seviyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
seviyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nisan 2014 Cuma

"Evet..."



Tam 48 gün önce bir Cumartesi sabahı kalktım giyindim. Her hafta sonu olduğu gibi Orkun’la dışarı çıkıyoruz. Ama tutturdu bi gün önceden, ille de karşıya geçelim. Yok hayatım, geçmeyelim diyorum. Gerçekten hiç karşı havasında değilim. Zaten işim karşıda, her gün iki yaka arasında mekik dokumaktan sıkılmışım. Cumartesi cumartesi hiç cazip bi fikir değil benim için karşıya geçmek. Ama o, aşkım ben Bebek’te şöyle güzeeel bi kahve içmek istiyorum diyor. Zaten Bebek aşkı bi başkadır onda. Ne zaman keyifli bir hayal kursa mekan mutlaka Bebek’tir. Tamam diyorum. Erken kalk diyor. Her hafta sonu 9.30 – 10 arası uyanan ben 11’de uyanıyorum. Yine şansımı zorluyorum, geçmeyelim karşıyaaaaaa! Normalde diretmem böyle ama istemiyor işte canım o gün. Zaten aklımda bir ton iş, kaç haftadır kuaför işlerim var önce kuaför diyorum başka zaman diyor. Viaport’a gitcektik diyorum akşam gidelim diyor. Tamam diyorum pes, o zaman bi fön çektireyim, onu bile kendim yapacak modda değilim. Gidiyoruz, fön çektiriyorum. Kapıda bekliyor. Yola çıkıyoruz. O da ne? Nasıl bir trafik! Vaz mı geçsek diyor. Eveeeeeeet diyorum. Artık bozuluyor. Kırk yılda bir bir şey istedim senden, ne var bi kere de ben istediğim için bir şey yapsak diyor. Hak veriyorum. Susuyorum.

Hava mis, ışıl ışıl… Bebek’e geliyoruz. Tam ışıklarda saçma sapan bir şey için bana sinirlenip sesini yükseltiyor. O an o kadar içerliyorum ki… Başlıyorum hüngür hüngür ağlamaya. Şaşırıyor, üzmek istemedim diyor ama o an ona o kadar sinir oluyorum ki! Park ediyoruz. İnmek istemiyorum, suratım asık… Konuşuyor, elimi tutuyor ama o çok üzgünüm. Söylenip duruyorum. Iniyoruz arabadan, yürümeye başlıyoruz. Kale’de oturalım diyor. Yola çıktığımızdan beri beri WC derdindeyim Bebek Kahvesi’nin önündeyiz. Şurda oturalım o zaman WC’ye girmem gerek diyorum. Tamam gir ama orda oturmayalım diyor. MC Donald’s mı orası saçmalama diyorum. Burada bir şeyler atıştıralım orda kahve içeriz diyorum. Oranın bilmem nesi daha güzel diyor. Anlamıyorum bir şey, kafamda bir şey kurmak istemiyorum sonra hayal kırıklığı yaşamamak için…  Zaten o kadar sinirliyim ki Kale’nin yolumuzun çok gerisinde kaldığının bile farkında değilim, ilk dakikadan günümüzü mahvetti diyorum içimden… 
Orada bi banka oturasım ve onunla konuşmayasım var, banklara bakıyorum. 

O yavaşlıyor, gülümsüyor, tanıdık birileri var herhalde karşımızda diye düşünüyorum. Elimi tutuyor. 
Bir de bakıyorum güllerle süslenmiş bir tekne!

İçimdeki küçük kızlar çaktırmadan çığlık çığlığa koşuşuyor, hoplayıp zıplıyorlar. O gün bugünmüş demek ki diyorum. Tekneye biniyoruz. Biri bizi kameraya çekiyor. O an –yanlışlıkla- önceden bana ithaf ettiği şarkı çalmaya başlıyor. O kadar özel ki o şarkı bizim için. Sözlerini duymak bile gözlerimizi doldurmaya yetiyor. Şarkı sadece  4- 5 sn çalıp değişiyor ama o anda Orkun karşımda, gözlerinden yaşlar akarak bana sarılıyor. Ben de öyle…

Yukarı çıkıyoruz. Hava soğuk ama zerre kadar üşümüyorum (Yüzük bakarken de böyleydim). Sevdiğimiz şarkılar ardı ardına çalıyor. Sarılıp sarılıp öpüyorum, ne konuşuyoruz hatırlamıyorum. Kamera hala çekiyor. Şaşkınım. Çok şaşkın… Artık bekleme moduna girdim, beni şaşırtamazsın derken ne kadar da yanılmışım diyorum. Sonra yavaş yavaş Arnavutköy’e yanaşıyoruz. Elimden tutup ayağa kaldırıyor. Etrafa bakınıyorum. Birileri mi gelicek yanımıza diyorum, cevap vermiyor.  Bir noktaya bakıyor gülümseyerek. Orayı arıyorum, bulamıyorum. Derken şarkımız çalmaya başlıyor. Bi an alkışlar, ıslıklar duyuyorum. Bir de bakıyorum ki sahilde bembeyaz bir binanın üzerinde fotoğrafımız. Yanında “Bugün geri kalan hayatımızın ilk günü…” yazıyor. Orkun ağlayarak diz çekiyor önümde elinde binbir zahmet ve binbir heyecanla aldığımız tektaş. Ağlıyor. 
Hem de o kadar içten ağlıyor ki… O güne dek ne kadar sevdiysem onu, o an bir o kadar çok daha sevgi ekleniyor kalbime. Ben de ağlıyorum. Konuşamıyor. Kafasını eğiyor, kaldırıyor. Sonra ağzından tek bir cümle çıkıyor:
 “Benimle evlenir misin?” 
Yüzünü seviyorum, elinden tutup çekiyorum, ayağa kalkıyor. Hiçbir şey söyleyemiyorum. Boynuna sarılıp hıçkırarak ağlıyorum… O ağlıyor, ben ağlıyorum. Kamera etrafımızda. Orkun hadi diyor bak bekliyoruz. Yüzüne bakıyorum, söylemek istiyorum, ben de konuşamıyorum. Birkaç kez daha sarılıp yüzüne bakıyorum yine… 
Sonun da söylüyorum: “Evet!” ve ekliyorum. Bu 1.si…

Sımsıkı sarılıyor bana… Şampanya ve 2 kadeh geliyor. Açmaya çalışıyoruz. Orkun zorlanıyor ama hırs yaptı bir kere, açmadan bırakmaz biliyorum. Sonunda patlıyor. Ben alkol almam. O günün hatrına bir yudum alıyorum. 
Onun tadı bile normaldeki kadar kötü gelmiyor o an. Her şey nasıl da beynin emrinde…

Ben mutluluğun her anını içime, aklıma kazımaya çalışıyorum. Ve ilerlerken bir yere daha yaklaşıyoruz. Ortaköy. House Café’nin iskelesi. İskelenin önünde ellerinde kırmızı kalplerle birileri var. Yaklaştıkça teker teker tanıyorum. Mutluluktan zıp zıp zıplıyorum. Hep böyle olur. O an yaşadığım mutluluğu anlatacak cümleler kuramıyorum ama düşündüğümde hala kalbimde o anı yaşıyorum. Iniyoruz tekneden herkese sarılıyoruz sıkı sıkı. Hep birlikte oturuyoruz.

O an hiç bitmese istiyorum. Herkes orada, annemler arıyor. Fotoğraflar, videolar… Bu günü kendi tarihimize kocaman bi kalbin içine yazıyoruz. 
"22 Şubat 2014"


Bu çekim sağlı sollu olmuş ama olsun :)


Ben, 48 sene de geçse hiçbirini unutmayacağım. Her detayını özellikle yazdım. Kayıtlarda da kalsın istedim. Mutluluk paylaştıkça çoğalır. 
Acılar paylaştıkça azalır. Hayatta bunun daha ötesinde hiçbir şey yok. 

O gün yazdıklarımı bir kere de buraya yazıp, sevdiklerimize bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum;

O kadar mutluyum ki … Bir “evlenme teklifi”nin verebileceği mutluluğun katbekat fazlasını yaşadım. Karşımda o kocaman kalbini bana bu kadar cesurca açan, bu kadar şeffaf gösterebilen sevgilim, sen benim en büyük şansımsın, varlığına her gün şükrediyorum! Bir taraftan mutluluğuma sevinen bir taraftan da eminim içten içe duygusallıklarını saklamaya çalışan, beni bu güzelliklere hep şükredecek bilinçte yetiştiren canlarım annem babam; üşengeç, saf, yakışıklı kardeşim, gözbebeğim Sergenim; pamuk elleriyle yüzüğüme bakıp sevinen, bugünlerime şahit olmasına şükrettiğim canımın canı anneannem; bizi bulutlardan mutluluk gözyaşlarıyla izlediğini bildiğim melek Mebüşüm; böylesine hassas, ince, düşünceli bir erkek yetiştiren, bizimle ağlayan, bizimle sevinen Gönül teyzem; kendi abim olsa en fazla bu kadar seveceğim, sarıldığında güvende hissettiğim Tolga abim; içinin güzelliği dışına yansıyan, akraba olacak olmak dışında en iyi arkadaşlarımdan biri olan, her detayda içtenlikle hayatımızı paylaşan canım Tuğbam; yıllardır kahrımı çeken, bütün sorunlarıma çözüm bulan dostluğun hakkını veren Feyzam ve Faruk, 2 yaşından beri sürekli eğlendiğimiz, küsüp küsüp barıştığımız, her anımızı canlı yayınla paylaştığımız, şimdilerde evlilik telaşlarını birlikte yaşadığımız canım kuzenim Sedam, Şeydam, iş arkadaşından çok daha öte, ablam, arkadaşım, canım, o temiz kalbini seve seve herkese açan Esram ve Murat, Bu güzel günü bizimle paylaşan canım Mehtapcım, güzel kalbini bakışlarında bile görebildiğim, bu günde emeği büyük canımız Bilal; dostlarımız Alper, Yasemin, Denizhan, Eda, Yunuscan, Burak… Gelemeseler de varlıklarını hissettiren Cansum ve Volkan; Haticem ve Ayhan… Heyecanla bu anı paylaşmayı beklediğim Tuğçem, Burcum, Tuğbam… Yanımızda olan, olamayan herkes….

Bir kez daha gördüm ki, çok ama çok sanslıyım, her gün her dakika şükretmekle yetinemeyeceğim güzellikler var hayatımda. Allah, bana yaşattığı mutluluğun bin katını yaşatsın size...
Sevdiğiniz birini toprağa verirken mezarına toprak atan eli, en güzel gününüzde mutluluktan ağlarken gördüğünüzde hayatta korkacak pek bir şeyiniz kalmıyor…
Ben dünyanın en şanslı insanı olabilirim sizinle! Hepinizi çok ama çok seviyorum…





 




5 Şubat 2014 Çarşamba

Benim dünyalar güzeli annemin sürpriz doğum günü!

Küçüklüğümden beri organizasyon yapmaya, her aşamasını kendim planlamaya ve ortaya çıkan mutluluk tablosuna bayılırım. 3 Şubat’ta anneciğim 50. yaşına girdi. 
Bu güzel güne de bir organizasyon yapmamak olmazdı. 

Ön hazırlıkları olsa da sona doğru her şey biraz spontane gelişti ve de öylesi kesinlikle çok daha güzel oldu :)

Öncelikle 50 yaşını esprili söylemek gerekirdi malum az değil artık :)
O yüzden pastanın üstünde kullanılacak yuvarlak bir banner tasarladık. 
Üzerine de;

25 gibi
 x 2 

yazdık. Pastalar ucundan uzmanlık alanımıza girse de zamansızlıktan ve yoğunluktan özel bir pasta yapamadık. Manolyanın harika pastaları bize eşlik etti o gün :)

Sevgilim son dk işlerine Superman gibi yetişti, konsept renklerimize uygun altın – siyah latex uçan balonlarımızı aldı geldi.

Son dakika çıkan işlerin, ajanstan geç çıkmanın, çekilmez köprü trafiğinin keyfimizi kaçırmasına izin vermedik. Akşama kadar kalabalıklaşan grubumuzla bizim evin otoparkında buluştuk. Benim melek annem her şeyden habersiz salonunda oturmuş televizyon izlerken bir de baktı ki; bir düzine insan, ellerinde balonlar, mumlar, pastalar, boy boy kutularla karşısında…

Sonuç olarak annem o kadar mutlu oldu ki anlatamam. Şaşkınığı bi saat gitmedi üstünden. Hiç böyle bir doğum günü yaşamamıştım dedi. Zaten hareket noktasındaki düşüncem buydu. Kendi anneme de Orkun’un annesine de çok özendim bu özel günlerde… Çünkü malum biz “yeni nesil” olarak bu tip imkanlara daha çok sahibiz. Bu tarz sürprizleri daha çok yaşıyoruz ve tarifi imkansız mutluluklar, anılar biriktiriyoruz. Elimden geldiğince tüm özel günlere böyle mutluluklar sığdırmaya çalışıyorum. Ama en güzeli ve annemi en çok etkileyeni 50 yaş doğum günü oldu ki bu kadar geç oluşu benim için üzücü. Şimdi durup durup yine 50 yaşına girmek istiyorum diyor.


Ha bir de ona yazdığım duygusal mektubu Mustafa amcanın andımızı okur gibi didaktik ötesi okuyuşunu da yazmamak olmaz.

Unutmadan bu aralar Instagram sağolsun kraft kağıtlı hediye paketlerine, süslemelere sarmış durumdayım.Hem beni hem hediye verdiğim sevdiklerimi  mutlu ediyor bu süslü şeyler… İlk denemem Feyza’nın ev hediyesinde biraz hüsranla sonuçlandı ama anneme yaptıklarımız gayet başarılı oldu :)



İyi ki sevdiklerimiz, sevdiklerimizi mutlu edecek imkanlarımız var.

Küçük mutluluklar aslında en sağlam, en değerli mutluluklardır.
Unutmayın, üşenmeyin, mutlu edin...




24 Ocak 2014 Cuma

Bu aralar ben...

Hastalık ve tembelliğin bitmesiyle birlikte hayatın hızına yetişmeye çalışıyorum. Biraz fazla yoğunum, uykumda bile dinlenemiyorum desem yeridir.

Iş temposu, düşünce temposu, organizasyon temposu derken beyin acayip yoruluyor. Beyin yorulduğunda da vücut haliyle daha bir yorgun hissediyor.

Kafamda planlanması gereken özel organizasyonlar, tamamlanması gereken listeler, yapılması gereken alışverişler var. Zaman çok hızlı geçiyor, gün yetmiyor ama
 çoook mutluyum.

Etrafımdaki negatif enerji yüklü, kıskançlıktan kendini kaybetmiş, nereden nasıl takipte olurum diye oradan oraya saldıran, gününü başka hayatları kopyalama çabasıyla geçirenleri inanın görmüyorum bile… Sinirlenmiyorum, üzerilerinde durmaya gerek duymuyorum. Aslına bakarsanız buraya yazmak bile anlamsız bir enerji kaybı ama etrafınızda böyle insanlar varsa -ki böyle ruhu hasta çok insan var- onları kendi hallerine bırakmanız bilin ki en iyisi.

Sürekli şükrediyorum. Sağlığım, evim, ailem, dostlarım, sevgilim, yakınlarım, işim, hazırlıklarım, tatlı telaşlarım… O kadar mutluyum ki ne kadar şükretsem az geliyor. Gece mutlu uyumak, sabah mutlu uyanmak kadar güzel başka bir şey olabilir mi… Siz iyi oldukça inanın etrafınızdaki iyilikleri daha çok görüyorsunuz, iyi insanlar çekiyorsunuz kendinize. En vazgeçemediğim şeylerdendir; “Allahım bizi iyi insanlarla karşılaştır” diye ettiğim dua. Görüyorum ki etrafın ayıklanıyor bir zaman sonra. Yanında senin gibiler kalıyor.


Gülümsüyorum. Öyle başka bir enerjisi var ki gülümsemenin, hiçbir sebep yokken bile beyine “mutluyum” emri veriyor. Otomatikman mutlu hissettiriyor. Ve böyle insanları daha çok fark ediyorum. Dün işimin arasında güzel sebepler için kırtasiyeye gittim. Sahibinin ilgisi, sıcak tavrı nasıl da mutlu etti beni. Küçük esnafı bir ayrı seviyorum bu yüzden. Bugün de Toprak Sergen’le dublaja gittik bir reklam filmimiz için. Nasıl da enerjisi yüksek biri. Sesi, tavrı, yaşayışı… Güler yüzlü, iyi insanlarla karşılaşınca içimdeki bütün iyi duygular zeytinyağı gibi hooop diye yukarı çıkıyor, günüme yansıyor ışıkları...Böyle insanlar bulundurun hayatınızda. Bir neşeli günaydını gününüzü güzel başlatsın… 


Okuyorum. Okudukça daha iyi, daha huzurlu, daha dolu yaşıyorum. Aradıklarıma cevap buluyorum. Bilgi yükleniyorum, bakış açımı genişletiyorum okurken. Ayrı bir post olmaya layık bir kitap olan “Allah de ötesini bırak” kitabını okuyorum  birkaç gündür. İnanmak ne kadar güzel bir duygu, kendini güvende hissetmek, ilahi bir düzen içinde olduğunu bilmek, teslim olmak, aşk duymak… Herkese ama herkese tavsiye ederim. Okuyun. Içinizdeki huzuru tamamlayacak emin olun.


Bir de tabii alışveriş yapıyorum. Eve gelen her kolide annemlere “ bu sooon” diye şımarıyorum. Sonra listelerimi çiziyorum, ay sonunda da biten taksitlerin üzerilerini… Nasıl da seviniyorum için için, görülmeye değer :)

 

Hayat iyi ve kötü iç içe güzel, her zaman her şey harika olmayacak tabii. Ama hiçbir dert kalıcı değil, geldikleri gibi gidecekler.  Biz huzurda, mutlulukta iyilikte kalmaya özen gösterelim.



Allahım hepimizi güzelliklerle karşılaştırsın.


30 Aralık 2013 Pazartesi

2013'ün sonları...

Yaklaşık 1 haftadır evin keyfini çıkarıyorum :)

 Yıl sonuna doğru "kalan izinler bitsin" denince kalan 3.5 gün iznimi tam yıl sonuna denk getirdim. Planım nişan hazırlıklarını toparlamaktı. Ama öncesinde ağır bronşit geçirince evde kalıp kendimi toparlamam gerekti :)  

Nişan hazırlıkları için 3. Eminönü seferini zor da olsa gerçekleştirdik. Onun dışında bol bol dinlendim, kendimi dinledim, sabah geç uyanmanın, annemlerle birlikte bol bol vakit geçirebilmenin huzurunu yaşadım. Yılın son Pazartesi gününü stressiz, sendromsuz evde tv karşısında, yanımda kahvemle, ayaklarımı uzatmış, blog yazarak geçiriyorum. Bu cümleleri yazmak bile inanılmaz bir zevk veriyor şu an bana :) 
Ve tabii bol bol şükrediyorum 2013 yılı için.

Ben Aralık 2013'ü güzel kapatanlardanım. Bu ay bizim için çok tatlı heyecanlarla geçti. 21 Aralık'ta alyanslarımızı aldık (En uzun geceye denk gelmesi de güzel oldu, hep hatırlarız). Alyanslar için sayısız model denedik, sayısız kez fikir değiştirdik, hiç ortak bir noktada buluşamadık. Ama sonunda ikimizin de içine sinen bir model ve renk bulduk :) Mutlu çocuklar gibi yüzüklerimizi cebimize koyup güzel bir yemek yedik. Yüzüklerimizi kutladık. 
Yemek süresince yüzüklerimizi taktık, sonra çıkardık.

Tektaşımızı da yine bu ay aldık. 
Tektaş diyip geçmeyin bu konuyu da ayrıca yazacağım :)

Güzel aile yemekleri yedik. 

Heyecanlandıran ilkler yaşadık.

Sağlık konularında iyi haberler aldık.

Güzel planlar yaptık.

Yeni yıla 1 gün kala kendime ve sevdiklerime hatta sevmediklerime hatırlatmak istediğim şeyler var buradan...

Daima şükredin. Sahip olduğunuz, olamadığınız her şeye, başınıza gelen iyi kötü her şeye. Şükretmek kadar insana kendini iyi hissettiren başka bir şey yok dünyada...

Kendiniz olun, başkalarının hayatını yaşmaya çalışarak size verilmiş bir hediyeyi çöpe atmayın. Yaşadığınız hayatın, iyisiyle kötüsüyle  belki de başkalarının hayalini kurduğu bir yaşam olabileceğini hiç unutmayın.

İyi olmaya gayret edin, son zamanlarda iyi insanların daha çok incindiğini düşünsem de, iyi olun, mükafatını mutlaka alacağınızı bilin.

Size zararı olan insanları kazanmaya çalışmayın. Uzaklaşın; kafaca, mekanca uzaklaşın. Onları kendi boş ve kirli dünyalarında bırakın.

Size iyi gelen insanlarla zaman geçirin, olumlu düşünce yapısına sahip insanlar bulundurun yanınızda. Sevdiklerinize de bu bakış açısını empoze etmeye gayret edin.

Kendiniz ve sevdikleriniz için minik mutluluklar yaratmaya özen gösterin.

Dua edin, isteyin, sevin,
2014'ün daha da güzel olacağını bilin!
 









18 Aralık 2013 Çarşamba

Mutluluk sebepleri

Bu aralar mutluluk seviyem yükseklerde… 
Hem tatlı telaşlar içindeyim hem de tatlı insanlarla bir arada…

Mutluluk insanın içinde olmalı, kesinlikle… Ama büyük - küçük sebeplerle beslendiği de kesin :)

Dün benim canımın dibi sevgilim bana çok güzel bir sürpriz yaptı. Öğleden önce D&R’dan kitap siparişi vermiştim. Yemek dönüşü tesadüfen “Beni arayan oldu mu?” diye sordum. "Arayan yok ama  gelen bir şey var." dedi Serap. “Aaa kitap sipariş etmiştim ama bu kadar hızlı olamazlar" derken, "Bi kalp geldi sana" dedi. Paketi kaptığım gibi yerime koştum, haşur huşup açtım. Bir de baktım ki; içinde HO HO HO diye başlayan bir not, çikolatalar, sakızlar, süsler püsler :) Hiç beklemediğim bir anda gelen bu koca kalp; nasıl da güzelleştirdi günümü, içimi, dışımı…




Ve bugün de minik bir toplatı dönüşü masamda içimi sıcacık eden notuyla bir paket buldum. İçinden de en az notu kadar anlamlı bu güzel kedicikler çıktı… Evimizin en güzel köşesinde olacaklar, güzel düşünceli insanları ve onlar gibi hayata hep olumlu bakmayı hatırlatacaklar bize…
   



Düşünülmek harika bir duygu, birinin sizi sadece içinden geldiği için mutlu etmek istemesi ve keza sizin bir insanı huzurlu ve mutlu hissettirmek için düşünmeniz ve onun için bir şeyler yapma isteğiniz… 
Dünyadaki en güzel şeyler ve hatta bence sağlık için de çok önemli!

Yaşadığımız güzellikler katlansın, bu güzelliklere şükretmeyi hiç unutmayalım, Allahım bizi hep iyi insanlarla karşılatırsın ve kötü bakışlı, kötü niyetli insanlar hep uzağımızda kalsın…

2014'ten dileğim bu :)

20 Eylül 2013 Cuma

Veee yine buyudum!





Yaş almanın en guzel tarafı sevgi görmek bence…

Ben doğum günlerimi en çok o yüzden seviyorum. İnsanın üzerine sevgi, ilgi, mutluluk yağıyor :) Her doğum günümde aklımdan geçen; 
"Keşke bugün hiiiiiiç bitmese…"


27 yaş sabahına hiç unutmayacağım bir sürprizle başladım...


 Sevdiklerimin sesleri, güzel mesajları, sürprizleri mutluluğuma mutluluk kattı :) Bir kere daha anladım en önemli, en iyileştirici, 
en güzel duygunun sevgi olduğunu.



Hele bu minik kuşun mesajı ve sonra mesajı yiyişinin fotoğrafları beni kahkahaya boğdu :)))


Sevgiyi günlere sıkıştırmayıp bütün bir ömre yaymaya alıştığımız an, 
bizden mutlusu olmayacak!

Sevin, sevilin…

28 Mayıs 2013 Salı

Biz 2 olduk :)


Not: Bu post,; derin duygular, düşünceler, tavsiyeler içerir.

Uzun uzun anlatmayacağım kim kimdir, ne nedir, bi ilişki nasıl yürümelidir diye… İlişkiler hakkında ahkam kesmek kimseye düşmez.

Ama söylemek istediğim şeyler var…

Güzel ilişki kavramına az rastlar olduk etrafımızda, bu yüzden de olumsuz düşünce kalıpları yerleştirdik aklımıza
 – en azından benim için öyleydi-

Sonraları fark ettim ki bu düşünce insanın içinde olduğu şartlarla da ilgili biraz.
İnsanın mıknatıs misali kendinde olanı çekmesi gibi…

...

Sosyal medya, hayatımıza bu denli girdiğinden beri başka hayatları gözlemler olduk. İnanın kendi mutluluğum gibi seviniyorum başka insanların mutluluğuna.

Güzel olan yaygın olsun, örnek olsun istiyorum!

Çünkü bizim toplumumuzda genelde acılar, üzüntüler kutsanır; 
mutluluklar kıskanılır ya da er geç bozulacağına inanılır.

Biri üzgün olduğunu söylese kimse çok şaşırmaz, ama mutluluktan kahkahalar atsa herkes merak eder nedenini.
Kötü niyetten falan değil bu, bize böyle öğretildiğinden…

Bir çocuk düşünün…
Çocuklar mutlu doğar.
Ama mutlu olduğu için taktir edilmez.
Çünkü; kimse onun neden mutlu olduğu üzerine kafa yormaz.
Bir çocuk en fazla istediği yapılmadığında mutsuz olur, ağlar.
O zaman anne-baba üstüne titrer.
Ağlatmaz onu ve çocuk ağlamanın isteklere ulaşmanın yolu olduğu keşfeder.

Acı, üzüntü kutsanır… Ta o zamandan beri…

 ...

Üzüntü değildir doğru olan.
Mutluluk yadırganacak bir şey değildir.
Her şey kötü değildir.
Güçlü olmak gerekmez her zaman.
Kimseye güvenilmez diye de bir şey yok.

Bunların hepsi içiçe olan şeylerdir. Birbirlerinden ayırmak şart değil!


Olabilir, hiç bitmeyecekmiş gibi başlanan ilişkiler bitebilir, hayal kırıklıkları yaşanabilir, “iyi ki”ler, “keşke”ler dönüp durur aklımızda ve hiç biri son değildir.

Her annenin çocuk büyütme yöntemi farklı olduğu gibi şüphesiz herkesin de kendi doğrusu vardır kendi ilişkisi adına. … Ben isterim ki herkes az çok birşeyler söylesin bu konuda da.
Fikirler paylaşılsın…
Çünkü bir çocuk nasıl büyüyorsa bir ilişkide öyle büyüyor.

Mutluluğumu paylaşacağım diye ahkam kesmiyorum; sadece şunun altını çizmek istiyorum, insanın sevgisini içinden geldiği gibi gösterebildiği,
 ego savaşlarına yenilmediği, hayatının en önemli strateji oyununu oynuyormuşçasına taktikler geliştirmediği biri varsa hayatında 
gerçekten şanslıdır.
...



25.05.2013’ te 2 olduk biz.

Saymakla bitmeyecek kavgalar ettik.
Hiç geçmeyeceğini sandığımız kırgınlıklar yaşadık.
2 saatten fazla küs kalmadık.
Birbirimizi hiç yanıltmadık.
Birbirimizi dinlemekten bıkmadık.
Birlikte hiç sıkılmadık.
Üzüntümüzü de sevincimizi de paylaştık.
Kısacası güzel ve sağlam bir yaş aldık.



sevmemin nedeni “O”

Bir nedeni yoktur derler sevmenin. Büyük yalan! Sevmenin sebebi vardır. Büyük sevgileri taşıyabilen kalbi yeter sevmeye… Güven veren her sözü, dürüstlüğü, eğlendiren gülüşü, dimdik duruşu… Ölene kadar yanımda olacağını bilmenin huzuru, zorla içirmeye çalıştığı her damla su…

Kalbimdeki 2, hayatımdaki 12. yılın kutlu olsun…











Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...