Sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2013 Perşembe

Seni Ne Çok İsterdim…



Küçüklüğüm, ardıma bakmadan bıraktığım küçüklüğüm. Şimdi ne çok isterdim yine küçük olmak. O sahil kentinde plaja inip İspanyol çingenelerinin taktığı Flamenko şapkadan takmak ve kumdan kaleler yapmak ne çok isterdim. Bilmediğim yabancı dilde bir parçayı melodisine uygun olarak söylemeyi, sevindiğimde bunu gerçekten göstermeyi, köpeklerden korkup yine de sevmeyi ve büyüklerin hayatına özenmeyi ne kadar çok isterdim…

Kibirli insanların kibir dolu söylemlerine konu olmamak için çabalamayı bırakıp anın tadını çıkarmayı, bir çıkar ilişkisi olmadan sevmeyi ve sevilmeyi, dost görünenlerle yüz göz olmamayı, kötülükle henüz tanışmamayı ne çok isterdim…


10 Ocak 2013 Perşembe

“Seni Seviyorum” Demek Neden Bu Kadar Zor? (III)



Bir peri masalına girer gibi başlayacaktım ama benim öyle gerçekte yaşanmayacak kadar büyülü bir aşk hikâyem olmadı. Öyle şaşaalı, gösterişli aşklar bir kitabın sayfasında, bir film karesinde ya da bir şarkının meyanında değil de gerçek hayatlarda yaşanıyor olsaydı sanıyorum her birimiz böyle büyük bir aşkı yaşayamadığımız için kendimizde bir sorun arar dururduk.

Bu kez mevzu muhabbet aşk olunca yapmak istediğimden değil, yapamadığımı anlatmakla söze başlayacağım.

İnsanlar birbirilerine ne kadar kolay “seni seviyorum” diyor,  birbirlerini ne kadar çabuk “canım” yapıyorlar, “bir tanem” ya da “hayatım” öyle yürekten söylenmeyince ne kadar yavan duruyor. Kelimeler söylene söylene gücünü yitirir olmuş, anlamını kaybetmiş ve gündelik olmuş. Hele ki “seni seviyorum” cümlesinin büyüsü bir tütsü kokusu gibi etrafı sarmaya başladığında ne kadar çabuk dağılır olmuş. Varsın ben sevdiklerime sevgimi kelimelerle belli edemeyim, varsın o iki kelimelik cümlenin gerçek etkisini hiçbir zaman bilemeyim ve varsın tutkumu sözlerimle söyleyemeyeyim…

Olsun! Sevgi yürekte durduğunda hayat bulur ve hayat bulduğunda anlam kazanır…



8 Ocak 2013 Salı

“Seni Seviyorum” Demek Neden Bu Kadar Zor? (II)



 

Ben bu yazıyı yazarken gökyüzünden lapa lapa kar düşüyor bahçeme. Balkona yakın bir pencere kenarında sıcacık kahvemi yanıma almış bu satırları döküyorum ellerimden. Konu yine sevgi, konu yine aşk ve konu yine ben…

Şuanda yanan şömine giderek içeriyi daha da fazla ısıtıyor. Fonda ayrılık acısını anlatan İspanyolca bir şarkı bana eşlik ediyor.  Kahvem giderek azalıyor. Ben sabahları bir öpücükle değil kahve ile uyanırım aslında. İşte bu yüzden aşkı anlatışım onun eşliğinde oluyor…

Kar giderek çoğalıyor. Etraf beyaza bürünürken ki yaşadığım mutluluğu,  aşk olunca yaşayamayışım nedendir bilinmez. Bilinmez dedim ya sanki son noktayı koydum burada. Hayır! Hiçte öyle değil. Mevzu bahis aşk olunca son noktayı koyamıyorum. Üç nokta ile söyleyemediklerimi yazıyorum…

En yakınıma bile “Seni Seviyorum” diyerek sevgimi gösteremiyorum. Yetiştiriliş tarzımdan mı kaynaklanıyor yoksa sevgiyi dile getirmekten mi utanıyorum? Bilemiyorum. Bildiğim bir şey var aslında. O da herkes kadar sevişim, herkesten çok sevgim…

 

7 Ocak 2013 Pazartesi

"Seni Seviyorum" Demek Neden Bu Kadar Zor?



Aşk konusunda uzun zamandır yazmadığımı fark ettim. Bırakın yazmamayı, düşünmemiş ve söz etmemiştim de. Hal böyleyken benim için sevdiğimi söylemenin ne kadar zor olduğunu anlatan bu yazı döküldü ellerimden...

Sevdiğimi söylemek, bunu dile getirmek benim için neden bu kadar zor bilmiyorum? Konu bir kadına olan sevgi değil sadece, bana benden yakın olanlara da sevgimi dile getiremiyorum. Çok zor değil oysa biliyorum. Ama yapamıyorum.

"Seni seviyorum" ya da sevgiyi belli eden herhangi bir cümleyi söylemek benim için zor. Sevgiyi yücelten onu daha anlaşılır ve somut kılan hareketlerde bulunmam da söz konusu değil. Ben ne kadar zor bir adam olduğumu zamanla anladım. Anladım da ne değişti sanki. Hiçbir şey.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir Kalp İki Kişiyi Sevebilir Mi? (III)


Hasat zamanı gelmişti, biriken kırık kalp mahsüllerini toplamanın. Öyle verimli geçmişti ki zaman; üzüntü ve kırgınlıkla beslenip solmamışlardı.
Büyük buluşma yakındı. Öncesinde karıştırmak gerekliydi eski sayfaları...
Beklenen final beklemediğin anda gürültülü bir törenle belirince, kaçınılmaz olmuştu gidişler. Terk ediş veya ediliş değildi bu. Vedasız bir bitişti. Vaktinden önce gibi görünen ama geç bile kalınan... Ardından başka birinin gözlerinde bulundu aşk. Eller kenetlendi, sözler büyülendi, hisler somutlaştı. Herşey güzeldi. Ta ki...
Eski denilen özlemini bildirdi telefonda, tekrar başlama isteğini. Israrları görüşme dilekleriyle, aralıklarla devam etti. Yeni birliktelikten haberi yoktu tabi veya öyle zannediliyordu...
Kapanmış gibi görünen defterin yeni sayfası açılacak, boş kalan yerler aşk tükenmeziyle karalanacaktı.
Buluştuğumuzda düşünceli ve stresliydi. İşaret parmağının tırnağıyla baş parmağının etini geriye doğru çekme davranışını tekrarlıyor yada kavgalarımızı konuşurken, mutlu anlardan bahsederken gözleri dalıyordu. Ondandır böyle düşünmem.
Son olarak şöyle dedi: "Birlikteliğin olduğunu biliyorum. Arkadaşlardan öğrendim. Ama seni seviyorum. Peki ya sen? Tekrar başlayabilir miyiz?" Aklımda hep bu soru vardı buluşuncaya kadar; "Onu seviyor muyum? Bir kalp iki kişiyi sevebilir mi?" Yanıtı onu tekrar gördüğümde buldum: "Hayır" yaşanmışlıklara duyulan bir sevgiymiş bu.
Naz'la birlikteliğimi öğrendiği halde; ısrarcı davranışlarda bulıunması, huzur kaçırması... Hiç hoş bir davranış değil. Bir daha yapmaması için onu uyardım. Ama anlamış mıdır? Kuşkuluyum doğrusu...

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir Kalp İki Kişiyi Sevebilir Mi? (II)


Unutulmaya yüz tutmuş güzel zamanlar; hiçliğe dağılıp gözden kaybolan toz ve safran lekeli eski anılardan ibaret. Böyledir; geçmişte kalan aşkın yüklemi. Bittiğini düşündüğün anda bulursun ya onu hayatın aralarında. İstersin ya geri. Öyledir; yalnızlıktan türemiş aşkın öznesi.
Vedasızca gideni biten aşk gibi görürse gözler, ayrılık kaçınılmazdır. Bitiş son gibi görünür, belki de başlangıçtır.
Bilemezdi ki bunu. Bilseydi yapmazdı zaten. Aşksızlık yanılgısına düşüpte vedasız ayrılığın ardından... Yeni bir başlangıçta ilerlerken, niye bu kendini hatırlatmalar?
Niye aranır ki tekrar, yeniden? Sırasımı bitmeyen aşk söylemlerinin. Yanımda sevgilim, aklımda sözlerin...
Hiç beklemediğin anda, yalnızlık huzurunda bulursun. Eller kavuşup, gözler ayrılamayınca adı konur hislerin: Aşk!
Biteni başlatmak yersiz. Haberin var mı yeni birlikteliğimden? Farkına varma seni özlediğimi...

17 Haziran 2010 Perşembe

Bir Kalp İki Kişiyi Sevebilir Mi?


Bu mevsimde karabulutlar uğramaz, güneş ansız buhranları sebebiyle arkalarına saklanmalarda bulunmaz olmuştu. Kuşların cıvıldadığı, martıların deniz üzerinde uçuştuğu sahillerde kız arkadaşımla elele dolaşma zevkini yaşıyordum. İşte böyle bir zamanda kalbime ikinci bir kişi konuk olmuştu. Konuktu ama gitmek istemiyordu. İşin garibi bende kalmasını istiyordum.
Sevgilimin yanımda bulunmadığı bir anda tanıştım Naz'la. Güzelliğinin yanı sıra, çekingen tavırları, sevgi dolu göz ışıltıları, içtenliği, zekası beni benden almıştı. Zamanla görüşmelerimiz çoğaldı, ellerimiz buluşmaya başladı, avuçlarımızın sıcaklığı akşam yellerinde başvurduğumuz sevgi gösterilerine dönüştü. Ve birliktelik başladı.
Diğerinin ondan, onun diğerinden haberi yoktu. Sevgili dediğim kişi diğer mi olmuştu? Bir yandan da eskisiyle görüşüyordum. Ama bunu ben nasıl yapıyordum? Vedada bulunmadan başka bir başlangıçta ilerliyordum. Üstelik bunu yapanları eleştirirken.
Uyandım. Neyse ki bir rüyaymış. Yatağımdaydım. Uyandıran ansızın gelen bir çağrıydı. Telefonun ekranında ne yazıyor biliyor musunuz? Naz! Cevapladım. Gelen ses "Seni seviyorum." diyordu.
Az önce gördüklerim rüyaydı. Sevgilim dediğimlen ayrılmıştık. Sözün kısası; Nazl'a tanışmamız ayrılık sonrası gerçekleşmişti. Ama Naz ve aramızdaki sevgi mutluluk kadar reeldi.
Eski kız arkadaşımla hikayemizin sona erdiğini düşünüyordum. Ama boş kalmış sayfalar rüzgarın etkisiyle sola doğru yatacak, açılacak ve yazılması gerekecekti. Eskisiyle neden bitmişti?
Yüreğin bana yaydığı mutluluk ışığı zamanla kayboluyor, yerini hafif bir karartı alıyordu. Anlaşmazsızlıklardan ötürü kalbin kıpırdanmaları, artçı sallantılara dönüşüyor, sevgi kalıntılar altında kalırken, duygular harabe oluyordu. Son mevsim sert çatışmalarımızdan oluşan rüzgarla sönüyor, dumanı havaya dağılırken közlenen kalbin kokusu hissediliyordu.Böyleydi sevginin götürüsü, getirisi ise yıpranma. Sonuçta ayrılık olunca, iki taraf da birbirine kızgınsa beklenen final, beklemediğin anda büyük bir törenle beliriyordu. Bu son gelecek sevgilerin başlangıcı oluyor(du).
Ayrılmıştık. Söylenmelerden ötürü veda bile etmeden. Günler sonra arkadaş ortamında Naz ile karşılaşmıştım. Sonra anlaşmalar, buluşmalar, konuşmalar başladı. Ve sevgi yaşam sahnemizin yeni arka fonu oldu.
Eski kız arkadaşım ister istemez aklımdaydı. Mutlu muydu? Merak mıydı bu? Özlem miydi? Bu sorular geçerken aklımdan, önce bir mesaj, sonra bir arama gerçekleştirildi tarafından. Beni özlediğini, tekrar başlamamız gerektiğini söylüyordu. Sustum. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir kalp iki kişiyi sevmemeliydi! Sevemez...(di)
Bir kalp bu kadar cömert olmamalıydı. Aşk çalınca kapını; ister sevgilin ister eşin olsun (ki evlilik ise kağıt üzerinde bitmeli) ayrıldıktan sonra başlamalı yeni birlikteliğe. Başka seçenek yok. Bir yanlış, diğer doğruları götürür. Yanlışı yapanlar yanlışın ta kendisidirler.