Cuma, Aralık 28

Kanat...


Unutmak, unutmamak, hatırlamamak, hatırlamamaya çalışmak, kaybolmak, deli olmak...Hepsinin bittiği ve son sözün söylendiği bir noktaya gelmek...Gerçekten çok acı verir. Sanki içiniz sökülür. Bütün organlarınızın yeri değişir. Karnınızda kelebekler uçuşur. Hayatınızın çok önemli bir kısmı boyunca inandığınız her şey ters yüz olur. Bir çağ kapanır.

Bu işi biliyor olmanın en kötü tarafı geçtiğiniz süreci fark etmektir. Acı şu anda beynimde, şimdi kollarıma ilerliyor, galiba ayak parmaklarımdan çıktı ve geri gelmeyecek. Hayır, bunu biliyorsun ve kendini kandırıyorsun. İşte yine burnunun direğinde duruyor bütün haşmetiyle. Zaman acının formunu değiştirir. Bazen olmadık yerlerde " Acı çekmek buraya kadar" duygusu yüreği yalar geçer. O duygu gitmesin diye dikkat kesilinir, zaman, insan umursanmaz, sadece duygu geri çağrılmaya çalışılır. Duygunun hakim olacağı günler hasretle beklenir.

Sonra bir gün bir şey çarpar yüzünüze. Kopup gelmiş gibidir acının yığına dönüştüğü bir dünyadan. Yüzünüzü aydınlatır, düşündürür, silker:

Geldi dört güvercin

Suda yıkanmak için.

Su mapushane yalağındaydı ve güneş güvercinlerin gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin yıkanmak için suyun içine.

ve kederli toprakta dört insan baktı dört güvercine.
güvercinler hep beraber güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında uçabilirler

durdurmaz onları demir ve duvar

güvercinlerin yumuşak kanatları var.

Ve kanatlar şimdi burda, şimdi damın üzerinde.

insanların kanatları yok insanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin güneşe varmak için yıkandı, uçtu sudan."


Sonra hepsinin bittiği ve son sözün söylendiği noktada dururken gözlerinizi kocaman açarsınız ve mırıldanırsınız: "Benim de kanatlarım var."


"devam ediyorum..."