Para etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Para etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2010 Cumartesi

Karaktersiz Zavallılar!


Uğruna ölmeyi de, öldürmeyi de göze aldılar. Onun gücüne kapılıp canı da, şerefi de yok saydılar. Kimi zaman bıçağı tene sapladılar, kimi zamanda namlunun ucunu kafaya dayadılar. Sinir krizleri geçirdiler, ayılıp bayıldılar. Bazen ağladılar, bazense ağlattılar. Belki üzüldüler, belki de üzdüler. Kimi için amaçtı o, kimisi için araç. Sevgiyi de yoklaştırdı o, onuru da. Kişiliği de zayıflaştırdı o, dostluğu da.
O "güç" demekti. Korkuyu onun için yaşadılar, bazen de dibe vurdular. Ya varlığıyla mutlu oldular yada elde avuçta bir şey kalmayınca kendilerini trabzandan boşluğa bıraktılar. Onun yokluğu bazılarına mezar oldu. O elin kiriydi! Ama onsuz olmadı! Olmayacaktı!..
Ölüm kaçış değil zayıflıktır! Bunu anlayabilselerdi; yoklukla savaşta en büyük cephanelerini elde etmiş olacaklardı. Unutulmamalı! Paralı fakirler de var. Yürek fakirleri...
O kağıt parçası eline geçince karakterinin bozulduğunu sanırlar. Oysa; hep karaktersizdi. Yanılırlar!..

***

Yazılarını severek okuğum bir blog yazarı beni mimlemiş. Kim mi? Pandora! (alargu.blogspot.com)
Mimin konusu; uluslararası geçerliliği olan bir para olsaydınız, hangi ellerin size dokunmasını, dokunan o ellerin sizi hangi ülkelere götürmesini isterdiniz?
Uluslararası geçerliliği olan bir para olsaydım; Euro € olup, tedavülden kalkana kadar hayır işleyenlerin ellerinde olmak isteredim. Mutluluk için, gelecek için, yüzdeki ufacık bir gülümseme için harcanan bir para...
Dokunan o ellerin hangi ülkelere götürdüğü hiç ama hiç önemli değil. Muhtaç ve ihtiyacı olanlar için her yerde olabilirim...
Yazıyı okuyan ve mimi yazılarında işlemek isteyen tüm blog yazarlarını mimliyorum.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Alışverişte Kendini Kaybeden Kadın (Version 2.0)


Onlar prova kabinlerinde ayna karşısında yüzlerini ekşittiklerinde hedef alanlarını belirler, sonrasında rafları bir zırhmışçasına kullanırlar. Değerli cephaneleri; ayakkabılardır, çantalardır, elbiselerdir. Savaşırcasına. Savaşçıymışçasına. Yanındakileri unuturlar. Eşi, sevgiliyi, arkadaşı, çocuğu. Yapay bir köleymişçesine…
Hurra saldırırlar olasılığı yüksek olanları denemeye, sonrasında düşünmeye, uygunluğuna karar vermeye ve nihayetinde almaya.
Sokakta, işte, her yerde. Arkadaşta, dostta, haz duyulmayanda. Birinin üzerinde gördükleri hoşlarına gitsin, aşındırırlar o markanın mağazasını çok rağbet gören modeli almak için. Eksik kalmamak adına…
Marka hastalığı! Belirtileri; gösteriş ve hava atma bozukluğu. Bunda da var desinlerci ekolü öncüsü olma yaklaşımı…
Unuturlar biriken faturaları, eksilen paraları…

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Alışverişte Kendini Kaybeden Kadın (Version 1.0)


Ayakkabılar, çantalar, son moda elbiseler. Hepsi; güzel ışıklandırmaların yapılıp, boy aynasıyla tamamlandığı mağazalarda sahiplerini bekliyor.
Manken üzerinde duran elbise veya katalogdaki şahane kıza yakışan giysi onları yanıltıyor ve darbe başlatıyorlar mağazanın düzenine…
Eşiymiş, sevgilisiymiş, arkadaşıymış, çocuğuymuş. Hiç! Unutuyorlar yanındakileri, vuruyorlar kendilerini prova kabinlerine…
Sözde para yok, kriz var. Niye o zaman kasalarda oluşan uzun kuyruklar? Neden o zaman ay sonunda ödenecek faturalar yığını?
Bekleyeni çileden çıkaran anlar. Yok bunun başka rengi varmıymış, yok şunda güzel durmuş onda niye durmamışmış, yok askıda muhteşem üzerinde kötü durmuşmuş, yok bedenine küçük gelmişmiş acaba kilomu almışmış. Mışmışta mışmış…
Hele ki; ucuzluk yada sezon sonu indirimi olmasın! Çiledir, derttir…

5 Nisan 2010 Pazartesi

Para Yiyen Kız Modeli (Angutolog)


Yüzde yaşını olduğundan büyük gösteren makyaj, elde pahalı, marka bir çanta, ayakta yürümekte zorlandığı yüksek topuklular, cepte sıfır kuruş yanında zıpır bir züppe…
Böyle mi olmalı? Bütün bayanları bu kategoriye katmıyorum ama günümüz kızlarının birçoğu aynı. Ergenliğe yeni girmiş veya yirmili yaşlarında olan Türkçe’yi katlederek konuşan, tiki akımının öncüsü olmak için yarışan, en büyük derdi kırılan tırnağı olan birçok kız var.
Drinkleri çeksin diye angutlarla birlikte olan, angutolog kızlar söz ettiğim. Hoş vakit geçirmek için yanındakini kullanan, sömüren maddi durumundan faydalananlar. Yanındaki kızlardan gözü dönen, delikanlılığın cumhuriyetini kurup bayrağını diktiğini düşünen zavallı embesil kardeşlerime değinmiyorum bile. Eyvallah diyorum.
Birkaç hafta önce kız arkadaşımın bir dostu ile karşılaştık. Üç beş ayakta lafladıktan sonra, kopamadıkları için bir mekana geçtik. Oturduk, konuştuk, sohbet ettik.
Kız mekanda eski sevgilisiyle karşılaştı. Bizden ayrıldı. Yanına gidip biraz muhabbet etti. Tekrardan masamıza geldiğinde durumunu anlattı. Sevgilisinin giyinişiyle, konuşuşuyla, hareketleriyle tam bir kıro olduğunu düşündüğümü belirttim. Beni onaylayarak, şöyle dedi:
- “Ama parası var. Ailesi zengin. Arabasını gördün mü? Bak camdan görünüyor. Mercedes.”
- “Peki yaptığın doğru mu? Para yemek! Ben asla paramı yedirecek kadar aptal olmadım.” dedim.
Ne dese beğenirsiniz? “Ben istesem seni kendime aşık eder çok güzelde kullanırım. Aşktan gözün görmez.”
Sevgilime işaret ettim. Muhabbettin baydığını, haz etmediğim kişilikte bir tiple karşı karşıya olduğumu anlayan kız arkadaşım müsadeyi isteyerek ayrılmamıza vesile oldu.
Arkadaş grubumda da var böyle iki üç tip. Barda eğlenmek, içki ısmarlatmak için yanına birilerini takıp gece hayatına çıkanlar. Yada sevgiliye değil, son model arabaya, bir yazlığa, üç beş daireye veya eskimiş apartmana tav olanlar. Yok mu? Etrafa hava atmak için kızları arabaya doldurup, radyoyu son ses açıp hız yapanlar.
Bana gelince cimri miyim? Hayır! Para yedirenlerden miyim? Yine hayır! Kullanmak yada faydalanmak isteyen biri olduğunda bunu kolayca sezerim. Hayatıma sokmadan, yalanlar ülkesine gidiş biletini eline veririm.
Bunlara “Allah akıl fikir ihsan eylesin” der, selamımı çakarım.