Kendi gözlerimize o kadar alışmışız ki başkalarının görebildiklerine şaşakalıyoruz. Yine de arada bir başkalarına kulak vermekte fayda var. Dünyanın ve insanın öykülerindeki ayrıntıları yakalayan sanatçıların ve habercilerin bize sunduklarına yaklaştıkça, imgeleri izleyip anlatıları okudukça anlayışımızda belki ufak bir farklılık gerçekleşebilir ve yalnız olmadığımızı, hunharca davranmamıza gerek olmadığını anlayabiliriz. En azından umut o yönde...
Alain de Botton, kitaplarına Türkçe olarak da ulaşabileceğimiz, edebiyattan yola çıktıktan sonra hayatın farklı yönlerine doğru istikrarlı bir şekilde yol alan, bu insanlardan biri. Son kitabı Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı, dünya çapında oldukça büyük çaplı ekonomik bir krizin heyheyli dönemleri başlarken yayımlandı. Yaklaşımı, insan emeğiyle inşa edilen büyük çalışma organizasyonlarının, mekan ve araçlarının sadece ekonomik terim ve kriterlerle değil, insani tanım ve değerlerle de algılanması gerektiği üzerine. Sanatın kendi konularına gömüldüğü, küresel ölçüde muazzam gelişmiş üretim sistemlerinin biz sıradan insanların algılama boyutlarını fersah fersah aştığı, dertlerimizin çalışmadan daha çok para sahibi olmak üzerine gözüktüğü şu 21. yüzyıl başlarında, bu tarz yapıtlara başvurarak bir nebze olsa da odağımızı yeniden ayarlama imkânı bulabiliriz belki de.
Süha Sertabiboğlu'nun çevirdiği Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı, Sel Yayıncılık tarafından İngilizce baskılarından bile önce yayımlandı. Buradaki yayıncının oradaki yazarın, en azından ajansı üzerinden olsa bile, böylesi ayrıcalıklar sağlayabilecek bir ilişki kurması takdir edilesi bir durum. Yapıtın kurgusunda Botton'un metinlerine eşlik eden Richard Baker'ın etkileyici fotoğrafları da, çalışma hayatının gündelik hallerini gözler önüne seriyor. Limanlardan uzay istasyonlarına, lojistikten mühendisliğe, ressamlardan mali müşavirlere on farklı bölümle çalışmanın hayatın ne menem bir parçası olduğu üzerine düşünmek mümkün.
27 Aralık 2008
26 Aralık 2008
Küller ve Kar
Kanadalı fotoğraf sanatçısı Gregory Colbert, 16 senelik birikimini, Göçebe Müze'de sergiliyor. Küller ve Kar adını verdiği bu çalışma bugüne kadar Venedik, New York, Santa Monica, Tokyo ve Mexico City'de sergilenmiş, 2009 yılında Brezilya'ya gidecek. Kendi binasını şehirlere taşıyan bu yapıt, insanlarla hayvanlar arasındaki ilişkiyi şiirsel bir duyarlılıkla işlemekte. Bugüne kadar 10 milyonu aşkın ziyaretçinin izlediği bu performans katılımcılara dünyayla ve sanatla özel bir ilişki kurmaları imkânını sunuyor.
Son günlerde bu performansla ilgili videolar dolaşımda sık karşıma çıkıyor. İzlemeye başladığımda gördüklerim ruhumu okşuyor, zihnimi besliyor. Yaratılan armoni, alışık olmadığımız bir durum, gündelik hayatın çirkinliklerini bastırabilecek bir potansiyel sunuyor. Fotoğrafın ve sanatın dünyadan devşirdiklerinin insanın zalimliği yanında masumluğu da barındırdığı konusunda umut veriyor. Bize dayatılanın dışında başka pek çok olası dünya algısı olduğu izlenimine kapılmaktan kendimi alamıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)