, sevgili, annesi, Alaç ve Kero ile mutlulukla seyrettik onu..... Umarım daha pek çok mutluluklarını görürüz..... Aferin Ayşe hayat yolun da açık olsun, mutluluk ve başarı ve sağlıkla dolsun kızım.....

-Memlekette durum aynı, her dakika bir "son dakika" haberi, her an değişik gündem hep sıkıntılar, hep kavgalar, hep nezaketsizlikler. Gene de iyi dayanan bir millet. 

Düşünebiliyormusunuz, işsizlik had safhaya çıkmış, ekonomi batmış, millet bitmiş, mecali kalmamış, ortada kağıtlar, ikide bir bize darbe yapılacak endişesi içinde 7 yıldır iktidar olan bir hükümet. Yahu el insaf, milleti kutuplaştıra kutuplaştıra bitirdiniz, demokrasi ve Avrupa Birliğine uyum adı altında olmadık kanunlar çıkarttınız, memleket adeta tarikatler, cemaatler, sıkmabaşlı hanımı olmayanların, devlet kadrolarına alınmadığı, gene bu görüşte bulunmayanların ihale bile kazanamadığı bir hale geldi. 7 sene geçti, artık satacak  devlet malı da kalmadı, eee ne oldu, darbe mi oldu, halk isyan mı etti hiç biri olmadı ( ki her halde bir medeni ülkede bu derece perişan edilmiş bir halk en azından ve normal olarak demokratik tepkisini ortaya mitinglerle ortaya koyar) bu ne korku bu ne ihtirastır yarabbi. Yok artık anlasanıza darbe falan olmayacak, olmamalı zaten her kesim bunun farkında...

Yani şunu düşünüyorum, Beyaz Saray'ın önünde neredeyse her gün, nuhalif gruplar ellerinde pankartlarla gösteri yaparlar, demokratik olarak savlarını beyan ederler. Allah muhafaza bu bizde olsa herhalde hepsi darbeci, ellerindeki pankartlarda darbe silahı olarak tutuklanır 2-3 sene haklarında suç bile isnad edilmeden hapishanelere koyulur bir kısmı sağlık sebepleri ile ölür gene de hiç kimsenin kılı kıpırdamaz.

- Cüppeli hoca oyuncak bebeklerden tahrik oluyormuş,  La havle vela kuvvete, Fesuphanallah, Hafazanallaaaaah  Allahım sana havale ettim, sen bilirsin Yarabbi. Bilmiyorum ama diyecek laf yok....

- Çinliler Uygur'ları öldürüyormuş, eee, nerede "Van Minüt, olmaz" yok.... La ilahe illalahhh.

Neyse haftasonu geldi, belki sinir ve asabiyet biraz izin yapar da milletçe biz de biraz sakinleşiriz, pasiflora içmekten bittik. Şükür adada sakinleşmek mümkün, sevgili ile sükunet buluyoruz.....

Haydi size uçaktan çekilmiş güzel bir Akdeniz resmi bari içiniz açılsın.