3 Ocak 2008 Perşembe
Alaçatı Tatili
HOŞGELDİN 2008 :)
Yazıyı yazmaya başladığımda ilk aklıma gelen çok uzun zamandır sadece yemek tarifleri yayınladığım oldu. Yaz tatilinden bu güne hiç gezi yazısı yazmamışım, bu da demek oluyorki uzun zamandır bir yerlere gitmemişiz :(
Bayramdan önceki hafta, günü birlik bir Abant gezimiz var ama o da yazı haline gelmemiş, sadece sitenin kış imajı adına bir banner olarak hizmet vermiş bize:)
Son zamanlarda en çok evde olmayı, dostlarımızı, akrabalarımızı ağırlamayı, yeni tarifler denemeyi ve tattırmayı sever oldum.
Yılbaşı akşamı içinde buna benzer planlarım vardı, eşimin doğum gününde hayallerimdeki sofrayı kuramadığım için, açığı kapatmak istiyordum biraz:)
Arkadaşlarımızı çağırıp bol bol yiyip içip oyun oynayacağımız bir gece düşüncesi içindeydim. Ama yılbaşına bir kaç gün kala bu düşüncemi açtığımda, başta eşim olmak üzere, herkes "yeter artık hep ev hep ev, hemde sen çok yorgunsun, dinlenmen lazım" dedi.
"E, bir yerlere gidelim o zaman" denildi. Yarım gün kadar beyin fırtınası yapıldı ve sonunda gidilecek yer belirlendi; Rüya Balayı mekanı ve bence yurdumun en gidilesi yeri Lale Lodge.
-"Bu mevsimde ne işiniz var Alaçatıda?
-"Ay, donacaksınız, deniz yok, bişey yok sıkıcı olmazmı?
-"Bari kar olan bir yere gidinde, kış tatilinin bir anlamı olsun" şeklinde ki uyarılara rağmen, biz Alaçatı ya gittik. Ve inanılmaz mutlu, huzurlu, dinlenmiş sanki aylardır tatil yapıyormuş da artık sıkılıp dönmüşcesine bir ruh hali ile döndük.
Lale Lodge insanda, sanki uzak bir yerde yaşayan akrabalarınızı ziyarete gitmişsiniz, size evlerinin en güzel odasını vermişler, elinizi sıcak sudan soğuk suya sokturmamışlar gibi bir his yaratıyor. Kelimenin tam anlamı ile ev sıcaklığında ama çok konforlu bir tatil yaşıyorsunuz.
Alaçatı ise zaten mevsimsiz bir yer, her mevsimde her haliyle bir başka güzel. Ben açıkçası bu mevsimde daha bir keyif aldım, yazın ister istemez bir yorgunluk oluyor, plaja git, bütün gün denize gir, gel, duş al, yemeğe çık. Ne kadar keyifli şeyler de olsa yinede bir yorgunluk oluyor. Ama bu mevsimde deyim yerinde ise hücrelerime kadar dinlendim. Uzun uzun şölen gibi kahvaltılar yaptık, arkasından şömine ve gazete keyfi... Sahilde ve Alaçatı sokaklarında yürüyüşler yaptık, fotoğraflar çektik.
Akşamları Hakan bey, kızı Aleyna ve diğer konuklar ile birlikte dvd keyfi yaptık, Uno oynadık. Aleyna İtalyada yaşıyor ve hiç Türkçe bilmiyor ama biz onunla dostluğun dili olan tarzanca ile anlaştık:) Bir İtalyan oyunu olan Uno'yu bildiği için bizimle birlikte o da oynadı ve hem o hemde biz çok keyif aldık, bu güne kadar tanıdığım en kibar, en tatlı ve en zengin gönüllü çocuk Aleyna. İnanılmaz paylaşımcı ve sevgi dolu. Birlikte kurabiye yaptık, oyunlar oynadık ve hatta elli kollu sohbet ettik:)
Aslında amacım tatil yazısı yazmak değildi, bir yemek blogum olması ve komşu blogları gezerken tatil yazılarında bile en çok yemek ve sofra fotoğrafları görmekten hoşlandığım için, "gezdiğin gördüğün senin olsun, yediğini içtiğini anlat" :) mantığı ile sadece yılbaşı gecesi için Belkıs ablanın hazırladığı muhteşem yiyeceklerden bahsetmekti niyetim ama işte oturunca klavyenin başına yazdıkça yazasım geldi:)
Kısacası bu tatil, çok ama çok dinlendiğim, eğlendiğim yeni dostluklar edindiğim nefis bir tatil oldu. Ayrılırken hepimiz çok zorlandık, hele Belkıs abla'nın bizi kapıya kadar yolcu edip, arkamızdan ağlaması hepimizi çok duygulandırdı. Ahmed'in söylediği gibi, normalde bir otelden ayrılırken, "Mini bar'dan içtiğiniz bir suyunuz vardı, onuda ekleyelim" cümlesi ile gönderilmeye ! alışkın olduğumuzdan bu uğurlanma bize çok anlamlı geldi.
Her şey çok güzeldi çok, iyiki bir günlüğüm var, böylelikle hem anılarımı ölümsüzleştirip, hemde sizlerle paylaşıyorum. Bu yazı ile; 2008'in hepimiz için çok sağlıklı ve huzurlu bir yıl olmasını diliyorum...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)