Cumartesi, Aralık 26, 2009
İyi seneler
Perşembe, Aralık 24, 2009
Günlere bakış
Artık sıkıldık bıktık ama yapacak birşey yok,bir yandan büyük bir değişim yaşanıyor, sabahtan akşama kadar darbe söylentileri dolanıp duruyor, yahu arkadaşlar ben üç buçuk darbe yaşadım, bilirim darbe böyle olmuyor, artık darbe falan da olmaz zaten de olmasın. Boş yere konuşmayalım gerçek gündemimize bakalım, açlığa işsizliğe sahip çıklarım, ziyanı yok oy kaybedin ama gerçek gündemimize dönelim. İtfaiyecileri, Tekel işçilerini düşünün onlarla uğraşan yok varsa yoksa amanın bize darbe yapılacaaaak gulyabanisi ile ıslak mı kuru mu? martavalları ile şişmiş gündem..... Geçen gün zaman gazetesinde tesettürlü (tabii olarak) bir bayan yazar yazmış, "dindar geçinen iş adamları işçisini daha çok eziyor" diye, ellerine sağlık, ortada ezilmeyen çalışan kaldı mı, kriz bahanesiyle sigortasız çalıştırmalar, yarım ödenen yada hiç ödenmeyen maaşlar, işimden olmayayım diye ücretsiz izinli gösterilip maaş bile almadan hala çalışan insanlar, madenlerde sönen ocaklar....... gündem bu, darbe falan değil, ama bunlarla uğraşan yok.....batasıca darbe lanet olası....
Malum kişiler cırıl cırıl beyanatlar verdiler, "istifa ediyoruz sine-i millete dönüyoruzzzz, demökresiii" .....yerim ya bu lafları, ne kadar kolay Robin Hud lafları ve şark kafa....Zaten istifa etseler meclisten karar çıkmadıkça hikaye.... hele bir de ada sakini cani "oturun oturduğunuz yerde" deyince sus pus.... Ortada bir de sözde bağımsız millet vekili var hani hesapca solparti kuracaktı falan o da yeni partilerine teşne olmuş, kardeşim bir karar versene....
Ama bunlara en güzel cevabı Erbil'deki kürt gazeteciler verdi, dediler ki "neden malum terör örgütünün kuyruğundasınız??? bizleri de kendi silahlı hareketlerinize ortak mı edeceksiniz, sizin kendi fikirleriniz yok mu ?", arkadaşlar sus pus "başka soru sormayın " deyip maşlamışlar... eee yakışır, bunlar hep el cepkeni ile..............
İfadesi her daim hüzünlü, gözü yaşlı bakanımıza hesapça bir takım nahoş işler yapılacakmış. Bunu yapacaklar yakalanmış, sonra anlaşılmış ki bu kişiler başka bir iş peşinde..... Hüzünlü bakanımız "ben pek inanmadım" mealinde ifadeler veriyor. Daha hiç bir şey belli değil ama ifadeleri ile bu milletin en güvenilir kurumu olan olan silahlı kuvvetlerin söylemlerine gölge düşürüyor... Şahsi kanaatim öne sürülen eylem ile alakalarının olmadığı, zaten bunu kimse de tasvip edemez, nerede yaşıyoruz yahu, seversin sevmezsin devletin bakanına bu gibi bir eylemi kimse tasvip etmez. Ama bence her taraf susmalı, Hükümet, askerle adam gibi oturup konuşmalı, yargı ise durumu hepimizin anlayacağı gibi ortaya çıkarmalı, cezayı hakeden var ise almalı... Onun yerine zaten muallakta olan bir konuyu daha fazla konuşarak sulandırmanın manası yok....
Hrıstiyan dostlarımın 24 aralık gününü kutlarım.....
Cuma, Aralık 18, 2009
Ankara meydan muharebesi 2009
Bir tarafta hak arayan işçiler, üstlerinde çöp topbalarından yapılmış yağmurluklari ellerinde pankartları, Türk bayrakları. Diğer tarafta panzerli, robokoplu, biber gazlı ve coplu polisler.
Bir taraf devletin eski işçisi, diğer taraf ta devletin memuru ( emir almış ve uygulama mecburiyeti olan memur): yer Ankara'da bir park, yani öyle Taksim meydanı, ya da trafiğin civcivli olduğu bir yer değil.
İşçilerin hak arama nedeni basit, devletin güvenli işçisiyken, iş görmekte oldukları işletme özelleştirilmiş bu işçilere de denmiş ki, merak etmeyin tüm özlük haklarınız saklı kalacak bir kaybınız olmayacak.... Safiyane inanmışlar. Yeni gelen işletmeci de diyor ki artıık sizi mevsimlik işçi yapacağım yani, 6 ay maaş alacaksınız, 6 ay almayacaksınız, haaa aldığınız maaşı da 1/4 indireceğim....
Arkadaşlar da kalkmışlar Ankara'ya gelip eylem yapıyorlar. Birileri ellerine taş ceplerinme para vermemiş, bölücü mahiyette bir söylemleri yok, dükkan yakıp yıkmıyor otobüslere molotof kokteyli atmıyorlar. Onlara destek vermek için muhalefetten milletin vekilleri de gelmiş.
Polis diyor ki ey millet vekiileri siz buradan ayrılın, hoş ayrılmazsanız da farketmez.
Sonra kızılca kıyamet kopuyor, feci resimler çıkıyor ortaya içlerinde milletvekillerinin de olduğu insanlar perişan, bazıları çaresiz Ankara soğuğunda havuza atıyorlar kendilerini, vs.vs. vs..... Bir sürü gözaltı, fenalaşanlar,
Bu mu demokrat yönetim? Yoksa demokratlık sadece malum açılımı ilgilendirilen kesime mi uygulanıyor yalnız ???....
Ama işçiler de kabahatli !!!!! örneğin, yahu muhteremler siz neden ilk toplanma yeri olarak iktidar partisinin genel merkezi civarını seçtiniz.
Bu mu hak adalet ? o polis arkadaşlara sorarım acaba sizin maaşlarınıza aynı zulüm gelse tepkiniz nasıl olur.... acaba oradaki milletvekilleri iktidar partisinde olsaydı davranış aynı olur muydu ?
İşçilerimize sabır diliyorum, Allah yönetimdeki takıma da Hazreti Ömer adaleti nasibi müesser eylesin.
Salı, Aralık 15, 2009
İyi ki doğdun sevgili.....
İyi ki doğdun
Başarılarla,
Mutlulukla,
Aşkla,
Bin yaşa...
Bahtın açık,
Cuma, Aralık 11, 2009
sus pus oldu bunlar
Perşembe, Aralık 10, 2009
ilginç notlar
Diyarbakır’da 1750 yıllık Meryem-ana Süryani Kilisesi’ne giden kimliği belirsiz 3 kişi, papaz Yusuf Akbulut’u “İsviçre minareleri yasaklıyor. Biz de size çan kulelerini yasaklıyoruz. Cuma gününe kadar kilisedeki çan kulesini yıkacaksın” diyerek tehdit etm,ş
Hani bir yazımda biz kardeş kardeş yaşıyoruz demiştim ya geri aldım..
Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden irticai faaliyetleri nedeni ile ihraç edilen 10 subay ve astsubayın 2007 ve 2008 yıllarında Enerji Bakanlığı’nda göreve başladığı ortaya çıkmış
Yahu ne olacak zaten malum parti irtica odağı olmaktan hükümlü değil mi ?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, her yıl bir ya da iki liderin ilk gösterimine davet edildiği dünyanın en önemli gösteri merkezlerinden Milano’daki Teatro La Scala’nın Carmen temsiline gitmedi. Her yıl sadece bir ya da iki lideri gösterilerinin galasına davet eden Teatro alla Scala, bu yıl Carmen’in galası için Gül’e davette bulunmuştu. Ancak Gül ve eşi, geçen pazartesi günü gerçekleştirilen programa katılmamış
İlahi bu haber mi ? aslında katılsa haber olurdu.....
Özel sağlık kuruluşlarında tedavi gören Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bağlı hastaların ödeyeceği fark ücreti yüzde 30’dan yüzde 70’e çıkarılınca sağlık örgütleri ayağa kalkmiş,
Vallahi bu örgütlerin hepsi darbeci, barış düşmanı, biraz daha az konuşsalar ne iyi olacak !!!
Yalova Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Özsümer, eski AKP’li belediye yönetiminin 2007 yılında Yalova girişinde bulunan Atatürk kaidesinin içine baz istasyonu yaptırarak bunu belediyenin yan bir şirketi olan Yalova Çevre ve Eğitim Vakfı (YAÇEV) AŞ aracılığıyla kiraladığının ortaya çıktığını açıklamış . Basın toplantısı düzenleyen Yalova Belediye Başkan Yardımcısı Özsümer, 2007 yılında Kocaeli yönünden Yalova girişindeki işlek karayolunun tam ortasına konulan baz istasyonun Atatürk bulvarı kaidesiyle kamufle edildiğini söyledi.
Atam nelere kadirsin. Herkes bir şekilde senden istifade peşinde...
Tokat’ta şehit düşen askerlerden dördü daha toprağa verildi. Cenaze törenlerinde hükümete tepki yağdı İskenderun’da şehit babası, Başbakan’ın gönderdiği çelengi göstererek, ‘çıkarın o yazıyı’ diyerek bağırmış.
Yorum yok...
Tokat'taki adi saldırıyı malum örgüt üstlendi.
Yahu ne bekliyordunuz ey ... neyse...
Dünyada 100 milyon kopya satan “Da Vinci Şifresi” kitabının yazarı Dan Brown İstanbul’a geldi. Atatürk Havalimanı’nda sempatik tavırlarıyla ilgi odağı olan Brown, “Heyecan verici bir ülke olan Türkiye’de bulunmaktan mutluluk duyuyorum” demiş.
Vay be adam bizde ne şifreler bulur yaza yaza bitiremez...
Kalın sağlıcakla...
Salı, Aralık 08, 2009
zor günler
Onlar ise vatani göravlerini yapan 7 gencecik adamdı, umutları, istekleri, sevdikleri vardı, kalleşçe pusuya düşürüldüler, yan gelip yatmıyorlardı, şereflice askere gitmişleri her vatandaşın yapması gerektiği gibi... öldüler..... belki de hayatlarında ilk defa uçağa bindiler bugün tabutları içinde, elem oldu keder oldu....
Bunların hesabını kim verecek, bu mu açılım ? bu mu kardeşlik ? ama şimdi birileri çıkıp i "bu eylemi biz tasvip etmiyörüüüz bünü kardeşiği bozmak isteyen mihraklar birileri yapıyüüür" falan demesin rica ederim karnımız tok... Hadi o öyle diyelim ( ki bence kimin yaptığı belli) etraftaki taşlı ,sopalı, molotoflu, eylemleri kim yapıyor, yaşları 18 in altında diye çocuklara taş verip kim attırıyor, hangi kalleş el....
Açılım açılım, al sana açılım, şimdi dert bin oldu, eskiden birbirlerini Ahmet, Mehmet diye bilenler şimdi o Türk, bu kürt diye bilir oldu. Tıpkı bir zaman demokrat partili, halk partili; sağcı, solcu ; dinci, laik olduğu gibi gene bölündük gene birileri ve öbürleri olduğumuz gibi...
Böyle şey mi olur, sen yıllarca Türkiye'nin öyle bir sorunu yok de sonra secimlere bir yıldan az kala o bölge oylarının avcılığı, liboşların cici biciliği için açılım de adı da belli değil içeriği de....
Böyle mi olur, kimse bir sıkıntı yok demiyor, ama açılım parti mevzuu olmaz olamaz olsa olsa devlet mevzuu olur onun için de belki binlerce âkilin kafa kafaya vermesi çalışması lazımdır. Bunun neticesinde tam bir mütabakat ile karar alınmalıdır. Kimse bana birileri milliyetçilik yapıyor da demesin, zira karşıda tamamen bir ırkın milliyetçiliğine soyunmuş parti ve illegal örgüt var esas onlar kafatası milliyeti yapmaktalar....
Aklıselim dostlar, demokrasi konuşabilme rejimidir, konuşmak gerekir, konuşmayı sadece bir cihetten görmemek, her söze hemen, barış düşmanı, hain vs gibi kulplar bulmamak gerekir. En önemlisi yurt içindeki barışın o yurdun yer köşesindeki insanının içine sinmesi, kimsenin aklında soru işareti kalmaması gerekir. Bu gibi işler parti politikası değil devlet politikası olmak gerekir.
Perşembe, Aralık 03, 2009
köşe yazarları daha az yazsın hatta hiç yazmasın ( ama hepsi mi)
"Geçmişte bir köşe yazarı haftada bir ya da iki kez yazardı. Ama şimdi her gün... Yarım saatte bir köşe yazısı yazabiliyorlar, ne kabiliyetli insanlar. İş bu noktaya geldi. Bunların yaptıkları, açık bir tahrikten başka bir şey değil. Bu tezleri ileri sürenler millet, devlet, barış düşmanlarıdır. "
Bay Başbakan, demokrasiden sıklıkla dem vurur, bizzat kendisinin ne denli demokrat olduğunu, partisinin fikir ve görüşlerinin tam demokrasiden yana olduğunu beyan eder. Ne güzel beyanlar, ancak konular üzerinde konuşmamak anti demokrasinin temelini teşkil eder. Demokrasi bir konuşma, fikir beyan etme kültürüdür. Birilerinin susmasını isterseniz bu defa demokrasi algılamanız birileri tarafından değişik yorumlanır. Üstelik siz, sadece sizin fikirlerinize karşı çıkanların susmasını, konuşmamasını, yazmamasını isterseniz, bu defa iş adeta diktatörlük rejimi gibi algılanır. Ve dahi siz kendi fikirlerinizi savunanların her gün hatta belki günde bir kaç kere yazmasını arzuluyorsanız bu defa durum daha da fercaattir.
Yok canım buna inanmak istemem olsa olsa Bay Başbakan yanlış anlatmış yada bir kısım duyan kulaklar yanlış duymuştur.
Olur mu öyle şey hiç, yani sizin fikirlerinize uymayan vehautta muhalefet eğilimi gösteren herkes "tahrikçi", "devlet, millet ve barış düşmanı" hatta "darbeci" olarak fişlenecek, yok canım hiç böyle düşündüğünü zannetmiyorum...
Yok daha neler. Allah allah ve minel garaip....
Salı, Aralık 01, 2009
güne bakış
Garibime giden bir konu var sizlerle paylaşayım, sık sık şehir içinde uzun süreli araba kullanıyoırum, genelde haber radyolarını dinliyorum. Bu radyoların ekonomi bültenleri gerçekten adeta bir başka dünyalı gibi davranmaktalar.... Bol bol, İstanbul ve diğer şehirlerin borsa analizleri, şirket durumları çapraz vesaire kurlar, analizler analizler, sanki yurdum insanının tamamı borsada oynamakta, refah artmış herkez paralar içinde yüzmekte ve de bilmem neresi borsasının durumuna göre bunların tabiri ile "pozisyon almakta".
Gerçek bu mudur? bugün yayınlanan TUİK raporlarına göre milyonlarca insan yüzbinlerce aile açlık sınrında, memurlar, ( ne zamandan beri grev hakkı yasa dışı oldu ise) grevlere gitmekte, emeklilerin durumu içler acısı... Dünyanın en pahallı benzinin kullanıyoruz,elektriğie doğal gaza içinden çıkılamayacak zamlar ensemizde....
Neden güncel ekonomik halimiz ile ilgilenmezsiniz ağalar, zannederim diğerleri hakkında fikir yürütmek daha havalı, gaz ile bez ile tuz ile, grevler le, emeklilerle uğraşmak avam kaçıyor herhalde...
Başbakan, birşeyler anlatıyor, ben anlattıklarına bakarak herhalde başka bir ülkede yaşıyorum diyorum. Üstelik kendi yaptıklarını yada yapamadıklarını değil de muhalefeti anlatıyor kendi açısından...Bir muhalefet lideri her şey hallolmuş ta kendisine Başbakan küfür etti mi etmedi mi diye dudak okutmak ile meşkul.. Deniz bey güzel konuşuyor ama muhlif olan halkı oy verme sırasında harekete geçirecek projeleri halka inandıracak şekilde anlatmıyor....
Millet birbirinin telefonlarını dinliyor.... Şimdiye kadar hiç düşünmediğimiz yanı başımızdaki komşumuzun etnik kimliğine göre yeni nefretler büyüyor.... Türkiye kurulduğu andan bu iktidara kadarki büyüme hızı ortalamasının, bu iktidar döneminde altına inmiş..... Bunlarla uğraşan yok, hayal dünyasında bir iktidar ve yetersiz muhalefet vah vah vah....
Bir sözüm de bizim her bir halimize b...k atan yabancılara ve de özellikle İsviçre vilayetine, biz darülacezesinde kilisesi, sinagogu, camisi olup hepsine aynı gözle bakmış bir asil milletiz, bize karışmayın bizi karıştırmayın, iki minare için düştüğünüz yüz karası duruma oturup ağlayın.
Çarşamba, Kasım 25, 2009
Temel insan hakkı.... konuşmak, özgürce...
Konuşmazlardı önceleri, genelde yaklaşmazlar, soğuk davranırlar, hiç güvenmezlerdi, çok samimi oldukça onların da daha yumuşak ve insancıl halini görürdünüz. Telefonda konuşmayı sevmezler, istemezler, her mekanda istedikleri gibi fikir beyan edemezlerdi. Her yerde her daim dinlendiklerine inanırlar, otellerde vazoların altına, çiçeklerin içine gizlenmiş mikrofonları ararlar ve hatta bazen de bulurlardı. O zaman cep telefonu yoktu ama ev ve iş telefonlarından konuşmaları ( hele yabancılarla) büyük meseleydi. Her an her yerde dinlendiklerini düşünürlerdi. Bu onları yalnız sus pus insanlar olmaya ve alkole bağımlılığa kadar varan alışkanlıklara itmişti.
Devrim sonrası, neredeyse her yerde evlerin aralarında, dükkanların kenarlarında, ofislerin girilmez bölümlerinde, üzerinde onlarca kaseti kaydeden cihazları bizzat görmüş ve şaşırmıştım. Elbette o zaman elektronik daha az gelişmiş olduığundan devasa aletlerdi...
İşte dinleme faslı böyleydi, bir toplum dinlemenin baskısı altında ezilmiş susmuş susturulmuştu, düşünebiliyormusunuz en tabii hakkınız konuşmak ve düşüncenizi bir diğer kişiye iletmek, bunu yapma hakkınız bile yoktu daha doğrusu vardı da sonuçlarına katlanmaktansa susarlardı, suskun bir halktı, suskun ve bezgin... Evet Romanya o zaman baskıcı komünist Çavuşesku ve şürekasının tek hakim olduğu bir devletti. Korkak paranoyak bir idareydi, insan hakları umurlarında değildi. Tek hakim, tek güç idiler (daha doğrusu öyle olduklarını sanıyorlardı) baskıcı, işkenceci bir polis devletiydiler, geldikleri gibi gittiler hem de sonları acı oldu...
Düşünürüm de en aptalca laf şudur, " eh yahu benim gizlenecek hiç bir şeyim yok varsın dinlesinler " ... Bu söylenebilecek en vahim laftır, kişisel mahremiyetin sınırı yoktur birileri için çok normal olan özel hayat paylaşımları bir başkaları için en mahrem olabilir. Düşünebiliyor musunuz ? bırakın sevgiliyi, eşiniz ile geçirdiğiniz mahrem bir olayı, pis bıyıkları altında ıslak dudaklarını yalayarak dinleyen herhangi birinin olduğunu......
Özel hayatın mahremiyeti temel insan hakkıdır.....
Salı, Kasım 24, 2009
öğretmenler günü
2008 nisanında şöyle bir yazı yazmışım;
Bu sabah uyandığımda posta kutumda bu yazıya yazılmış şöyle bir yorum buldum:
Sevgili 102 Ersin SARAN
ben seni yetiştiren Sabiha Özyurt öğretmeninin oğlu Diş Doktoru Serdar Özyurt annem hakkında yazmış olduğun güzel sözler için size teşekkür ederim.Ne sizler gibi öğrenciler ne de annem gibi öğretmenler kolay kolay bir araya gelmez sizlerin çalışma defterleri ve bilginiz şuanda lise öğrencilerinde bile yok hakikaten milli eğitimin ve memleketimin durumuna büyük üzüntü duyuyorum.Sizin yazınız üzerine annemin son sınıf hatırasından resminizi buldum o zamanda güler yüzlü sevimli bir çocukmuşsunuz hayatınızda başarılar dilerim herşeyi bizi yetiştiren ve güzel şeyleri öğreten öğretmenlerimize borçluyuz bu vesile ile bütün öğretmenlerin , öğretmenler gününü kutlar rahmetli annemide sevgi ile anarım.
Dr.Serdar ÖZYURT
23.11.2009
Ne kadar mutlu olduğumu tahmin etmemek elde mi, kırk, kırkbeş yıl öncesine gittim, çocukluğuma, bir kere daha hatırladım, öğretmenimi, okulumu, o günün şartlarını, aydınlanmacı, akılcı, pozitif ilimin güneşi ile yıkanmış, tertemiz hiç bir dogmanın esiri olmayan zihinleri ile bizlere bilgi aktaran kıymetli öğretmenim Sabiha Özyurt hanımefendiyi ( öğretmenim yazdığım yazıyı bir defa daha okudum pek çok imla hatası yapmışım umarım hala kırmızı kaleminiz ile işaretler, yıldız gibi imzanızla imzalarsınız.) , diğer öğretmenlerimizi......
O gün de kısıtlı bir maaşla çalışırlardı, ama gözleri pırıldar, bize hiç bir şey yansıtmazlardı, onlar eğitim neferiydiler. Başöğretmen Atatürk'ün izinde devrimin yılmaz birer bekçisi, yeni kurulmuş cumhuriyetin ışığıydılar, ölenler rahmet içinde yatsın sağ olanların bin kez ellerinden öperim.
Bugün de eğitim veren tüm öğretmenlere saygı ve sevgiler sunarım.
102 Ersin SARAN
Salı, Kasım 17, 2009
düşünceler
Sevgili hasta, canım sıkkın, evde yatıyor, boncuk boncuk gözlerle bana bakıyor, öylece yanında durabiliyorum, elimden geldiğince rahat etsin diye uğraşıyorum.... İnşallah en kısa zamanda düzelir... Biriciğim iyi ol en kısa zamanda...
Rahmetli annem, en hayasızca, ahlaksızca yapılacak şeylerden birinin imzasız mektup yazmak olduğunu daha yazıyı ilk öğrendiğim zaman söylemişti bana. O kadar önem vermişti ki konuya, Hayatımda minicik nota bile isim yazmışımdır. Oysa günümüzde imzasız mektuplar birilerlinin baştacı. Hep düşünürüm hangi zavallı yazdığı şeyin altına imza koymaz diye. Bence en karanlık ruhun yapacağı şey bu. İnsan adam gibi çıkar ortaya ve savını ortaya koyar, elbette böyle bir insan gerçekten varsa.
Kime güveneceğiz. İdeolojik hırsı gözünü kör etmemiş, sıradan bir vatandaş şu ortamda kime güvenebilir. Başbakan'a güvenip bir söz söylemek isteseniz ya mahkemelik olursunuz, ya korumalar boğazınıza sarılır ya da "ananızı da alıp gidersiniz" üstelik daha ne diyeceğinizi bile diyemeden, polis için söylenmedik laf kalmadı, hakimler savcılar, okuduğumuz kadarı ile birbirini dinliyor. Şanlı ordumuz için herşeyi söylemek neredeyse moda. Sözde solcu olan ana muhalefet partisi adeta muhafazakar parti gibi davranıyor.Daha neler neler.... Sahi biz kime güveneceğiz.
Pazartesi, Kasım 16, 2009
Metrobüs'e zam
Metrobüs'e zam gelmiş hem de okkalı, 1.50 lirayken 2.00 lira olmuş hadi hayırlısı. Komik te bir söz söyleniyor ," canım belediye değil UKOME ( ulaşım koordinasyon merkezi) yaptı" yahu sanki o merkez belediye değil. Salak olduğumuz için daha da salak yerine konmamızda bir beis yok.
Hani enflasyonun neredeyse yok olduğu ülkemizde bu fahiş zammın sebebi ne ola ki?
Neyse lafı gevelemeyelim ben çok merak etmekteyim belediyenin milyonlarca Avro verip aldığı Phileas ( fileas) markalı metrobüs otobüsleri nerede, aylardır ortada yok acaba neden, belki de onları tamir edecek para bulunamıyor da ondan zam koyuyor zira zam yalnızca metrobüs hattına yapılıyor...
Hani şu yokuşları çıkamayan, yanlış düğmesine basınca stop eden, bir türlü çalışamayıp kilometrelerce metrobüs tıkanıklığı yapan Phileas marka otobüsler bizim paramızla alındı şimdi neredeler??? Mercedesler vızır vızır çalışıyor oysa..
Şimdi bunu da soru sorma hakkımdan faydalanarak soracağım biliyorum İDO gibi buna da cevap alamayacağım....
Cuma, Kasım 13, 2009
Görünüş
Canım sevgili bana, "neden bloga birşeyler yazmıyorsun" dedi, düşündüm.....
Epeyce düşündüm, daha önce yazdıklarımı, yazabileceklerimi, içimde hapsolan isyanımı düşündüm.
Son günlerde ortamı düşündüm. Siyasi halimiz için yazı yazsam zannederim çok ağır olur, lay lay lom yazsam kendime hakaret etmiş bulunacağım.
Şükür sevgilim beni çok seviyor, ben de onu hem de çok, yakında bir minik ailemize katılacak daha da büyüyeceğiz ne güzel ne mutlu, kızlarmız iyi, sağlığım aldığım haberler göre iyiymiş, karnımız doyuyor, aç veya açıkta değiliz, sevdiğim saydığım, sevildiğim saygı gördüğüm dostlarım var pek çok... Bunları düşünüyorum elbetteki sükrediyorum...
Ve fakat bilesiniz ki siyasi durum beni çok derin ve kaygılı düşüncelere sevkediyor. Allah sonumuzu hayretsin. Bu gidiş iyi değil....
Salı, Kasım 10, 2009
10 kasım
BÜYÜK ÖNDERİM,
SENİ HER GEÇEN GÜN DAHA BÜYÜK ŞEVK İLE TANIMAYA ÇALIŞIYORUM.
ÖĞRETİNİ, DEVRİMLERİNİ YAŞIYOR VE AKTARMAYA YILMADAN GAYRET EDİYORUM.
NUR İÇİNDE YAT...
Cuma, Kasım 06, 2009
Perşembe, Kasım 05, 2009
güne bakış (gene)
Layık mıyız ???
Bir iki olaya bakmak yeter...
Domuz gribi aşısı var, aşı hakkında binlerce tevatür mevcut, aşıyı bize satan şirketten, aşının yan etkilerine kadar herşey karmakarışık, neye inanacağımız belirsiz. Sağlık Bakanı aşı oluyor, Başbakan, "ben bakanımla aynı fikirde değilim" diyor, turizm bakanı ben de olmıyacağım diyor, Cunhurbaşkanı " ben risk grubunda değilim ki" diyor, ortada millet neye inanacağını şaşırmış....... ( bu gün şu ana kadar H1N1 den ölenlerin sayısı 19 anadolu ajansı 2 kişi daha var diyor ama ölenlerin kimlikleri ve olayın olduğu yerleri sağlık Bakanlığı etik olarak söylemiyor)
Laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti olan yurdumuzda iktidardaki parti, laikliğe katşı odak olmaktan ceza almış, ama vallahi laikim diyor...
Bir belge var ortada bir de e-mail yolu ile gönderilmiş ihbar, ortada bir muhbir var ( eğer varsa tabii) dört buçuk ay bekliyor, kendisine zarar vermeyecek yasa bu arada gece yarısı çıkarılıyor, sonra belgenin ıslak kopyası yanlış duymuyorsunuz PTT ile gönderiliyor, yahu bu kadar önemli bir belge PTT ile gönderilir mi ? ( hani amacım PTT'yi karalamak değil ama) , sonra ortada bir ihbar mektubu var, gazetelere yollanmış, başlığında Sayın Savcım yazıyor ama aslında savcılığa gönderilmemiş olduğu anlaşılıyor hatta Başsavcı gazetecilere " eğer sizde arsa bana verin" diyor..... Yaş mı da kuru mu belgenin aslı ?
Kamu hizmeti yapam İDO İstanbul Deniz Otobusleri şirketi, gemilerine ŞH ( Şirketi hayriye) harflerini koyuyor ama, Adalar hattını özel sektörün, ne olduğu belirsiz motorlarına bırakıyor, sonra soru sorma hakkından istifdade etmek isteyen vatandaşına cevap vermiyor. Millet sırat köprüsü gibi bir iskeleden geçerek mototra canı pahasına biniyor, yaşlı ve özürlüler karga tulumba adeta motora atılıyor...
GDO'lu tohumlar geliyor mu gelmiyor mu belirsiz bakan çıkıyor kat'iyen gelemez diyor, gakın işte bunun dayanağı diyerek bazı kararnamelerden bahsediyor şu şu şu sayılı diyor, oysa, GDO 90 yıllarda üretiliyo ama bizim kararname 1973 ten kalma ? sahi GDO lu ürünler geliyor mu gelmiyor mu belirsiz...... Diğer yandan duyuyoruz ki zaten 20 milyon ton GDO lu mısır geçtiğimiz yıllarda ( bu hükümet döneminde) gelmiş bile...
Layık mıyız? Bilmem ki???
Cuma, Ekim 30, 2009
29 ekim
Bin yaşa Cumhuriyet, teşekkürler İstanbul Belediyesi...
Dün köprüyü tam karşıdan gören bir mekandaydık, büyük bir zevkle ışık ve havai fişek gösterilerini bekledik, daha sonra da büyük bir zevkle izledik.
Ne tuhaf 1. dünya savaşının sonunda, teslim olmuş Osmanlı Devleti'nin başı olan padişahın sarayına toplarını dikmiş, tüm şehre ölüm kusmaya hazır toplarını çevirmiş emperyalist işgalci devletlerin gemilerinin demirlemiş olduğu sularda, Cumhuriyet'imizin 86. yılını kutlayan patlama ve fişek sesleri, renk cümbüşü yankılanmaktaydı. Şükürler olsun...
Bu güzel düzenlemeyi yapan belediyeye teşekkürler... Gururlandık, sevindik, Cumhuriyetin kurucusu Atatürk, o yolda yürüyen tüm insanları hürmet ve sevgi ile andık...... Kutlu olsun.
Varolsun demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan hür cumhuriyetimiz...
Çarşamba, Ekim 28, 2009
gündelik
Vaziyet berkemal adamızda, balkondaki sakız sardunyası bizim yokluğumuza nispet azmış çiçekler açmış bir sürü.
Ev biraz mahzun ama iyi .
Ben Kadıköy tarafının yazlık olduğu zamanları hatırlıyorum, son baharda herkes karşıya döner biz kalırdık sakin ve huzur içinde, işte ada da böyle herkes birbirine selam vermekte.
Dostlar ahbaplar iyi şükür ee ne de olsa 15 gündür gelmemişim... Özlemişim.
Malum grip her yerde birinci konu.
ekonomi, açılım falan hikaye.
herşeyimiz tan ferah fahur yaşarken grip geldi olur mu yahu ?
Başbakan'ın telefon görüşmesi internete düşmüş ne kızmıştır her halde....
Yaş mı kuru mu ? hikayeleri diğer taraftan yıpratılmaya devam edilen şerefli ordumuz....
Geri dönüşler bir müddet durdurulmuş. a a neden ne güzel düğün dernek oluyordu memleketimizde acaip bayraklar dalgalanıyor, birileri komik askeri kıyafetlerle geliyordu....
Şehit aileleri TBMM' ye gitmişler ellerindeki bayraklar içeri alınmamış. Söylenecek laf yok...
Azerbaycan bizim bayrakları yerine asmış, haa b,z de geriye dönük olarak doğal gaz fark parası ödiyecekmişiz allahım yahu...
Şükrü Kızılot'ta okudum bugün, meğer benzinin rafineri çıkış fiatı 84 mazotunki ise 86 kuruşmuş. Ama benzin mazottan pahalı satılır zira benzinde daha çok vergi varmış ( birim fiatının 3 misli neredeyse) üstelik Türkiye ürettiği benzini satamaz ve neredeyse yarısını 84 kuruştan ihraç edermiş. Tam bize uygun yahu benzinin fiatını mesela 2.70 lira yapsalar hem daha çok satar hem de daha çok vergi toplanır, yahu bunu akıl eden kimse yok mu ?aloooo?
Neyse yahu, bunlar laf ola beri gele asıl önemli olan Büyük Atatürk'ün emaneti cumhuriyetimizin kuruluşunun 86. yılını kutluyoruz yarın. En büyük bayramdır kutlu olsun. Aklımız başımızda olsun. Kıymetini bilelim. Zira bu sayede buralarda ahkâm kesebiliyoruz...
Pazartesi, Ekim 26, 2009
Aşı meselesi vesaire
Kaç gündür kimseden sağlıklı bir bilgi alabilmek mümkün değil. Birileri, muhakkak olunmalı demekteler, bir diğerleri ise asla ve kat'a olmayın derler.
Öyle haldeyiz ki, aşıya sevinemiyoruz, altında çapanoğlu arıyoruz.
Elbette komplo teorileri gene ayyuka çıkmış vaziyette, olmadık laflar dönüp durmakta,
- aşı bizim gibi ülkelerde deneme maksatlı kullanılacakmış.
- aşıyı dışarıdan bize ihraç eden firmanın sahibi bilmem kimin akrabasıymış.
- Türkiye'ye gelecek şöyleymiş böyleymiş...
- vs. vs. vs. daha neler neler....
Acıklı olanın bizlerin çoğumuzun kafa bulanıklığı içinde olmamız, bu hale getirilmemiz....
Şimdi derdimiz aşı.... diğer bütün meseleler unutuldu.
Sahi aşı olacak mıyız ?????
Hmmmm..... raporun ıslak kopyalısı bulundu, hayırlı olsun. Nur topu gibi bir diğer gündemimiz oldu.... E be kardeşim madem oracıkta duruyordu neden bu kadar zaman beklendi. Ne enteresan ne zaman memlekette bir acaiplikler olsa o sırada bir evrak, belke, kazı alanı vs çıkıyor, ne tesadüf yahu Allah Allah...
Yahu merak ederim hep, şöyle sıradan ülkelerde, ne bileyim mesela lüksemburg da böyle rapor, ıslak-kuru falan meseleleri olur mu???
Fener, geleneği bozmayarak cim bomu Kadıköy'de yendi, 3 attı, on kere oynasalar onunda da fener yenerdi. Şimdi bayılıyorum medyaya, Romen takımına 4 atan gassarayı yere göğe koymayanlar şimdi tu kaka ederler... Sanırsınız ki fener şampiyon oldu hahhaa komiğiz yahu...
Maç başlamadan önce de yan hakemin kafası yarıldı hiç bir şey olmamış gibi adamın başına dikiş atılıp devam edildi acaba doğrusu bu mu ? yoksa bir babayiğit hakem çıkıp "arkadaş bizim güvenliğimiz yok" oynatmıyorum maçı deme cesaretini gösterebilecek mi???
Çarşamba, Ekim 14, 2009
lodos falan.....
Dün malûmunuz sıkı bir lodos fırtınası vardı, sahil yolunda giderken, o sakin denizin kızınca neler yapabildiğini gördük. Şehir içinde cıvar ağaçlar deliler gibi sallanmaktaydı. Aklımıza ada geldi acaba orada durum nasıldır dedik sevgili ile içimizden.
Malum çarşamba bugün adaya gitme günüm, sabah kalkar kalkmaz camdan dışarı özellikle de denize baktım, hava nispeten sakin, deniz ise biraz yatışmıştı. O an, acaba mı ? düşüncesinden sıyrılıp, adaya gitmemek olmaz dedim.
Sevgili beni iskeleye bıraktı; adaya selam söyle beni özlesin dedi.... Çok şükür vapur yerine konan adeta gecekonduyu andıran motor ile değil de eski dost vapurla adaya geldim hafif sallantı vardı ama sıkıntı yoktu.
Ada, adeta dünkü fırtınadan yorulmuş kendisini topluyordu. Belli ki epey delirmiş rüzgar buralarda. Eve gittim, bahçe kapısı otlarla dolmuş, herzaman bakımlı olan bahçe bu defa yaprak içindeydi.
Eve girince, camlardan bir sıkıntı olmamakla beraber, balkonda kıyamet kopmuş olduğunu gördüm. Tüm sandalyeler etrafa saçılmış, masa yerinden fırlayıp ters dönmüş, yukarıdan asılı fenerlerin bir kısmı uçuşmuş, ama en garibi, çok eskilerden kalma ve de ferforje salıncak, bakon demirlerine savrulmuştu.....
Toparladım tabi herşeyi. balkonda güzel güneşin altında bir kahve içip keyif ettim ....
Sevgiliye not: selamını ilettim, ada da seni özlemiş....
Milli Maç:
Herşeyin b....kunu çıkartmakta üzerimize yok, şu milli maç için alınan tedbirlere bunların komikliğine bakın, neymiş kırmızı-beyazdan başka bez sokulamayacakmış, kalın ispirtolu kalemler stada sokulmayacakmış. Maçı polis ve asker okulları talebeleri ve uygun görülen bazı zevat izleyecekmiş. İnanılmayacak bir resim bu...... İşte demokrasi olarak nerede olduğumuz, işte baskı, işte korku, korku neden üstelik kendimizden. Kendimizi gene suçlu gösterir duruma geçtik başarı ile..... Konu ile ilgili olarak lütfen Yılmaz Özdil'in muhteşem yazısını şurayı tıklayarak okuyun :http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12684346.asp?yazarid=249&gid=61
Fatih Terim :
Gene bakıyorum da yazarı çizeri yorumcusu herkes atıp tutmuş, yahu sadece "sağol hoca, güle güle" diyebilsek.....
Mektup:
Mektuba cevap geldi, ilgililer buluşacak, gözümüz aydın. Kamera falan gibi pürüzler var ama, gene bize bir gündem bol bol lafı güzaf .....
Yahu millet krizden kıvranıyor, millet aç, işadamları intahar ediyor, Türkiye global krizden en çok etkilenen üçüncü ülke....... daha pek çok has konu var rica ederim....
Pazartesi, Ekim 12, 2009
Güne Bakış
Şöyle bir yazı gördüm bizi eczanenin kapısında paylaşayım dedim
İstifa ve Fatih Terim meselesi :
Bizde adam gibi gönderme yok, gidecekleri linç edip gönderiyoruz, geçen sene bu zamanlar aynı insan için imparator falan gibi tam da yerli dizilere yakışacak laflar ediyordu millet. Şimdi gideken herkes eline bir taş almış atmakta. Üstelik te adam en şerefli meziyetlerden biri olan ve de politikacılarının bile bilmediği "istifa" mekanizmasını kullanırken. Kardeşim, futbol oyununun anternörü gidiyor, evet dudak uçuklatacak para kazanıyordu, sen kazanamadın, haset içinde yanacağına sus, adam aklını kullandı kazandı bari giderken sus.
Mektup meselesi:
Çok rica ederim, ne olursa olsun, bir mektup gelmiş bunu politika malzemesi yapmadan adam gibi bir cevap ve davet bekliyorum, sen beğensen de beğenmesen de mektubu yazan bu ülkenin Başbakanı, ben beğensem de beğenmesem de sen bu ülkenin anamuhalefen partisi başkanısın, rica ederim, medeni davranalım eveleyip gevelemeyelim, konu çok önemli, işi parti meselesi değil devlet meselesi görelim. Verilecek cevap ne olrsa olsun böyle görmek kaybettirmez kazandırır...
Perşembe, Ekim 08, 2009
Caddeden
Malum döndük kürkçü dükkanına, iki yeni haber var cıvarımdan,
1- Bağdat Caddesi üzerinde '70'li yıllarda açılmış olan bir süpermarket vardı Caddebostan'da, tek şubeli bir markettir, genelde sabit bir müşteri kesimi vardır, genelde kaliteli malzemler satar, içindeki tegahtarların tamamı kravatlıdır. A....A pazarı, aynı isimle anılan apartmanın altında bulunur.
Tevatür o ki; bahse konu gayrımenkulün sahibi vefat etmiş, Allah rahmet eylesin, malını mülkünü de bir vakfa bırakmış, buraya kadar sorun yok, ilgili vakıf markete demiş ki ; "ya içki satmazsın ya da buradan çıkarsın."
Bazı tatlı su demokratlarımız, mangalda kül bırakmıyorlar ama işte baskı ortada, daha ne kadarı olacak acaba....
Ben içki içilmesi veya içilmemesi konusunda hiç bir söz söyleme hakkını haiz değilim, ama içki satılır isteyen içer içmeyen içmez bunu da kimse kimseye zorla uygulatamaz, benim demokratlık anlayışım bu.
Bir sonraki adımları "tezgahtarlar kravat takmasın, kasaya da tesettürlü kızlar koyun" olacaktır herhalde...
2- Bağdat Caddesi 256 numarada ( Göztepe trafik ışıklarına gelmeden sol kolda 4. apt.) Atatürk Orman Çiftliği mamulleri satılan bir dükkan açıldı, bina cadde üzerinde olsa da dükkan cepheye nazaran sağ yandaki yüzde kalıyor, süt, sütlü mamuller ve dondurma gibi pek çok AOÇ ürünü var, tavsiye ederim muhakkak uğrayın...
Çarşamba, Ekim 07, 2009
Merhaba sonbahar
Karikatürü bolgda yayınlamamdan dolayı herhangi bir hak ihlalinde bulunduysam veya gazate veya çizerce uygun değilse lütfen uyarsınlar hemen kaldırırım
Çarşamba, Eylül 30, 2009
çeşitli
Unutmayalım, Dil devriminin 77. yılı. Özellikle son yıllarda iyiden iyiye unutlulmakta olan Atatürk devrimlerini hatırlayalım ve hatırlatalım....
Sezen Aksu, son konserinde "biraz ara vermek istiyorum" demiş acaba neden?
Zararlı diziler artık şifreli yayınlanacakmış;
zarara kim karar verecek?
zararın sınırları kim tarafından tesbit ve tayin edilecek?
isteyenin her türlü şifreyi kırabildiğindenhaberimiz yok mu? özellikle gençlerin bilgisayar kurdu olduğunu unuttuk mu?
Bence en iyisi,tvleri poşete koyalım.
İDO'dan halen haber yok.
Salı, Eylül 29, 2009
düşünceler
Sabah iskeleye doğru yürüyordum, bir kısım genç erkek öğrenci de vapurdan inmiş orada bekleşiyor, arkadaşları ile buluşuyorlardı. Saçlar başlar tam tekmil, bir kısmı okulun bordo tişörtlerini giymiş, bir kısmı da gömlekler dışarıda yaka bağır açık kravatlar, bağlı ama tamamen gevşetilerek aşağılara sarkmış vaziyette, nasılsa işte bir şekil moda :) gençlik işte. Zannederim özellikle amerikada bazı gençler de böyle giyinmekte....
Bu gençlerin birbirleri ile karşılaşmalarındaki durum ise garip, hepsi el sıkışıp ciddi bir ifadeye bürünüyor, sonra kafalarını tokuşturuyor, sesleri ve aksanlarını değiştirip " merhaba" laşıyorlar. Tabi sonrasında unutup normalleşiyor ve gündelik genç insan konuşmalarını yapıyorlar.
Zaten koskoca adamların sokak ortasında öpüşmeleri bile yeteri kadar komikken bir de bu "tos atmalar" hepten gülünç.
Vapur-Motor mezalimi (zulmü)
İDO' ya bağlı Şirket-i Hayriye'nin pardon şehir hatları işletmesinin, insanları alık yerine koyarak bazı seferlerde yolcu motorları ile taşıma yapmaları devam ediyor. Adada pek çok imza toplama ve karşı çıkma faaliyetleri de aynı hızla devam.
Diğer taraftan vapur saatleri hepten komik, düşünün akşam bir vapur saat 19:30 da diğeri ise 21:30 da aradaki iki saat birşey yok, üstelik yolcu motorları da vapurlarla aynı saatte kalkıyor. Yani bazen bir saater yakın zaman beklemek zorunda kalıyorsunuz. Hadi İDO, CHP'ye oy verdi diye adalıları cezalandırıyor peki motorculara ne oluyor orada bir sürü motor belkiyor ama kalkan yok....
Üstelik bğyğk motorlar vapur niyetine İDO' kiralandığından, neredeyse kayık büyüklüğündeki motorlar ile yolcu taşınıyor. Motor tıkabasa dolduruluyor. Koridorlar çanta bavul dolu, çıkışlar tamamen tıkalı, maazallah bir kaza olsa, ciddi bir felaket yaşanır. Ama hacıbaba usulü sistem böyle çalışıyor. Vah vah.....
İDO ya vatandaş olarak yaptığım bilgi alma yazısına halen cevap alabilmiş değilim...
Pazartesi, Eylül 28, 2009
İşte şimdi yandınız
İktidar partisi ekibi, destekçi olarak Kevin beyi de kervana kattı, işte şimdi yandınız. Benden söylemesi bu Kevin bey pek iyi gelmez, kendine faydalı değildir en başta, her filmi holivutun başarısızlıklar listesinde öncüdür, havayolu reklamında boy gösterdiği gün maalesef uçak düşmüştür, bence onu hiç koymayacaktınız işin içine işte şimdi yandınız. Bari hazır Düvel-i Muazzama'da iken, adamcağızı nefesi kuvvetli bir hoca efendiye okutun...Maazallah, maazallah.
Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim...
Bir önceki yazıma not : vatandaşlık hakkımı kullanarak TC kimlik numaramı falan da vererek gerekli formu doldurup,( acaba neden isterler bilemedim) yazımdaki konular ile ilgili bilgi edinme talebinde bulundum ( geçtiğimiz cuma günü) henüz herhangi bir cevap gelmedi gelir gelmez aynı şekilde burada yayımlayacağım. Gelmezse sık sık buradan gelmediğini belirteceğim.
Perşembe, Eylül 24, 2009
ayıp oldu İDO
Bostancı'dan, Adalarara ulaşım için dört vasıta var,
Birincisi, vapurlar, uzun yıllardır değişmeyen Bostancı ve Kabataştan kalkan vapurlar.
İkincisi, yolcu motorları Bostancı'dan, Maltepe'den ve Kartal'dan kalkan kooperatife bağlı yolcu motorları ( başka motorlar da olabilir ama en çok gördüklerim bunlar. Bostancı'dan kalkan motorların 2-3 adedi büyükçe.
Üçüncüsü, İDO deniz taksi ( keseniz elveriyorsa binebilirsiniz).
Dördüncüsü, Bostancı'daki motorları işleten kooperatife bağlı deniz taksi, ( keseniz elveriyorsa binebilirsiniz).
Genelde tercih edilen vapurlardır, ne de olsa devlet güvencesindedir, büyüktür, rahattır, çay-tost ucuzdur ( büfe işletmeleri İDO ya geçtiğinden beri), vapur yolcusu mümkün olduğunca vapuru tercih eder.
Bugün ( 24 eylül) gördüğüm kadarı ile, öğlen saatlerinde bazı vapur seferlerini de yolcu motorları yapmaya başlamıştır. Vapuru özellikle tercih eden yolcular için bu, kabul edilemez bir durumdur. Zira vapur cüssesi itibarı ile çok daha emniyet telkin edicidir.
Öte yandan vapur tarifelere çok daha uygun hareket etmektedir. Yolcu motorları iskelele yanaşmak üzere inşa edilnediklerinden, iskeleye burundan yanaşmakta, sırat köprüsü gibi bir daracık uçtan, yeni yapılmış olan altları tekerlekli merdivenlere inilmek zorunda kalınmaktadır ki, bu merdivenler, metal olup, tekerlekler her yolcu ile hareket ettiğinden büyük tehlike arzetmektedir.
Oysa göründüğü kadarı ile İDO, yeni vapurlarını bile otomatik kapılı sistem yaptırmıştır. Eski vapurlarda ise yolcu iniş sırasında öne gelmesin diye bir güvenlik bandı ile çıkış kapatılmaktadır. buı durumda bu ne perhiz bu ne lahana turşusudur vaziyeti peydah olmuştur. Yoksa Ada yolcusu daha az mı kıymetlidir.
İskeleye yanaşması itibarı ile özürlülerin inme-binmesi neredeyse imkansız durumdadır, çocuklar, yaşlılar için olmasını hiç dilemediğimiz kazalara son derece açık bir vaziyettir.
Ayrıca yolcu vapuralara sırf vapur olduğu için özellikle binmektedir, vapur diye yolcu motoruna bindirilmek te neyin nesidir.
Neden bu değişiklik yapılmıştır'ın birkaç cevabı ve elbette karşı cevabı olabilir.
1- İDO'nun elinde yeterli vapur yoktur. ( bu durumda vapur seferlerini azaltmalıdır, zira aynı yolcu motorları bir yan iskeleden kendi adlarına çalışmaktadırlar.)
2- İDO mazot alamamaktadır ( bu durumda vapur sefertlerini azaltmalıdır, zira aynı yolcu motorları bir yan iskeleden kendi adlarına çalışmaktadırlar.)
3- Adalar Belediyesi AKP'den CHP'ye geçtiği için AKP'li büyük şehir belediyesine bağlı İDO AŞ.ada halkından intikam almaktadır. ( bu durumda söyleyecek bir şey yoktur)
4- Birilerine iş yaratılmakta devletin parası ödenmektedir ( bu durumda söyleyecek bir şey yoktur)
5- Vapur seferleri gayrı ekonomiktir ( unutulmamalı ki adalar gibi yerlere yapılan seferler kamu hizmetidir, devlet kamu hizmetini gerekirse zarar etse de yapar).
Adalarda kışın da yaşayan pek çok insan var. Yolcu motorları bakımlı olabilirler, kaptanları tayfaları çok iyi niyetli olabilir, ancak adı üzerinde motordur, bir kısmı eski hücumbotlardan bozmadır, en azından vapur ile karşılaştırıldığında insana daha az emniyet vermektedir. Marmara denizi hiç şakaya gelmez "Üsküdar" vapuru faciası daha akıllardan silinmemiştir. Adalar arasında pek çok öğrenci okullara gitmektedir.
İDO yetkililerine sorduğumda onlar da birşey bilmediklerini, ancak İDO'nun bir müddettir bunu yapmak istediğini söylediler. işin ilginç yanı bu tarifeye yaz sezonunun bitişi ile başlanmıştır.
İDO'nun bu son derece sakıncalı kararından vazgeçmesini özellikle Adalar'da yerleşik bulunan kişilerin haklarına sahip çıkmalarını diliyorum. Bir sözüm de Adalar Belediye Başkanı Sayın Farsakoğlu'na, seçildiğinizden bu yana tüm olumsuzluklara göğüs gererek çok iyi bazı girişimlerde bulundunuz, bu konuya da el atmanızı ve bizleri bilgilendirmenizi rica ederiz.
dün, bugün
Malum çarşambaları tam emeklilik günüm, sevgiliyi uğurladım Bahar Kafe'ye standart yerime karargahı kurdum, çay, internet işleri, gazeteler, ada dedikoduları, öğleni bulduk.
Tam ayrılacakken Halki Restoran Memoş geldi n'apıyorsun dedi hiç dedim çıkıyorum eve doğru. Yahu dedi bugün benim de tatil günüm hadi denize gidelim, aslında benim de aklımda deniz vardı ama, bu cazip teklif beni mest etti, hemen bisiklete atlayıp mayonu alıp döndüm.
Bisikleti kilisenin önünde bırakıp. Doğru Memoş'a bir de baktım ki elinde paketler, hayrola ? dedim malzemeler var içinde dedi. Neyse atladık motora, doğru büyükada Halik koyuna, cam gibi denize bıraktık kendimizi, dipteki taşları sayarak. Nasıl da şahaneydi su.....
Oradan toparlanıp Çam Liman'ında Nezih Bey'in mekanına, burası öyle restoran falan değil Ada'lı birkaç arkadaşın buluştuğu deniz kıyısı bir barınak. Baktık ki dostlar Bahar Cafe'den Haydar Bey, Şamil Bey ve o gün tanıştığım başka dostlar gelmişler, mangal yakılmış.
Memoş, ise sağolsun taptaze palamut, yemyeşil göbek salata, ekmek vs. almış.
Muhtelif diğer malzeme ile denizin hemen üzerinde muhteşem bir sofra kuruldu, onlar hatıralarını tazelerken ben de keyifle dinledim. Akşamüzeri motora atlayıp dönerken bir de Alman Koyu'nda girdik akvaryum temizliğindeki suya ohhh. Herşey şahaneydi teşekkürler Memoş.
Benim için tek eksik vardı sevgili yanımda yoktu bir daha ki sefer aynı turu sevgiliye yaptımak istiyorum........
Hava oyun etmez de umarım olur...
Okullar açılıyor:
Okullar bugün açıldı. Annesi Alara'yı daha önce benim de okuduğum liseye yazdırırken, demişler ki (özür dilerim) kapıcılardan 400 diğer insanlardan minimum 1000 TL alıyoruz. Yani bağış yaparmısınız ?falan değil.
Dumrullar, saf tutmuş ödemezsen almıyorlar okula çocuğunu. Bin dereden su getirerek. Formalar belli bir mağazadan alınıyor ve o mağazada da kalmamış. Ne zaman geleceği de belli değilmiş.....Fesüphanallah.....
Milli Eğitim bütçemiz şahane 2009 yılı bütçesinden eğitime ayrılan pay %2,5. Başka bütçelerle karşılaştırıp sulandırmıyayım ama, AB ortalaması %5.2, OECD ortalaması % 6.1 gerisini siz düşünün. Hemen şu laf söylenecektir, okullarda bedava kitap dağıtıyoruz, elbette dağıtacaksınız böylece tek sesliliği daha da ele alıyorsunuz beyim, cebindeki para kısıtlı yurdum insanı da aman ne iyi diyor. Önce fakirleştirip sonra istediğiniz gibi şerbeti içiriyorsunuz başka birşey değil.
Biliyorsunuz, okulların elektrik su ve ısınma bedelleri veliler olmasa ödenemiyor.
Çarşamba, Eylül 23, 2009
bayram falan
Hava felaketti adeta kış, tüm iyi niyetli "yok canım hava yarına düzelir" laflarım havada kaldı.
Bayram bitti ya hava pırıl pırıl.....
Gene de tatilin keyifsizi olur mu?
Gelen giden bol gülüşme güzelce geçti, artık yenilerine inşallah.....
Sedef adasında " Port Sedef' e gittik adeta bize özel açılmıştı o gün 3 ekim de kış için kapanacak o zamana kadar gidebilirseniz muhakkak gidin ya da seneye şahaneydi .
Ağabeyim'ler geldi bir gün, arabaya binmeyelim dedik 800 metrelik ev yolunda sırılsıklam olduk olsun gene de bol bol kahkaha ile keyif ettik, dönüş yolunu ben pek hatırlamıyorum :) şahaneydi.....
Hande-Metin-Başak-Oytun-Aynur-Mahir ve çocuklar gediler sonra, balkon sohbetiyapabildik sonra da serince bir Halki Restoran keyfi şahaneydi....
Canımız Alara geldi sonra elinde bir demet güzel çiçek, yaz başında da elinde çiçekle geldi yaz sonunda da canım kız, hiç gitmesin istedik şahaneydi....
Ömer-Sibel geldiler, erkenden Halki'ye oturup uzun gece yaptık şahaneydi.
Sabahları simit, zeytinli açma, peynir kahveye gelip çay eşliğinde kahvaltı şahaneydi.
Serin havada TV karşısında oturup ( benim koltuğum hem manzarayı hem de TVyi görmekte)çekirdek çıtlayıp kokuşarak bol bol film seyretmece... şahaneydi.....
eeee......
şahaneydi gene tatil, sevgili yanımda....
artık yaz da bitti sayılır tatiller de herkese güzel, mutlu, sevgili, başarılı, sağlıklı bir sonbahar....
Unutmayın bu gün ekinoks 23 eylül gün ve gece aynı uzunluklta ve de baharın başlangıcı.... bir başlangıç gene güzel umutlara tomurcuklara.....
Not: blogspot a ulaşmadaki engelleme devam ediyor,ben pis kokular alıyorum bunu destekleyen bazı bilgilere de ulaştım ancak şu anda buraya yazamıyorum. hep birlikte ilgilenmemiz lazım arkadaşlar
Cuma, Eylül 18, 2009
Blogspot .... Adalar...
Blogspot'a ne oluyor:
İyice paranoyak mı olduk? yoksa blogger'e blogspot'a girmekte zorlanıyor muyuz ? bir denetimdemiyiz ?, eğer böyle ise durum çok feci ! tam bir rezalet ! şimdilik kimse ve kurumu suçlamıyorum ama bilen varsa bilgi verirse sevinirim....
Sağolasın İBB
Bizim adaların kadrolu 3 deniz aracı var, bunlardan biri Horoz Reis isimli hızlı ambulans motoru diğer ikisi, birini adı Heybeliada diğerini de hatırlamadığım iki eski çıkartma gemisi adalara çöp kamyonu vs. taşıyorlar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi aldığı bir kararla bu can damarı gemilerin tahsisatını kesmiş, aferin... Büyük başarı, herhalde Adalar belediyesi CHP eline geçti diye ceza veriyorlar aferin demokratik açılımları, hakkaniyeti ve dini bütünlüğü ile müsemma bir partiye ait büyükşehir belediyesinden hiç beklenmeyecek ama kusura bakmayın tam da beklenecek karar. Düşünün ki adalarda tam teşekküllü bir sağlık tesisi yok, siz bu ambulans motorunun tahsisatını kesiyorsunuz.....
Bir de demişler ki Adalar Belediyesi zaten o gemilerden para kazanıyor, yahu gemiler bu belediye AKP'li belediye zamanında da çalışıyordu o zaman para kazanmıyor muydu? diye sorar çocuklar bile....
Hadi be sizde....
Çarşamba, Eylül 16, 2009
güzel gün
Salı, Eylül 15, 2009
ortaya karışık
Bazen yerde bir bitki görürsünüz, asfaltın arasındaki minicik yarıktan patlamaya boy vermeye çalışan tomurcuk, ne güzeldir, ne inattır betona, taşa karşı hala direnç.... ne güzeldir tomurcuk, ne güzeldir.....
Nesin Vakfı
'70 yılların başında Aziz Nesin'i yeni keşfetmiştim, koca yazar belki en verimli ( hep verimliydi ya) yaşıyor ve yazıyorken, ben yeni tabiri ile tiineycırdım.... 60'lı yılların orta ve sonlarındaki demokratik hava ve '70 li yıllarda 12 mart'a nispet pek çok yayımcı güzel eserler yayımlamaktaydı. Her neyse, o zamanlar, seri halinde alırdım kitaplarını, kapakların arkasında, Nesin Vakfı'nın kurulmakta olduğu ve idealleri yazılırdı, o yaşıma rağmen derin hayranlıkla okurdum, çok hoşuma giderdi. Kitapları halen kütüphanemizi şereflendiriyor ama anladığım kadarı ile Nesin Vakfı selden zarar görmüş. Aziz Nesin öldüğünde vasiyetine uyularak orada defnedildi mezar yeri belli değil üzerinde ilim irfan gören çocuklar koşuşsun diye...
Nesin Vakfı gönlüm sizinle en kısa zamanda da Ali Nesin bey ile irtibata geçeceğim
Adam
Aziz Nesin dedimde, hikayelerinin birinde, yaşlı bir adam vardı, adam geçen mevsimlere takardı kafayı, geçmesin isterdi, mesela kış geldiği halde o inatla yazlıklarını giymeye devam ederdi..... Ben ise okuduğumda nasıl olur yahu? acaba böyle birşey olabilir mi? derdim, görüyorum ki oluyormuş demek yaşlar ilerledikçe insan mevsimler geçmesin istiyor. Bakıyorum da altımda hala şort üzerimde tisört inatla kazağımı giymemekteyim......
Patrick Swayze
Hoş bir adamdı "Ghost" filmi benim için hala vazgeçilmezdir. O da ölmüş, yolu ışık olsun.....
Referandum
Ankara'da belediye başkanı, 7.caddede içki referandumu yaptırıyormuş, aslında böyle bir referandumun hukuki geçerliliğinin olduğu şüpheli hatta galiba da yok, itiraz edenlere demiş ki başkan; 'Ankara'da şarap içilecek yerleri tesbit ettiriyorum, istediğiniz kadar içip sarhoş olabilirsiniz ...." demek ki bu Bay'ın içkiden anladığı "şarap" ve " sarhoşluk"...... 2009 yılında dünya gezegenindeyiz......
Merak
Blogger sayfalarına girmede siz de sorun yaşıyor musunuz? acaba genel bir arıza mı ? yoksa bir şekilde engelleniyor muyuz?
Sahi, sel suçluları kim ve ne oldu?
Deniz feneri davası ne oldu?
Meşhur dosya ne oldu?
Kalın sağlıcakla......
Pazartesi, Eylül 14, 2009
12 eylül
Biraz gecikmiş bir yazı ama gene de yazmadan edemedim.
12 Eylül gününü çok iyi hatırlıyorum 20'li yaşlarımın ilk yarısında zımba gibi bir delikanlıydım, özellikle üniversite yaşamımı sağ-sol kavgasının içinde sıkıntılar ile yaşamıştım, Ecevit hükümetleri, Demirel'in MC hükümetlerini görmüştüm. Politikaya merkım yüzünden de iyice de takip etmiştim.
Ecevit hükümetleri sırasında yokluğu yaşamıştım, bir yerde bir kuyruk görür muhakkak ona girerdik, ne kuyruğu olduğunu bilmeden de olsa, sonunda yağ, bez, tuz gaz, kuyruğuı olduğu anlaşılırdı. O dönemden kalma benzin karnem hala elimde... Bu arada şehirlerde kan gövdeyi götürür, adeta bir iç savaş yaşanırdı. can güvenliği kalmamıştı, terörden herkes nasibini almıştı hem de şehirlerin göbeğinde...
11 eylül akşamı tek kanallı TRT televizyonunda Erbakan'ın partisinin Konya mitingine ait haberleri izlerken tüylerimiz diken diken olmuştu, adları "akıncı" olan, sakallı, şalvarlı, sarıklı adamlar pankartlarla koşar adım resmi geçit yapmaktaydı...........
O sabaha karşı emekli bir aile büyüğümüzde telefon gelmiş ihtilal olduğu söylenmişti. Bilemediğimiz duygular içindeydik, sevinsek mi üzülsek mi, en azından asker geldi dünkü gibi manzaralar artık olmaz demiştik Tv açılmış haberler izlenmeye başlanmıştı. Rahmetli babam, isyanlardaydı, son gününe kadar Kenan Evren^ ile hiç barışmadı. Eski tabiri ile örfi idare yani sıkıyönetim ilan edilmiş ve 13 eylül de sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. İşe gitmemiştim o gün
Çocukluğumdan beri arkadaşım, Mete ile çocukluğumuz ve ilk gençliğimizdeki gibi bahçelerden geçerek birbirimize ulaşmış, durumu yorumlamaya başlamıştık, hemen yandaki okluldan seçimlerde yaptığımız gibi bilgi alırız umudu taşımıştık........
Sonrası malum, olanlar malum, geldiğimiz nokta malum, 12 eylül olmasaydı ne olurdu diye düşünürüm hep, senaryolar üretirim. Onca aydın insan hapislerde çürüdü, bir çok genç iğrenç işkenceler gördü , idam edildi, tamamen apolitik nesiller yetişti, tam anlamıyla bir tüketim toplumu olduk, Atatürk adına pek çok Atatürk kurumları kapatıldı, kötü bir anayasa sahibi olduk, gene ihtilalin yavrusu olarak ayrılıkçı terör örgütü peydahlandı ve tüm referansları din olan hükümete kadar geldik. Yani kesin olan birşey var ki iyi olmadı hiç...
Acaba 12 eylül olmasaydı nasıl olurduk???
Not : CNN de ilgili haber
http://www.cnnturk.com/video/turkiye/2009/09/12/12.eylul.ve.darbenin.bilancosu/15439/index.html
Cuma, Eylül 11, 2009
Sel -2-
Hiç bir yöneticinin erdem gösterip "evet ben de kabahatliyim" demeyeceğini hepimiz biliyoruz. İş artık "deodorant kullanmasaydınız bunlar olmayacaktı" ya kadar geldi.
Zaten halkın da sesi çıkmıyor, bir tek demokratik gösteri oluyor mu yoooo ! Zaten herkes tavır göstermeye de korkuyor "aman başıma birşey mi gelir? en iyisi susup oturayım" diye.
Adam eline bir pankart alıyor ve Beyaz saray'ın duvarının dibinde duruyor. Kırmıyor, dökmüyor, bazen 5-6 kişi olunuyor, dönülüyor çember gibi. Polis orada bekliyor, medenice protesto yapılıp gidiliyor, haaa birileri bundan birşey çıkartıyor mu? bunun istatistiği bende yok ama en azından bireysel ya da toplumsal tavır koyuluyor.
Bizde ise bu tavır ya polis tarafından nahoş bir şekilde bastırılıyor ya da göstericiler işin suyunu çıkartıyor. Her neyse, yahu efendi gibi gidip toplanıp tavır gösterip sakince ayrılacağımız bir platform neden yok.... bilmiyorum.....Zaten olası meydanlar da bu işlere kapatılmış durumda....
Geçirdiğimiz büyük depremden sonra bazı yobazlar, "Gölcük orduevinde içki içiliyordu Allah onları cezalandırdı " nevinden sözler etmişlerdi, rica ederim Allah yarattığı, kendi nefesini üflediği bu kıymetli varlığa böyle ceza verir mi? Allah yarattıklarına akıl vermiştir, işte bu akıl kullanılmaz ise insan kendini cezalandırır, meşhur söz vardır Allah'ın sopası yok! Sel felaketinde rant uğruna yöneticilerin de gözyumduğu çarpık şehirleşmenin bizi ne hale getirediğini gördük üsteli Ramazan ayında gerçekten de Allah'ın sopası yok.....
Yüzyıllar önce kimse deodorant kullanmıyordu sayın Belediye Başkanı, ama Mimar Sinan tedbirini almıştı, siz ve sizden öncekiler her kim iseler ne yaptınız hangi tedbiri aldınız.
Siz dereleri değil, Allah sizi islah etsin.....
Perşembe, Eylül 10, 2009
Çarşambayı sel aldı.......
Oysa ki şehrin yöneticileri, devlet kademeleri sizin için gayet uygun araziler üretti onları, makul şartlarda size sundu, siz gittiniz kafanıza göre takıldınız suç sizin, kabahat sizin....
Lanet olası sözler keşke doğru olsa, batanların, yıkılanların, çoğu imarlı, iskanlı, devletin bildiği müsaade ettiği yerler, buraları sel suları değil yanlış şehircilik perişan etti.....
Sözüm, bu yerlere müsamaha edenlere her kim olurlarsa hangi partiden seçildilerse hiç farketmez.
Büyük Şehir Belediye Başkanı dün diyor ki "bu durumlarda siyaset yapılmaz", haklı, herkes yerinde oturur Bir hükümet üyesi gelip görmüş kararını vermiş "bütüüüün" tedbirler alınmıştır der, Selimiye'de felaketin yaşandığından saatler sonra hala devlet olmaz.....
Çocuk "dedem arabaya evrak almaya gitmişti dalga aldı götürdü" der, yanındaki akraba "bari cesedini bulabilseydik" der taş gibi bir edayla, alışmış biliyor ki ona devletten yardım gelmeyecek....
Basın Otoyolu'nda sulara kapılan otosunun içindeki bir kadıncağızın, arabasının içinde feryatlar ederek gittiği ve aracın da kendisini de kaybolduğunu anlatır birileri TV'lere.
Büyük çekmece gölünün yanına, çay bahçesi yapılır, kapaklar açılınca sular altında kalır......
Takdiri ilahi.......
hadi be!
ilahi takdir değil bu düpedüz, göz göre göre ihmalkarlık, yani kul eliyle kıyamet....
Allah insanlara akıl vermiştir, akıl, akıl, akııııııllll. Böylece kötülüklerden kendini korumasını istemiştir. Sen arazi rantı, oy kapma sevdası vs için olmayacak yerlere evler, antrepolar, depolar, tır parklarını, fabrikaları, atölyeleri, izin vererek yaptır, hatta kaçak yapan varsa ona da göz yum, sonra "bu tabiat felaketlerinin karşısında insan çaresiz kalıyor" diyerek suçu Allah'a at, "efendim yanlış araca bindirilmişler ondan öldüler" bindirme kardeşim idare sensin. Bunlara diyecek sözü, hicabım buraya yazmayı engelliyor.
Tek bildiğim var bunları hiçbir vatandaş haketmiyor.....
Geçiniz bu küresel ısınma laflarını, Kyoto sözleşmesine karşı tavrı malum olanların küresel ısınmadan şikayete hakkı yok.
Bu halktan aldıkları oylarla yada atanmayla bu şehrin yönetimini elinde bulunduran beyler derhal istifa edeceksiniz başka çareniz yok, derhal hemde hiç vakit geçirmeden.....Beyler kabahat sizindir asla kaçmayın, aciz davranışlar sergilemeyin, suçu birilerine atmayın zaten devri sabık yaratamazsınız zira neredeyse 20 yıldır bu şehri yönetiyorsunuz.
Medeni, ülkelerde, hadi vazgeçtim biraz gururu olan insanlardaki erdemli davranış istifa mekanizmasıdır. Bir futbol takımı antrenörü kadar cesaret gösterip derhal istifa edin bari yeni geleceklere örnek olun.
Allah bizi depremden korusun......
Lütfen kimse particilik falan hesaplarıyla bu yazıyı yazdığımı düşünüp beni aşağılamasın, Başkan'ın dediği gibi bu gibi hallerde politika yapılmaz.......