Elimi uzatsam tutabileceğim sanki uzaktakileri... Uzaktakiler bazen o kadar yakın ki... Çam ağaçlarının dalları arasından seyrediyorum, güneşin pırıltılarıyla kıvrılan dalgaları ve arkasında beyaz köpükler çıkararak ilerleyen boğaz vapurlarını... Denize ve Maçka parkına bakıyorum kuş bakışı... Bir yandan kahvemi yudumluyorum ve her yudumda anılar canlanıyor gözümde. Telvenin fincandaki hali gibi, yıllar yüreğime çöküyor. Fakültenin sık ağaçlı karşı kaldırımı, eskiden sakin ve ıssızdı. Şimdi burada salaş, tahta masalı bir çay bahçesi var. Otuz yıl sonra, değişen yüzleri ve kimlikleri ağırlıyor artık. Burada fiyatlar hiç de öğrencilere göre değil. Oysa bu salaş görüntü yanıltıyor insanı. Yeniyetme kahve dünyalarından, özenti kafelerden farklı , öğrenci usulü bir yer gibi geliyor ilk anda... Çoğu genç, ellerine yapışmış gibi görünen telefonlarıyla o kadar haşırneşir ki, öğrenciyken biz nasıl haberleşiyorduk acaba diye düşünüyorum... Dili olsa da konuşsa dediğim kaldırımları, ben, yıllar önce arşınlamışım yüzlerce kez... Şu delikanlıyla yanındaki gençkız bilemez ki; o günlerin heyecanını, çekingenliğini, kargaşasını, saflığını, sıcaklığını, masumiyetini... Markasız , isimsiz, gösterişsiz kantindeki kuru bir tostun ve bir bardak çayın tadını... Bazı detaylar fazlasıyla değişse de, o güzelim bina tüm haşmetiyle yerinde duruyor, asırlara inat, kök salmış Maçka’ya...Köşedeki anfinin camlarında aşina yüzler mi gördüm bir an?..
Şu masaları dolduran gençlere haykırmak geliyor içimden... Bugünlerinizin ve okulunuzun kıymetini bilin ve her anın, her dakikanın hakkını verin. Zaman çok hızlı akıp gidiyor; inanın göz açıp kapayıncaya kadar... Maçka bizim yeni filizlenen umutlarımız, bir kuş gibi uçup giden gençliğimiz, anılarımızdı. Kapatın avuçlarızı; ya da hapsedin yüreğinizde; başarabilirseniz siz kaçırmayın onu...
Kaçsa da, kaybolsa da bir süre; eskiyerek güçlenen dostluklara sahip çıkın yakaladığınızda...
Tıpkı bizim gibi...
Bingül- Ekim 2012